Mesajı Okuyun
Old 08-03-2013, 23:26   #10
Av. Özge Çavuş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Engin EKİCİ
Sayın Meslektaşım;

İlk mesajınızın (3 numaralı) alıntıladığım ve mesajımda (4 numaralı) koyulaştırdığım cümlenizden ne anlaşılması gerekiyor ise onu anladım sayın meslektaşım.

"Önemli olan şey" demekle, vicdani kanaatin öncelikli olduğunu ifade ederek bunu bir argüman olarak sunan sizsiniz ve ceza yargılamasının özü ve amacıyla ters düşmekte olan bu cümle, mesajınızın en can alıcı, aynı zamanda hatalı noktasıdır.

Delillerin değerlendirilmesi noktasında vicdani kanaatini kullanırken hakim, şüpheden ari olarak bir sonuca varmak zorundadır.

Basite indirgemişken; hakimde vicdani kanaatine göre sanığın müsnet suçu işlediği yönünde bir algı oluşur ve bu algı, şüphenin ortadan kalkmadığı bir noktada devreye girerse, hakimin vicdani kanaati doğrultusunda sanığı suçlu bulmasını nereye sığdırabiliriz?

Muğlak ve müphem durumlardan ceza yargılamasında her zaman uzak durmak gerekir ve "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi var iken, sadece delilleri değerlendirirken vicdani kanaatini kullanacak olan hakimin bu yetkisine adalet kurban edilemez.

Saygılarımla..

Engin Bey sizinle yapılan tartışmalardan bir sonuca varmak mümkün değil zira siz, cevaben ne söylenirse söylensin, aynı şeyleri tekrar edip duruyorsunuz.

Bakın ben bahse konu ilk mesajımda ne demişim:

Evet teorik olarak bağlı değildir ancak ceza davalarında önemli olan şey hakimin vicdani kanaati olduğundan, bu ikrar da -eğer yalan olduğu çok bariz ortada değilse- hakimin kararını etkileyecektir. Ayrıca mahkemede suçunu kabul eden bir sanığın bu ikrarını heyet kararında dikkate almazsa bunu gerekçelendirmek zorundadır.


Peki bunu neye cevaben vermişim? Avukat arkadaş mahkemede sanıklardan biri tarafından ikrarın mahkeme kararında nasıl bir etkisi olur diye sormuş.

Şimdi ikrarın da bir delil olduğunda hemfikir miyiz? Ben de buna istinaden ve fazla ayrıntıya girmeden demişim ki, ceza davalarında (delillerin değerlendirilmesi açısından) önemli olan şey hakimin vicdani kanaatidir. Buradaki parantez kısmını da konu bence çok bariz olduğundan açıklamadan geçmişim. Ve devamında da sizin yorumlarınıza istinaden de ayrıntılı açıklamayı kanun maddelerini de referans göstererek yapmışım.

Vicdani kanaat, sizin savunmalarınızda temel aldığınız varsayımın aksine, her zaman sanık aleyhine olmak zorunda değildir. Vicdani kanaat dediğimiz şey ceza hakiminin sanığın kişiliği, geçmişi ve duruşmadaki hal ve tavırları ile beraber delilleri değerlendirmesidir. Örneğin hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararlarında hakimler bu kararlarını "sanığın bir daha suç işlemeyeceği yönünde mahkememizde vicdani bir kanat oluştuğundan" diye gerekçelendirirler. Burada karara konu edilen somut bir gerçek mi vardır? Hayır, hakim kendi vicdani kanaatine hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verir. Eğer sanık o duruşmadan çıkar çıkmaz yeni bir cezai olaya karışacağı yönünde biz izlenim verdiyse de, hakim yine vicdani kanaatine göre hükmü açıklanmasına karar verebilir.

Sonuç olarak ceza yargılamasında, işin niteliği gereği vicdani kanaat önemli bir rol oynar ancak tek başına yeterli değildir; özellikle de sanığın aleyhine kullanılan vicdani kanaatlerin somut verilere dayandırılmadan ve gerekçelendirilmeden kullanılması sakıncalar doğurur.

Bu konu üzerine yeterince açıklama yaptığımı düşünüyor, iyi akşamlar diliyorum.