Mesajı Okuyun
Old 12-11-2013, 09:27   #8
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.cgdm_shn
Mahkeme kararını icra takibine koyduk ve borçlu şirket tarafından dosyaya 7 günlük süre içinde yatırıldı. Ancak, borçlu tarafından açılan takibin iptali davası ile para üzerine tedbir konularak, çekmemiz önlndi. Yaklaşık 8 ay parayı çekemedik. Ayrıca yatırılan parada takibin kesinleşme süresi içinde yatırıldığı için vekalet ücretinin 3/4'ü hesaplanarak yatırılmıştır. Bu durumda 8 milyar gibi bir rakam vekalet ücretinde fark etmektedir. 8 ay boyunca beklememiz sonucu hesaplandığında tarafımıza ödenmesi gereken vekalet ücretinin tamamı olması gerekmez mi? Halen dosyada para var ve biz bundan kalan vekalet ücretini almak istiyoruz. Bu konu da yargıtay kararı bulabilir miyiz?


Yargıtay 12. H.D. 2003/16129 E. 2003/19894 K. 13.10.2003 Tarih :

Sonuç:
Yerinde bulunmayan temyiz sebeplerinin reddiyle usul ve kanuna uygun, merci kararının İİK'nun 366., ve HUMK'nun 438. maddeleri uyarınca "onanmasına", 7.880.000 lira onama harcı alındığından, başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 13.10.2003 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Mercii, kesinleşen takip üzerine borçlu tarafından icra veznesine yatan paranın, açılan menfi tespit davasında İİK'nun 72/3. maddesi gereğince alınan tedbir kararı nedeniyle ödenmemesi durumunda, paranın icra veznesine yatış tarihi ile tedbir kararının kaldırılması tarihine kadar icra müdürlüğünce faiz yürütüleceğine karar vermiş, bu karar dairemizce onanmıştır.

11. Hukuk Dairesi karar düzeltme aşamasında verdiği 10.12.1982 tarih, 1982/5448-5291 sayılı karar ile tedbir nedeniyle icra veznesine yatan paranın alacaklıya geç ödenmesinin müeyyidesinin İİK'nun 72/4. maddesinde hükme bağlandığını, icraca faiz yürütülemeyeceğine karar verilmiştir.

Dairemizce bu konuda, aykırı kararlar verilmiştir. Örneğin:

Dairemizin 12.12.1974 tarih ve 10334 esas, 10867 sayılı kararında; "İİK'nun 72/4. maddesi, menfi tespit davası alacaklı lehine halledildiğinde alacağın geç alınmasından dolayı doğan zararların, gösterilen teminattan alınması olanağını kabul ettikten sonra, alacaklının uğradığı zararın aynı davada takdir olunarak karara bağlanması gerekeceğini de saptamıştır. Tedbir kararı ile vezneye yatırılan paranın alacaklıya ödenmesi teminat mukabilinde men edilmiştir. Alacaklının bu kararla doğan zararı temerrüt faizine ilişkin bulunduğundan bu tarihten sonraki faiz isteği tazminat şekline dönüşmüştür. TTK'nun 9. maddesi hükmüne göre %10 olan bu faiz miktarından fazla olan zararın alacaklı, ispat ettiği takdirde, 105. madde gereğince almasına engel bir durum yoktur. Menfi tespit davası ile tayin edilen % 15 tazminat (değişiklikten önceki oran) İİK'nun 72/4. maddesinin son cümlesi ile ilgilidir. Şu halde faiz ile bu miktar zarar tedahül etmekte olup, alacaklının Borçlar Kanunu'nun 105. maddesine göre zararın tedbir kararından sonra işleyen faiz ve menfi tespit davasında tespit olunan % 15 tazminat tutarını geçmiş olduğunu ispat etmesi gerekir." (Senai Olgaç, İcra İflas Hukuku, Birinci cilt, s. 657, 1978).

Dairemiz 11.04.1986 tarih, 1987/6746 esas, 4595 sayılı kararında; "icra veznesine yatırılan ve tedbir nedeniyle alacaklıya ödenmeyen alacağa -paranın ödenebilir hale gelmesine kadar- faiz yürütülmesine engel teşkil etmeyeceği" belirtildiği halde, 22.11.1993 tarih ve 14372 esas, 18316 karar sayılı kararında "İİK'nun 12. maddesi hükmüne göre icra dairesi takip edilmekte olan bir para alacağına mahsuben borçlu veya 3. şahıs tarafından ödenen paraları kabule mecburdur. Bununla borçlu, borcundan kurtulur. Alacaklı tedbir nedeniyle alacağını geç almaktan doğan zararını dava etmek hakkına sahiptir" demiştir. Daha sonraki kararlarında ise faiz yürütüleceğine karar vermiştir.

Bu çelişkili karar karşısında konunun yeniden incelenip değerlendirilmesi gerektiği görüşü ile yaptığım inceleme sonucu aşağıdaki kanaate varmış bulunmaktayım:

İİK'nun 12. maddesine göre, "icra dairesi, takip edilmekte olan bir para alacağına mahsuben borçlu veya üçüncü şahıs tarafından ödenen paraları kabule mecburdur. Bu ödemeyle borçlu bu miktar borcundan kurtulur." Artık bu paraya menfi tespit davasında alınan tedbir nedeniyle geç ödenmekten dolayı faiz yürütülemez. Zira, alacaklının bu yüzden uğrayacağı zararın yaptırımı İİK'nun 72/4. maddesinde hükme bağlanmıştır. Menfi tespit davasında bu zarara, karşılık, alacaklının talebi olmasa bile en az %40 tazminata hükmedilecektir. Alacaklının zararı, faiz dahil bu miktardan fazla ise alacaklının talebi ve iddiasını ispatlanması halinde daha fazla miktara mahkemece hükmedilebilecektir.

Doktrindeki hakim görüş de bu yöndedir. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku adlı kitabının 1. cilt, sayfa 536 ve takip eden sayfalarında; "Borçlu icra veznesine girmiş olan paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı almış (madde 72/III. C.2) olsa ve icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmesi bu nedenle gecikmiş olsa bile, paranın icra veznesine ödendiği tarihten sonraki dönem için temerrüt faizi yürütülemez. Çünkü, alacaklının ihtiyati tedbir nedeniyle alacağını geç almış bulunmasından doğan zararı, (menfi tespit davasına bakan mahkemece) madde 72/IV gereğince hükmedilecek tazminat ile karşılanmaktadır" görüşüne yer vermiştir.

Tetkik merciinin kararına dayanak yaptığı ve fakat karar düzeltme aşamasında, bu karardan dönülen 11. Hukuk Dairesi'nin 10.12.1982 tarih ve 5448/5291 sayılı kararın gerekçesinde, Prof. Esat Arsebük, Prof. Kenan Tunçomağ, Prof. Mustafa Reşat Belgesay ve Senai Olgaç'ın eserlerine atıfta bulunularak şöyle denilmektedir: davacı borçlunun icra veznesine geçen paranın alacaklısına ödenmemesi için İİK'nun 72/3. maddesi gereğince aldığı ihtiyati tedbir kararı, temerrüt faizi yürütülmesi için bir neden olamaz. Bu davranışın müeyyidesi (yaptırımı) madde metninde belirtilmiştir. (bkz. Talih Uyar, İcra ve İflas Kanunu, s. 1727-1728)

Dairemizin 14.09.1995 tarih ve 8903 esas 11325 sayılı kararında; menfi tespit davası reddedilmiş ve tedbir kalkmıştır. Para 17.01.1994 tarihinde alacaklıya ödenmiştir. Alacaklı vekili yaptığı bu takipte 17.08.1993 tarihi ile ödeme tarihi arasında ödenecek faizi talep etmiştir. İİK'nin 72/3. maddesi uyarınca "dava alacaklı lehine neticelenirse, ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış olmaktan doğan zararını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar %40'dan aşağı olamaz. Bu itibarla alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almaktan doğan zararını istemek için ilamsız takip yapamaz." (bkz. Talih Uyar, İcra ve İflas Kanunu, Cilt II, s. 1705) denilmiştir. Yukarıda özetleri verilen 12. Hukuk Dairesi'nin 12.12.1974, 22.11.1993 ve 14.09.1995 tarihli kararları ve 11. Hukuk Dairesi'nin karar düzeltme aşamasında verdiği 10.12.1982 tarihli kararındaki gerekçelerden, doktrindeki hakim görüşten de anlaşıldığı üzere, konu özetlendiğinde:

Borçlu, takipte borcunu icra veznesine ödemekle borcundan kurtulur (İİK 12). Asıl borcun tediyesi ile de borç sakıt olduğu takdirde, kefalet ve rehin vs. feri haklar da sakıt olur (Borçlar Kanunu, Madde 113/1). Menfi tespit davasında alınan tedbir kararı nedeniyle icra veznesine yatan paranın alacaklıya geç ödenmesinden dolayı artık faiz yürütülemez. Alacaklının, bu yüzden uğradığı zarar -faiz alacağı da dahil olmak üzere- menfi tespit davasında karara bağlanır. Buradaki zarar kavramına faiz de dahildir. Alacaklı bu davada, uğradığı zararın %40'dan daha fazla olduğunu iddia ve ispat ederse %40'ın üzerinde de tazminata hükmedilir.

Yasa'nın açıklanan bu hükümleri karşısında mercii kararının bozulması gerekirken onanması şeklinde oluşan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.