Mesajı Okuyun
Old 12-12-2013, 15:15   #3
Av.şükrü söğüt

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,
Sizinde bildiğiniz gibi inanç sözleşmeleri ,Akid taraflar arasında vekalet sözleşmesinin hukuksal sonuçlarını doğurur.Bu sözleşme gereğince inanç gösterilen (vekil),inanç gösterenin talebi doğrultusunda hareket etmekle (talimatlarına uyma borcu)yükümlüdür.Özetle inanç gösterilen-vekil,inanç gösterenin talebi üzerine almış olduğu şeyi(kendi adına tescilli olan ancak müvekkilinin mal varlığına dahil olan),taşınmazı müvekkiline iade etmekle yükümlüdür.Vekil devir yükümlülüğünü müvekkilin talebine rağmen yerine getirmezse,müvekkil vekile karşı vekalet akdinden doğan vekilin kendi adına ve müvekkil hesabına aldıklarını iade etmekle yükümlü olduğu hakkındaki yükümlülüğüne-borca dayanabileceği gibi Bçk.m.125 hükümlerine de dayanabilir.Yani müvekkil,aynen ifayı isteyebileceği gibi, olumlu zararını (ifadaki çıkarını) da isteyebilir.
Olayınızda müvekkil aynen ifayı istemek yerine ilk önce olumlu zararını isteme yoluna gitmiştir.Müvekkilinizin aynen ifayı istemek yerine seçimlik hakkını olumlu zararını istemek doğrultusunda kullanması kendisini bağlar.Müvekkiliniz bu seçimlik hakkından karşı tarafın açık rızası bulunmadıkça tek taraflı olarak dönemez (Seçimlik hakkını kullanırken iradesi fesada uğramamış olmak koşuluyla)Zaten müvekkiliniz de yapmış olduğu bu hatayı farkettiğinden açmış olduğu davasını takip etmemek suretiyle ortadan kaldırmıştır.Ancak daha sonra tapu iptal ve tescil davası açmış ise de daha önce açmış olduğu olumlu zararın tazmini davasında dava dilekçesindeki veya duruşma sırasındaki beyanı ile dayandığı sözleşmenin içeriğini değiştirmiş,özetle; davasının dayanağı olan sözleşmenin inanç sözleşmesi değil tapudaki resmi satış akdinin içeriğini değiştiren bir sözleşme olduğunu(,taşınmazı sattığını, satış bedelini alamadığını,satış bedelinin ödenmesini güvence altına almak için düzenlenen bir belge olduğunu) yani bir teminat sözleşmesi olduğunu söylemiştir ki müvekkilinizin bu beyanı inanç sözleşmesinin içeriğini ve hukuksal mahiyetini tümden değiştirmiştir.Tapu iptali ve tescil davasına bakan mahkeme,dâvâcının bu beyanını Bçkm.235 /3 anlamında satıcının ,alıcının satış bedelini ödememesi nedeniyle temerrüde düşmesi halinde satıcının satım akdini fesih ile taşınmazın tapusunun tekrar kendi adına tescilini istemeye yönelik olduğunu,oysa satım akdinde(resmi akit tablosunda) satıcının fesih hakkını açıkça saklı tutmamış olması nedeniyle tapu iptali ve tescili davasını açamayacağını kabulle, davayı red etmiştir ki bence mahkemenin tapu iptal ve tescil davasının reddine ilişkin vermiş olduğu karar bu nedenle doğrudur.Olayınıza ilişkin hukuki yorumum bu şekildedir.Diğer değerli meslektaşlarımın da sorununuza ilişkin farklı düşünce ve yorumları olabilir.Saygılarımla.Av.Şükrü Söğüt