Mesajı Okuyun
Old 29-04-2013, 21:35   #6
ehlihibre

 
Varsayılan Konu ile ile ilgili dumanı üstünde olmasa da yeni bir karar

YARGITAY
1. Hukuk Dairesi 2012/452 E.N , 2012/1796 K.N.

DAVA AÇMA SÜRESİ
VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI HUKUKSAL NEDENİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL
VEKİL İLE SÖZLEŞME YAPAN ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN DURUMU
VEKİLİN SORUMLULUĞU

Özet
MÜLKİYETTEN KAYNAKLANAN HAK İSTEKLERİ İLE VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI İDDİASINA DAYALI AYIN İSTEKLİ DAVALAR BİR SÜREYE BAĞLI OLMAKSIZIN HER ZAMAN İLERİ SÜRÜLEBİLİR.

VEKİL, VEKİL EDENİN YARARINA VE İRADESİNE UYGUN HAREKET ETME, ONU ZARARLANDIRICI DAVRANIŞLARDAN KAÇINMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ALTINDADIR. VEKİL EDENİN YARARI İLE BAĞDAŞMAYACAK BİR EYLEM VEYA İŞLEM YAPAN VEKİL SORUMLUDUR.

VEKİL İLE SÖZLEŞME YAPAN ÜÇÜNCÜ KİŞİ İYİNİYETLİ İSE VEKİLLE YAPTIĞI SÖZLEŞME GEÇERLİDİR. VEKİL İLE ÇIKAR VE İŞBİRLİĞİ İÇERİSİNDE İSE VEKİL EDEN, SÖZLEŞME İLE BAĞLI DEĞİLDİR.


İçtihat Metni

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, miras bırakanlarından intikal eden 6 parsel sayılı taşınmazdaki 6 numaralı bağımsız bölümün, kardeşleri olan davalı Şeref'e verdikleri vekaletnameler ile diğer davalı olan eşine temlik edildiğini, temliklerin vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında davacılardan Ahmet, davasından feragat etmiştir.

Davalı, davanın zamanaşımına uğradığını, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davacı Ahmet yönünden feragat, diğer davacılar yönünden de zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, bir kısım davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakiminin raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davacı Ahmet yönünden feragat, diğer davacılar yönünden de zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıkça anlaşılmaktadır.

Davada istek, ayna yönelik olup, mülkiyetten kaynaklanan hak istekleri ile vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiasına dayalı ayın istekli davaların bir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebilmesi olanaklıdır. Bu nitelikteki davaların zamanaşımı ve hak düşürücü süreye tabi olmadığı da kuşkusuzdur.

Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

Borçlar Kanunu'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2. maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanun'un 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanun'un 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) gözönünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış, daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde soruşturma yapılarak, tüm delillerin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.

Bir kısım davacıların temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nın 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.