Mesajı Okuyun
Old 19-01-2014, 22:05   #4
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Aşağıdaki kararı inceleyebilir misiniz?

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2004/14-45
Karar: 2004/33

Dava: Taraflar arasındaki "tapu iptali,tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Refahiye Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 30.1.2002 gün ve 70-7 sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 14.11.2002 gün ve 5449-7703 sayılı ilamı ile;

( .....Davacı, 30.6.1986 tarihli sözleşme ile kadastro tespiti yapılmadan önce, davalılar Mehmet ve Dursun'dan miras yoluyla kalan tüm taşınmazları satın aldıklarını ileri sürerek,anılan satış vaadi sözleşmesi kapsamında kalan 101 parsel sayılı taşınmazda, satıcılar payının iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davacının edimini yerine getirmediğini savunarak, davanın reddini talep etmişlerdir.

Mahkemece, satış vaadi sözleşmesine konu yerin 96 ve 97 parsel sayılı taşınmazlar kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü davacı temyiz etmiştir.

Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Resmi şekilde düzenlenmesi gereken ve tam iki tarafa borç yükleyen satış vaadi sözleşmelerinde, edimini yerine getiren taraf karşı tarafın da edimini yerine getirmesini isteyebilir.

Somut olayda, davacı usulünce düzenlenmiş, satış vaadi sözleşmesi gereğince, kendi edimini yerine getirdiğini ileri sürerek, sözleşme kapsamında kaldığını iddia ettiği 101 parseldeki satıcılar payının iptali ile adına tescilini istemektedir. Mahkeme gerekçesini irdelemeden önce,taraflar arasında daha önce de davalara konu olan satış vaadi sözleşmesinin kapsamını saptamak gerekmektedir.

Taraflar arasında 1986 yılında satış vaadi sözleşmesi düzenlendikten sonra, Hüseyin ve Ali Doğanay kendilerine ait taşınmazları davacının haksız kullandığını ileri sürerek iki ayrı el atmanın önlenmesi davası açmışlar ve bu dava birleştirilmiş davacının kullandığı yerlerin satış vaadi sözleşmesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle reddedilmiş,Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşmiştir.

Mahkemece yapılan keşifte de,el atmanın önlenmesine konu yerlerin 96, 97, 98, 99, 100 parsel sayılı taşınmazları ve 101 parsel sayılı taşınmazında 199,50 metrekarelik kısmının kapsadığı saptanmıştır.Mahkeme,hükmüne bu davayı gerekçe yapmış ve 101 parsel sayılı taşınmazın sözleşme kapsamı dışında olduğunu kabul etmiştir.

Satış vaadi sözleşmesi incelendiğinde,satıcıların kendilerine miras yoluyla intikal eden tüm taşınmazları sattıkları anlaşılmaktadır.Dava konusu taşınmazda, miras yoluyla intikal eden yerlerdendir ve bu durumda sözleşme kapsamında olduğunun kabulü gerekir.El atmanın önlenmesi davasına konu yerlerin sözleşme kapsamını belirlediği kabul edilse bile bu durumda 199.50 metrekarelik yer için davanın kabulü gerekirdi ki; El atmanın önlenmesi davası başlı başına sözleşme kapsamı belirleyen bir dava değildir. Kapsam ancak, sözleşme içeriği ile saptanabilir. Sözleşmede miras yoluyla intikalen gelen tüm taşınmazlar satıldığına göre, dava konusu taşınmaz içinde kabul kararı verilmesi gerektiğinden,yerel mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali, tescil isteğine ilişkindir.

Davacı Durmuş Demir vekili, Refahiye İlçesi, Salur Köyü, Yazı Mezrası, köy içi mevkiinde bulunan taşınmazın Süleyman Doğanay'a ait iken ölümü ile mirasçıları olan davalılara intikal ettiğini, davacının Refahiye Noterliğinin 30.06.1986 tarih, 1273 sayılı gayrimenkul satış senedi ile Süleyman'ın mirasçıları Mehmet Doğanay ve Dursun Doğanay'a babaları Süleyman'dan kalan tüm taşınmazları satın aldığını; davaya konu taşınmazın daha sonra yapılan kadastro tespiti sonucu 101 parsel numarası aldığını, davalılar Mehmet Doğanay ve Dursun Doğanay'ın miras paylarına tekabül eden 2/4 payın iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, davaya konu taşınmazın iştirak halinde mülkiyet ( miras ortaklığı ) devam ederken davacı tarafından, bir kısım mirasçılardan satış vaadi sözleşmesiyle satın alındığını; bu sözleşmenin MK'nun iştirak halindeki mülkiyeti düzenleyen 629-630 maddelerine aykırı olduğundan geçersiz olduğunu, davanın reddini savunmuşlardır.

Yerel mahkemece davanın reddine ilişkini olarak kurulan hüküm, özel dairece yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Gerçek bir kişinin ölmesi veya ölümle denk tutulan bir halde bulunması üzerine miras açılınca ( 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi md.517/1, 34/II ve 526 md.leri, 4721 s.lı Türk Medeni Kanunu md.575, 35 ve 584 md.leri ) murisin şahsına bağlı olmayan intikale elverişli hak ve borçlarının tamamı, külli halefiyet ilkesi uyarınca, bir bütün olarak ve kendiliğinden mirasçılarına geçer ( 743 s.Türk Kanunu Medenisi md. 539. 4721 s.lı Türk Medeni Kanunu md.599 ). Muris birden fazla, mirasçı bırakmışsa, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 581, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 640.maddeleri uyarınca terekedeki haklar ve borçlar taksime kadar ortak kalır. İştirak devam ettiği sürece şayi cüz'ü de tasarruf mümkün değildir ( 743 s.Türk Kanunu Medenisi md.630; 4721 s. Türk Medeni Kanunu md.702 ).

743 s.lı Türk Kanunu Medenisi 612.maddesinin 2.fıkrasına ( 4721 s.Türk Medeni Kanunu 677/2.md. ) göre mirasçılardan bir veya bir kısmı ile üçüncü şahıs ( mirasçı olmayan ) kimseler arasında miras hakkının temliki sözleşmesi yapılabilir. Ancak, üçüncü kişinin hakkı, mirasın taksimi veya iştirakin bozulmasından sonra miras payını temlik eden mirasçıya ait payın kendisine verilmesini istemekten ibarettir.

Somut olayda davacı 30.06.1986 tarihli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşme senedi başlıklı, Refahiye Noterliğince düzenlenen harici satış sözleşmesine dayanmıştır. Anılan sözleşmede, satış vadinde bulunan, kendisine asaleten, Dursun Doğanay'a vekaleten hareket eden Mehmet Doğanay, babaları Süleyman'a gerek murisinden kalan ve gerekse adına kayıtlı ve ölümü ile veraset yolu ile intikal eden, Salur Köyü hudutları içerisindeki tüm taşınır ve taşınmaz mallardaki paylarını, davacı Durmuş Demir'e satmayı vaat etmiştir.

Daha önce taraflar arasında görülen Refahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1987/67 E, 1989/40 K: sayılı dosyasında ise Süleyman mirasçıları Hüseyin, Ali, Dursun, Mehmet Doğanay, Durmuş Demir aleyhine el atmanın önlenmesi davası açmışlar, Dursun ve Mehmet'in miras paylarını Durmuş Demir'e satmaları nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir ( Karar, Yargıtay 8.Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiştir. )

Yine Refahiye Kadastro Mahkemesinde görülen 2000/1 Esas, 2002/1 Karar sayılı dosyada davacı Durmuş Demir, davalılar Hüseyin, Mehmet, Dursun, Ali Doğanay aleyhine dava konusu 101 parsel sayılı taşınmaza komşu 96,97,98,99,100 parsel sayılı taşınmazların, davalılar adlarına yapılan tespitlerine itiraz niteliğinde dava açmış, yapılan yargılama sonunda, yukarda değinilen el atmanın önlenmesine ilişkin 1987/67 E, 1989/40 K: sayılı dosyadan söz edilerek, taraflar arasında paylaşma olgusunun gerçekleştiği hususunda kesin hükmün var olduğu kabul edilmiş, paylaşmada 96 ve 97 parsel sayılı taşınmazların davacı Durmuş Demir'e düştüğü kanısıyla adına tescile karar verilmiştir ( Bu karar, Yargıtay 16.Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiştir. )

15.11.1993 tarihinde yapılan kadastro tespitine dayalı tescil sonucunda davacı, satış vaadi sözleşmesi ile oluşan kişisel hakkını talep etme olanağına kavuşmuş; davalıların 101 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ¼ oranındaki paylarının iptalini, adına tescilini istemiştir.

Türk Kanunu Medenisinin 611 md.si ( 4721 s.Kanun 676 md'si ) mirasçılar arasındaki taksim sözleşmesinin yazılı olmasını yeterli saymış, taksimin geçerli veya tapu siciline tescili için ayrıca resmi senet düzenlenmesini aramamıştır. Taksim sözleşmesinin geçerli olabilmesi için taksim sözleşmesine terekeye dahil bulunan bütün malların dahil edilmesi gerektiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14 Nisan 1971 gün, 6/520-246 sayılı kararında belirtilmiştir. Ancak bunun yanında taksime tüm mirasçıların iştiraki de zorunlu görülmüştür.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1984/2 E, 1985/5 K. sayılı kararında ise "İçtihat aykırılığının giderilmesi isteminde dayanılan kararlardan" biri, de yukarıda sözü edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararıdır. Y.İ.B.B.G.K.'nun 1984/2 E, 1985/5 K. sayılı içtihadı miras hakkının temliki sözleşmesine ilişkindir. Anılan kararda sonuç olarak "Medeni Kanunun 612. maddesi uyarınca mirasın taksiminden önce terekeye dahil belli bir taşınmaz maldaki miras hakkının diğer bir mirasçıya temlikine ilişkin sözleşmenin geçerli bulunması için temlik edenin terekedeki tüm miras haklarını kapsaması gerekmediğine, bu nitelikteki sözleşmelerin geçerli bulunduğuna ve böyle bir sözleşmenin iştirak hali bozulmadan tapuda işlem yapılmasını sağlayacağına" karar verilmiştir. Bu nedenle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararının genel esprisi içerisinde miras taksim sözleşmelerinin de, terekeye dahil bütün taşınmaz malları kapsamasına gerek bulunmadığı sonucuna varılmıştır ( İhsan Özmen-Halim Çorbalı 3402 s. Kadastro Kanunu Şerhi 1988 s.535-536 ).

Bu durumda somut olayda davalılara babaları Süleyman'dan kalan 96, 97, 99, 100 parsel sayılı taşınmazların paylaşıldığı; 96 ve 97 parsellerin Mehmet ve Dursun'a düştüğü, satın aldığı için davacı adına tescil edildiği olgusu belirlenmiştir.

Ne var ki, davaya konu 101 parsel sayılı taşınmazın paylaşmaya dahil olup olmadığı açıkça saptanamamıştır.

Yukarda anlatılanların ışığında, dava konusu 101 parsel sayılı taşınmazın mirasçılar arasında yapılan paylaşmanın dışında kaldığını ispat külfeti davacıya ait bulunmaktadır.

Belirtilen nedenle mahkemece davacıya 101 parsel sayılı taşınmazın paylaşma dışında kaldığını ıspat olanağı tanınmalı, bu konuda göstereceği tanıkları dinlenmeli, daha önce dinlenen tanık beyanlarıyla da karşılaştırılmak suretiyle değerlendirilmeli, varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 28.1.2004 gününde, oybirliği ile karar verildi.

Not: K.K.'daki 10 yıl kadastrodan önceki sebepler içindir.

Not 2: Mirasçılar arasında zamanaşımı işlemez. Geçerli satış vaadi var mı bunu değerlendirmek gerekir.

Saygılarımla