Mesajı Okuyun
Old 20-03-2013, 09:35   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan H.Mahir FIRAT
Değerli meslektaşlarım,

Matufiyet ile ilgili özellikle davalı lehine bozma verilen yargıtay kararlarına ihtiyacım var. Yardımınız için şimdiden teşekkür ederim.

Saygılar

Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2009/4-151 E., 2009/241 K.

Davacılar, davaya konu ... Gazetesi’nin 22 Ekim 2004 tarihli nüshasında davalı S.K. tarafından kaleme alınan “Konuşturana, dinleyene yazıklar olsun!” başlıklı yazıda kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek tazminat isteminde bulunmuşlardır.

Davalılar, haberin eleştiri niteliğinde ve esprili bir dille kaleme alındığını, güncel ve kamu yararı bulunduğunu, davacılara yönelik matufiyetin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davalı tarafından yazılan yazının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.

Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.

Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.

Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.

Davaya konu yazının bütünü incelendiğinde makalenin yayınlandığı günlerde güncelliği olan ve kamuoyunda çok tartışılan “Azınlık Raporu” nun içeriğine eleştiri getirilmektedir. Yazının birinci bölümünde genel olarak Türk aydınının yaşadığı dönüşüm ve ulusal konularda sergilenen yaklaşım sert bir dille eleştirilmekte, davacı B.O.’a yönelik ikinci bölümde ise; davacılar tarafından hazırlanan “Azınlık Raporu”nda yer alan düşünceler ve davacıların önerileri eleştirilerek bu rapora yönelik kanaat açıklaması yapılmaktadır. Son bölümde yer alan ifadelerin ise davacılara yönelik olmayıp başka kişilere yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu bölüm bakımından matufiyet unsurunun gerçekleştiği söylenemez. Yazının tamamı incelendiğinde, davacıların kişilik haklarına saldırı amacının bulunmadığı, azınlık raporuna yönelik düşünce açıklaması niteliği taşıdığı, eleştiri sınırının aşılmadığı görülmektedir. Şu durumda tazminat isteminin tümden reddine karar vermek gerekirken, yerinde görülmeyen gerekçeyle kısmen kabul edilmiş olması usul ve yasaya uygun görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 03.06.2009 gününde, ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.


Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2010/4-377 E., 2010/365 K.


Taraflar arasındaki “Manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; S... Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.10.2008 gün ve 2008/42 E-135 K. Sayılı kararın incelenmesi davalı E.A. tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 12.11.2009 gün ve 2009/1211-12780 sayılı ilamı ile;

(“...Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılardan E.A. tarafından temyiz olunmuştur.

Dava konusu haberde, “İşte Gerçekler..! Kalmış öğrencinin sınıfta işi ne?” başlığı altında; “S... EML öğrencisi A.B. 3 yıldır Lise 1 de okuyor. İki yıl üst üste S... ÇPL’de kalmış okuma hakkı bittiği ve bu bilindiği halde sahte evraklarla 1. sınıfa kaydı yapılmış ve hala okumaktadır.” biçimindeki anlatımlara yer verilmiştir.

Dava konusu haberin, dava dışı okul müdürü E.A. ile ilgili olduğu, adı geçenin tutum ve davranışlarının eleştirildiği ve bu arada davacının durumunun da örnek olarak gösterildiği, yayının davacıya yönelik olmadığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırı bulunmamaktadır.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, matufiyet (yöneliklilik) yokluğu nedeniyle istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...”)

gerekçesi ile bozulmakla yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı, 06.12.2007 tarihinde ... Gazetesi’nde manşetten “Denetlenemeyen Müdür” “İşte Gerçekler” başlığıyla yayımlanan haberin 3.sayfadaki devamında kendisi ile ilgili olarak yer verilen haberin gerçek dışı olduğunu, zira kendisinin 2004-2005 öğretim yılında hazırlık sınıfını okuduğunu, bu yılın eğitim ve öğretimden sayılmadığını, 2005-2006 öğretim yılında S... çok programlı Lisesine kayıt olduğunu ve başarısız olduğundan sınıfta kaldığını, 2006-2007 öğretim yılında ise bir dönem hiç okula gitmeyerek okuma hakkını isteğiyle kullanmadığını, Ortaöğretim Kurumları Sınıf Geçme Yönetmeliğinin 57. maddesine dayanarak ikinci kez aynı sınıfta okumak amacıyla tasdiknamesini aldığını, 2007-2008 öğretim yılında S... Endüstri Meslek Lisesi 1. sınıfına kayıt olduğunu ve mevcut olan okuma hakkını kullandığını, gerçek olmayan bu haber nedeniyle ilçe halkı nezdinde itibarının kalmadığını, arkadaşlarının arasına çıkamaz olduğunu, psikolojisinin bozulduğunu, kendisinin ve esnaf olan babası ile annesinin kişilik haklarına yapılan bu saldırı nedeniyle zarara uğradıklarını, ifadeyle 10.000 YTL manevi tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir. Davalı gazete sahibi dışındaki davalılar hakkındaki davadan ise daha sonra feragat etmiştir.

Mahkemece; “yayımlanan habere konu edilen ve davacının gerçekleştirdiği iddia olunan eylemlerin varlığının ispat edilemediği gibi, bu olguların gerçekte var olmadığının anlaşıldığı, zira davacının S... Endüstri Meslek Lisesine kaydının mevzuata uygun olduğu, bir usulsüzlük bulunmadığı, bir an için haber doğru kabul edilse dahi davacının konumu itibariyle toplumu yakından ilgilendiren bir kimse olmaması nedeniyle, hakkındaki haberin kamuyu ilgilendiren bir yanı ve haberin toplumsal ilgiliyi üzerinde toplayıcı bir özelliği olmadığı, kamu yararına yönelik olduğunun kabul edilemeyeceği, kullanılan üslubun da ağır isnatlar içerdiği, basın özgürlüğünün sınırlarının aşıldığı, haberle davacının kişilik haklarının zedelendiği” gerekçesi ile davalılardan gazete sahibi aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne, diğerleri hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Davalılardan gazete sahibi vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece hüküm yukarda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize davalı gazete sahibi getirmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu haberde davacı açısından matufiyetin (yönelikliğin) olup olmadığı ve bu bağlamda manevi tazminata hükmetme koşullarının bulunup bulunmadığı noktasındadır.

Önemle vurgulanmalıdır ki, basının kamusal görevi, toplum yararları ile doğrudan veya dolaylı ilgili tüm olaylar hakkında halkı objektif kurallar içinde kalarak en önemlisi gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmaktır.

Basının haber verme fonksiyonunu yerine getirirken kullanacağı hakkın, özel hukuk alanında sınırı; gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık kuralları ile çizilmiş ve belirlenmiştir.

Hemen belirtelim ki bu koşullardan biri dahi bulunmazsa, yayım hukuka aykırı duruma düşer ve üstün görülüp korunamaz.

Diğer taraftan, Şeref ve haysiyet veya özel yaşama (kişilik haklarına) saldırı niteliğindeki gerçek dışı olayların açıklanması hiçbir zaman hukuka uygunluk nedeninden yararlanamaz. Tamamen gerçek dışı yayımlar daima hukuka aykırı olduğundan; ne düşünce nede basın özgürlüğü ile bağdaştırmak mümkün değildir. Dahası bu hallerde kamu yararının varlığından da söz edilemez.

O nedenle bir yayımın içerik ve kapsam bakımından değerlendirilmesi ve uygun bir araç olup olmadığının saptanmasında öncelikle gerçeğe uygun olup olmadığının araştırılıp tespit edilmesi zorunludur. Yayımın gerçeğe uygunluğunu kanıtlama yükümü (Beyyine Külfeti) yayından sorumlu bulunanlara düşer.

Yayım ile şeref ve haysiyetine veya özel yaşamına dolayısıyla kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia eden yönünden varlığı aranan önemli bir koşul da matufiyettir. Matufiyetin varlığını kabul için o yayında ya kişinin adından açıkça sözedilmeli veya konumu, sıfatı gösterilmeli; yada bunlardan söz edilmese dahi yayın içeriğinden bu kişinin amaçlandığı, yayının ona yönelik olduğu anlaşılmalı veya anlaşılabilir olmalıdır.

Borçlar Kanunu’nun 49.maddesinde ise; şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişinin, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebileceği düzenlenmiştir.

Açıklanan hususlar çerçevesinde somut olay ele alındığında;

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davaya konu yerel nitelikte günlük yayın yapan ... Gazetesi’nin 06.12.2007 günlü nüshasında manşetten yayınlanan “Denetlenmeyen Müdür” “İşte Gerçekler” başlıklı yazının devamında “Kalmış öğrencinin sınıfta işi ne?” başlığı altında; “S... EML öğrencisi A... B... 3 yıldır Lise 1 de okuyor. İki yıl üst üste S... ÇPL’de kalmış okuma hakkı bittiği ve bu bilindiği halde sahte evraklarla 1. sınıfa kaydı yapılmış ve hala okumaktadır…” şeklindeki haber incelendiğinde, davacının isminin açıkça yer aldığı, hatta onunla ilgili ayrıntılara da yer verildiği dolayısıyla matufiyetin bulunduğu belirgindir.

Öte yandan, dosyaya sunulan belgelerden davacının 2005-2006 öğretim yılında başarısız olduğu,2006-2007 öğretim yılında birinci dönem aldığı başarısız notlar üzerine ikinci dönem öğrenim hakkını kullanmadığı, tasdiknamesini aldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar haberde “…A... B... 3 yıldır Lise 1 de okuyor. İki yıl üst üste S... ÇPL’de kalmış…” ifadesi kullanılmışsa da, bu bilgiler ışığında konu ile ilgili incelikleri bilmeyen bir habercinin davacının başarı durumu ile ilgili bu tabloyu anlaması her zaman beklenemez. Üstelik, davaya konu gazetede yer alan haberlerin bütünü ele alındığında ağırlıkla dava dışı okul müdürü E.A. hakkında yazıldığı ve onun bir takım usulsüz işlemlerinden bahsedilerek eleştirildiği görülmektedir. Bu bağlamda, haberde geçen sahte evraklarla kayıt yapıldığı hususu da davacıya değil okul yönetimine yönelik bir iddiadır ve bunun yazının bütünü ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.

Hukuk Genel Kurulunca, tüm bu olgular gözetilerek tazminata hükmetme koşullarının bulunup bulunmadığı da tartışılmış; haberin davacının kişilik haklarına zarar verilmek amacıyla yapılmadığı gibi böyle bir sonuca da yol açmadığı; eğitim alanındaki aksamaları vurgulamaya yönelik olup, davacının adı geçse dahi doğrudan onun kişiliğine tazminatı gerektirir nitelikte bir saldırının söz konusu olmadığı, sonuçta da davacının davaya konu bu haberden dolayı kişilik haklarının zedelendiğini kabule olanak bulunmadığı görüşüne oyçokluğu ile varılmıştır.

Bu itibarla; usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının yukarıda açıklanan değişik nedenlerle bozulması gerekir.

S O N U Ç : Davalı E.A. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerle, HUMK.’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 07.07.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.