|
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2001/2-922
K. 2001/746
T. 24.10.2001
• VERASET BELGESİ VERİLMESİ TALEBİ ( Çekişmesiz Yargıya Tabi Olması - Yabancı Uyruklu Kişinin Açtığı Davada Uygulanacak Kurallar )
• YABANCI UYRUKLU KİŞİNİN VERASET İLAMI VERİLMESİ TALEBİ ( Uygulanacak Kurallar )
• HAK EHLİYETİNİN TESBİTİ ( Veraset İlamı Talep Eden Yabancı Uyruklu Kişinin )
1086/m.8
743/m.519
ÖZET : Davacı, hazineyi hasım göstererek veraset belgesi verilmesini talep etmiştir. Mansup mirasçılar hariç veraset belgesi, çekişmesiz yargı yolu ile mahkemelerce verilmektedir. Unsurlarından biri üzerinde ihtilaf bulunması halinde, çekişmeli yargı yolu ile iptali ve doğrusunun düzenlenmesi mümkündür.
Yabancı unsurlu veraset davalarında, hak ehliyetinin tespiti yönünden kanunlarda yer alan kısıtlamalar ve mütekabiliyet esaslı unsurlarındandır. Somut olayda, dava dilekçesine ekli vekaletnamede iki adet taşınmazdaki hisselerin intikali için özel yetki yer almaktadır. Veraset davası da taşınmazların intikalini sağlamak amacıyla açılmıştır. Bu nedenle öncelikle murisin taşınmazlar üzerinde mülkiyet hakkı bulunup bulunmadığının daha sonra da davacı yönünden mütekabiliyet kuralının uygulanmasının mükmün olup olmadığının araştırılması gerekir. Muris Türk nüfusuna kayıtlı olmayıp Rum asıllı olma şüphesi vardır. Murisin tabiyetinin araştırılması zorunludur. Çünkü yabancı kişilerin hak ehliyetleri sınırlamalara tabidir. Açıklanan nedenlerle, Lozan ve Ankara antlaşmalarına göre taşınmazların mülkiyetinin Hazineye kalıp kalmadığı sonuç olarak davacının veraset belgesi almakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm tesisi isabetsizdir.
DAVA : Taraflar arasındaki "veraset" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 3. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 8.6.2000 gün ve 1999/1346 E. 2000/606 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 26.10.2000 gün ve 2000/10952 E. 12910 K. sayılı ilamı ile; ( ...Davacı Evdoksiya, İlya eşi Maryora'nın mirasçısı olduğunu belirterek Hazineyi de hasım göstermek suretiyle mirasçılık belgesi verilmesini istemiştir.
Hazine, mirasçılık belgesinin Sarıyer'deki 14 ve 17 parsel sayılı taşınmazların tevarüsen adlarına intikalini sağlamak üzere istendiğine değinmiş, bu iddiaya karşı çıkılmamıştır.
6.6.2000 tarihli Milli Emlak denetmeni tarafından düzenlenen raporda her iki taşınmazında muhtelit mübadele komisyonlarının düzenlediği cetvelde Türkiye'ye dönmeleri yasaklanmış mübadil olmayan ( dolayısı ile etabli sıfatı kazanamamış ) fırari Rumlara ait olduğu açıklanmış, 8.5.1950 günlü kadastro komisyon kararında da aynı olgunun varlığına değinilmiştir.
İlya ve eşi muris Maryora'nın nüfus sicilinde kayıtları bulunmamaktadır. Rum asıllıdır. İstanbul'da oturdukları iddia edildiğine göre taşınmazlar yönünden de mirasçılığın kabul edilebilmesi için söz konusu kişiden davacılara geçecek bir taşınmazın kalması gerekir. O halde her şeyden önce Lozan Antlaşmasının eki niteliğinde olan Türk ve Rum halkının mübadele işlemlerinde çıkacak uyuşmazlıkların çözümü yönündeki 10.6.1930 tarihli Ankara Antlaşmasıyla kurulan muhtelit mübadele komisyonlarınca düzenlenen listelerde yer alıp almadıklarının, Maryora ve mirasçılarının Etabli kabul edilip edilmediklerinin tespiti zorunludur.
Mahkeme davacının miras bırakanlarının ve mirasçı olabilecek kişilerin etablilerden olup olmadığı hakkında bir inceleme ve araştırma yapmamıştır.
Yabancının tevarüsen taşınmaz edinmesi öncelikle mütakabiliyetin varlığı ( Tapu Kanunu 35 md. ) ikinci olarak da mübadil olmayan muristen Lozan ve Ankara Antlaşmalarına göre de malların devlete kalmamış olması gerekir.
Olayın bu yönleriyle araştırılması, gerekiyorsa tapu ve muhtelit mübadele komisyonu cetvelleri üzerinde inceleme yaptırılması, taşınmaz mallar yönünden mirasın açıldığı tarih itibariyle, ilgililerin mirasçı olma ehliyetine sahip olup olmadıklarının göz önünde bulundurulması sonucuna uygun karar verilmesi gerekir. ( Bak. HGK. 28.12.1994 gün 2/625-905 sayılı karan )
Açıklanan yönlerde incelemeyi kapsamayan dosya içeriğine göre verilen kararın açıklanan nedenler doğrultusunda bozulması gerekir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Miras, ölen bir gerçek kişinin mamelekinin hayatta bulunan gerçek ve tüzel kişilere geçişidir. Anayasaınız tarafından temel haklar arasında teminat altına alınmış; Kamu yaran amacıyla kanunla sınırlandınlabileceği hükme bağlanmıştır. ( Anayasa 35 ). Öte yandan Medeni Kanunun 517'nci maddesinde mirasın ölümle açılacağı belirlendikten sonra, Anayasaya paralel olarak 519. maddede ancak ehil olanların mirasçı olabileceği MK. 439 ve müteakip maddelerinde açıklanmıştır.
Şu halde mirasçılık belgesi, muris ile mirasçılar arasındaki kanuni ve ölüme bağlı tasarrufla oluşan bağı; mirasçıların, mirasın açıldığı anda sahip olduklanm veya cenin olup sağ doğduklarını; Türk Kanunlarına göre mirası almaya hak ehliyetlerinin bulunduğunu ve yine Türk Kanunlarına göre tereke paylarını gösterir.
Hukukumuzda ( mansup mirasçılar için olanlar hariç ) özel bir düzenleme belirlenmeyen veraset belgesi, çekişmesiz yargı yolu ile mahkemelerce verilmekte olup ( HUMK. 8 ) unsurlarından biri üzerinde ihtilaf halinde, çekişmeli yargı yolu ile iptali ve doğrusunun düzenlenmesi mümkündür. Bir yargı işlemi olması sebebiyle; hakim, düzenleme sırasında tüm Türk Kanunlarını gözetmek zorundadır. ( HUMK. 76 ).
Medeni Kanunun 519. maddesinde yer alan ehliyetin aynı kanunun 8'nci maddesinde genel olarak düzenlenen hak ehliyeti olduğu konusunda görüş birliği oluşmuştur"
Her şahıs medeni haklardan istifade eder. Binaenaleyh kanun dairesinde hakla ra ve borçlara ehil olmakta herkes müsavidir" ( MK. 8 ) ,
Genellik ve eşitlik, hak ehliyetinin temel niteliğini oluşturmakla birlikte, bu özellikler mutlak değildir. Anayasanın yukanda değinilen 35. maddesinin verdiği imkan çerçevesinde mirasa ilişkin hak ehliyetinin, kanunla sınırlandırılması mümkündür.
Farklı yapı ve durumlar için değişik düzenleme eşitlik ilkesine aykın olmaz Bu cümleden olarak yabancı unsurlu hukuki ilişkilerde hak ehliyeti 2675 sayılı kanunla düzenlenmiştir. "Hak ve fıil ehliyeti ilgilinin Milli Hukukuna tabidir, aile ve miras hukuku ile yabancı ülkedeki taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin işlemler bu hükmün dışındadır. ( 2675 sayılı Kanun 8 ) Miras, ailenin milli hukukuna tabidir. Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar hakkında Türk Hukuku uygulanır. Mirasın açılmasına, iktisabına ve taksimine ilişkin hükümler terekenin bulunduğu yer hukukuna tabidir. Türkiye'de bulunan mirasçısız tereke devlete kalır ( 2675 sayılı Kanun 22 ) denilmek suretiyle yabancılar bakımından yapılan düzenlemelerin dikkate alınması zaruretine açıklık getirilmiştir. İşte bu açıklamalar çerçevesinde M.K.'nun 519. maddesinde yer alan mirasçılığa hak ehliyetini, yabancılar bakımından araştırırken, kanunlarda yer alan kısıtlamaları da dikkate almak gerekir.
Tapu Kanununun 35. maddesinde "Tahdidi mutazammın kanuni hükümler yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki şahıslar Türkiye'de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler" hükmü yer almaktadır. Gerek bu hüküm ve gerekse 2675 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan hükümleri sebebiyle yabancı unsurlu veraset davalarında, hak ehliyetini tesbit bakımından kanuni tahditler ve mütekabiliyet ( ülkeler arasında karşılıklı işlem ) esaslı unsurlardandır.
Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan müzakereler sırasında veraset belgesinin münhasıran bir irs ilişkisi belgesi olduğu, mirasçıların yabancı olduğunun belirlenmesi ile yetinilmesi görüşü bazı üyeler tarafından ileri sürülmüş ise de; özellikle taşınmaz mallar bakırriindan mirasçının mülkiyet hakkını tescilsiz iktisap edeceği ( MK. 633 ) kufalının Medeni Kanun tarafından benimsenmiş olması ve Tapu Sicil Nizamnamesinin 19 ve Tapu Kanunun 37. maddesi uyarınca kendisine Türk Mahkemelerinden alınmış veraset belgesi ibraz edilen Tapu Memurunun intikal işlemini ret etmesinin mümkün olamayışı karşısında, bu görüş çoğunlukla kabul edilmemiştir.
Bu itibarla ve özellikle taşınmaz mallar bakımıridan, mirasın açıldığı tarih itibariyle, ilgililerin mirasçı olma ehliyetine sahip olup olmadıklan araştırılması gerekir. ( H.G.K. 28/12/1994 tarih 1994/2-625, 1994/905 sayılı kararı. )
Davacı Endoksiya vekilince ve Hazine hasım gösterilmek suretiyle 22/11/1999 tarihinde açılan dava ile 1931 tahrir yazımı sırasında ölü olması nedeniyle yazım dışı kalan ve nüfus kayıtlarına alınmayan muris Maryoranın 1929 tarihinde dul olarak öldüğünü davacının mirasçı olduğunu ileri sürüp veraset belgesi verilmesini istemiş, Hazine vekili ise cevap dilekçesinde sözü edilen konu ile ilgili kişilerin Yunanistan uyruklu olup karşılıklılık kuralının uygunlanması gerektiğini savunmuştur.
Dava dilekçesine ekli vekaletname ise İstanbul Sarıyer İlçesi, Yeniköy Mahallesi 343 ada 68 pafta 14 ve 17 parsel numaralarında kayıtlı iki adet gayrimenkullerdeki hisselerin intikali ile ilgili özel yetkiye ilişkin olup davanın da bu taşınmazların apudaki kayıtlarının intikalini sağlamak için açılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu hale göre öncelikle Maryora'nın taşınmazlar üzerinde mülkiyet hakkı bulunup bulunmadığı terekesine dahil olup olmadığının bundan sonra da davacı yönünden karşılıklılık kuralının uygulamasının ( Tapu Kanunu 35 ) mümkün olup olmadığının araştırılmasında zaruret bulunmaktadır.
Konu öncelikle muris Maryora ve taşınmazlar yönünden incelendiğinde 1929'da öldüğü bildirilen ve Türkiye'de nüfusa kayıtlı olmayan Maryora'nın başkaca da bir delil ortaya konmadığına göre Rum asıllı olabileceği şüphesi vardır.
Bilindiği gibi 24/7/ 1923 tarihli Lozan Anlaşması ve bu anlaşmayı tamamlıyan anlaşmalar 340 sayılı Kanunla kabul edilmiş ve ahali mübadelesi konusunda aynca "Atina İtilafnamesi" "Ankara Mukavelenamesi" ile "Muhtelit Mübadele Komisyonlarının İlgasına Dair Anlaşma" olmak üzere 3 anlaşma daha yapılmış olup bunlara göre belirlenen ve gayrimenkul mülkiyetini ilgilendiren hükümlerin doğurduğu hukuki neticelerin halen devam ettiği anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda 1912 tarihli kanunla belirlenen İstanbul Belediye sınırlan esas alınarak Dersaadet Şehremaneti ( o tarihteki İstanbul Belediye sınırlan ) içinde 30 Ekim 1918'den beri mukaddem sakin bulunmuş olan bilcümle Ortodoks Rum ahalinin mübadeleye tabi olmayacağı kabul edilmiş ve bunlara ETABİL sıfatı tanınmıştır. Bunun sonucu olarak durumu, gösterilen koşullara uymayan özellikle mübadeleye tabi olan veya belirlenmiş İstanbul Belediye sınırları dışında kalan veya 18/10/1912 tarihinden önce Türkiye' deki arazisini terketmiş bulunan Rumlara ait gayrimenkullerin tamamı Türk Hükümetine geçeceği ve bunların devir cetvellerinde gösterileceği belirtilmiştir.
Bu koşulların bulunup bulunmadığına ise Muhtelif Mübadele Komisyonlarınca Kati surette karar verilip konu halledilecektir. ( Ankara Anlaşması 9 ).
Dosyada bulunan Milli Emlak Denetmeni M. A. E. tarafından tanzim edilmiş 5/6/2000 tarihli rapor suretinde 17 parsel sayılı taşınmazın Sanyer İlçesine ait devir cetvellerinden 48 numaralı cetvelin 3117/33119 sıra numarasında Yeniköy Köybaşı arkası sokağında bulunan 7. kapı numaralı arsa vasıflı yerin tamamının yeniden metruken 2428 gayri mübadil numarası ile 15/1/1934 tarihi itibariyle 14 kapı numaralı parselin ise 49 numaralı cetvelin 3270/33425 sıra numarasında Yeniköy Beşe Nikola sokağında bulunan 6 kapı numaralı yerin tamamının da Zoice kızı Eleni'den metruken 2833 GAYRİ MÜBADİL numarasıyla 20/1/1934 tarihi itibariyle Hazineye devrine ilişkin şerh bulunduğu, bu şerhlerin 10 Haziran 1930 tarihli Ankara Anlaşması ile kurulan muhtelit mübadele komisyonlarınca tanzim edilen cetveller gereğince konduğu ve mülkiyetin Hazineye geçeceği bildirilmiştir.
Bu durum karşısında yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde muris Maryora ile ilgili olarak 14 ve 17 parsel nolu taşınmazlar yönünden merciinden bilgi alınıp ilgili belgeler celbedilerek Maryora'nın etabli olup olmadığı taşınmazların 1912'deki belirlemeye göre İstanbul Belediye sınırları içinde kalıp kalmadığı mülkiyetinin Hazineye geçip geçmediği sonuç olarak davacının veraset belgesi almakta hukuki yararı olup olmadığı tartışılmadan eksik araştırma ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir Öte yandan davacı Evdoksiye yönünden konu incelendiğinde ise M.K. 417'nci maddesine göre miras ölümle açılır.
Davacı Evdoksiye Türkiye'de nüfusa kayıtlı ise de 1328 doğumlu olmasına rağmen tescil tarihi 10/9/1931 olup tescil nedeni de gösterilmemiş tescilden önceki özellikle Maryora'nın ve babası İlya'nın ölüm tarihindeki tabiyeti araştırılmamıştır. Öte yandan davacının babası İlya celbedilen nüfus kayıtlarında yazılı olmayıp mirasın ölüm tarihine göre intikali söz konusu olduğundan İlya'nın ölüm tarihi ile muris Maryora'nın ölüm tarihine göre İlyanın ve Evdoksiyanın tabiyetlerinin ve Tapu Kanunun 35. maddesinin 2'nci cümlesi gereğince karşılıklılık durumunun belirlenmesinde zorunluluk olup, bu konuda İçişleri Bakanlığı Vatandaşlık Genel Müdürlüğünden bilgi alınmadan eksik tahkikatla hüküm kurulması yerinde olmayıp, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.10.2001 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/8499
K. 2001/10360
T. 2.7.2001
• KARŞILIKLILIK ESASI ( Murisin Eşi Davacının Yunan Vatandaşlığını İktisap Ettiği Tarihten Sonra Ölmesi Davacının Murisin Eşinden Miras İktisap Edebilmesi )
• TÜRK VATANDAŞLIĞINI KAYBEDEN KİŞİLERİN HAKLARI ( İkamet Gayrimenkul Edinme ve Ferağı Miras ve Çalışma Gibi Konularda Ancak Türk Kanunlarının Yabancılara Tanıdığı Haklardan Faydalanabileceği )
• VATANSIZ OLANLAR ( Taşınmaz Mal Edinmelerini Engelleyen Bir Hüküm de Olmadığından Mülkiyet Hakkının Niteliği Gereği Türkiye'deki Taşınmazları İktisap Etmeleri Gereği )
• YUNAN VATANDAŞLARININ MİRAS YOLUYLA TAŞINMAZ EDİNMESİ ( Vatandaşların Gayrimenkuller Yönünden Mirasçı Olması Bakımından Karşılıklılık Oluşmamış Olduğundan Murisin Eşinden Kalan Paya Davacı Mirasçı Olamadığı )
2644/m.35
403/m.29
743/m.517,519,522
ÖZET : Olayda, miras bırakanın ölümünden önce oğlu ( davacı ) Türk vatandaşlığını kaybetmiş, ölümden sonra da Yunan vatandaşı olmuştur. Miras bırakanın oğlu mirasın intikali anında ise vatansızdır.
Türk vatandaşlığını kaybeden kişiler kayıp tarihinden başlayarak yabancı muamelesine tabi tutulurlar. İkamet, gayrimenkul edinme ve ferağı, miras ve çalışma gibi konularda ancak Türk Kanunlarının yabancılara tanıdığı haklardan faydalanabilirler. Türkiye Vatansızlık Hallerinin Ortadan Kaldırılması ve Azaltılması Hakkındaki Anlaşmayı onaylamamıştır. Ancak vatansızların taşınmaz mal edinmelerini engelleyen bir hüküm de olmadığından mülkiyet hakkının niteliği gereği Türkiye'deki taşınmazları iktisap etmeleri gerekir.
Öte yandan, murisin eşi davacının Yunan vatandaşlığını iktisap ettiği tarihten sonra ölmüştür. Davacının murisin eşinden miras iktisap edebilmesi Tapu kanunun 35. maddesine göre, karşılıklılık şartına bağlıdır.
Yunanistan ile ülkemiz arasında vatandaşların gayrimenkuller yönünden mirasçı olması bakımından karşılıklılık oluşmamış olduğundan murisin eşinden kalan paya davacı mirasçı olamaz.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı Yani ... ile Angelki ... ( ... ) babaları Vasil ... 13.10.1984'de öldüğünü belirterek veraset ilamı verilmesini istemişlerdir.
1- Toplanan delillerden;
Miras-bırakan Vasil ... kızı Angelki ... 6.12.1979 tarihinde Türk vatandaşlığını kaybettiği ve 6.12.1978'de Yunan vatandaşlığına geçtiği mirasın intikali anında bu ülke ile Tapu Kanunun 35. maddesi anlamında karşılığını bulamadığı, taşınmazlar yönünden mirasçı olamayacağı yönünden verilen 8.3.2000 gün ve 1998/295- 231 sayılı kararın onandığı ve hükmün bu bölümünün kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacılardan Angelki hakkındaki kesinleşen karar dikkate alınmadan yeniden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
2- Davacılardan Yani ... durumuna gelince;
a ) Miras ölüm ile açılır. ( MK. m. 517 ) Tereke bir bütün olarak aktif ve pasifiyle birlikte mirasçılık ehliyeti bulunanlara kendiliğinden intikal eder. ( MK. m. 519 - 522 ) Tapu Kanunun 35. maddesindeki karşılıklılığında bu tarih itibariyle araştırılması gerekir.
Miras bırakan Vasil 13.10.1984'de ölmüştür. Oğlu ( davacı ) Yani ise 20.2.1973'de Türk vatandaşlığını kaybetmiş, babasının ölümünden sonra 10.3.1986'da Yunan vatandaşı olmuştur. Türk vatandaşlığını kaybeden kişiler kayıp tarihinden başlayarak yabancı muamelesine tabi tutulurlar. İkamet, gayrimenkul edinme ve ferağı, miras ve çalışma gibi konularda ancak Türk Kanunlarının yabancılara tanıdığı haklardan faydalanabilirler. ( V.K.m.29 ) Yani mirasın intikali anında vatandaşsızdır. Türkiye Vatansızlık Hallerini Ortadan Kaldırılması ve Azaltılması Hakkındaki Anlaşmayı onaylamamıştır. Ancak vatansızların taşınmaz mal edinmelerini engelleyen bir hükümde yoktur. Mülkiyet hakkının niteliği dikkate alındığında Türkiye'deki taşınmazları iktisap etmeleri gerekmektedir. Uygulamada bu doğrultudadır.
b ) Murisin eşi Atanasia 26.2.1990 da davacı Yani'nin Yunan vatandaşlığını iktisap ettiği 10.3.1986'dan sonra ölmüştür. Yunan uyruklu olduğu tartışmasız olan Atanasia'dan miras iktisap edebilmesi karşılıklılık şartına bağlıdır. ( TK. m. 35 )
Daha önce 1. bentte gösterilen kararlarda açıklandığı üzere Yunanistan ile ülkemiz arasında vatandaşların gayrimenkuller yönünden mirasçı olması bakımından karşılıklılık oluşmamıştır.
O halde, gayrimenkuller yönünden Tapu Kanununun 35. maddesi gereğince karşılıklılık esası bulunmadığından söz konusu Anastasia'ya kalan paya davacı Yani'nin mirasçı olamayacağı açıktır.
Gerçekleşen bu durum karşısında, davacı Yani'nin babası Vasil'den yalnızca kendi payı kadarı dikkate alınıp verasetin sübutuna karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi de yerinde görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, 02.07.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
|