Mesajı Okuyun
Old 20-11-2012, 02:29   #2
oguzhand0

 
Varsayılan

3. kişinin iyiniyetli olması ihtimalini gözden kaçırmayın derim. Kaldı ki tapu iptal tescil davasını tapudaki malike açmanız gerekiyor. Bu şahsın niyetini ispat etmekte sıkıntı çekebilirsiniz.

Anlatımınız itibariyle de olayda bir hata ya da hile hususunu göremedim.

Karar aşağıdadır, bir inceleyin, sonra tartışmaya devam edelim

Alıntı:
E:1988/1-875 - K:1989/15
TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Hata ve Hileye Dayanma )
HATA VE HİLEYLE EDİLEN TAŞINMAZ ( Dava Açma Süresinin Hatanın veya Hilenin Öğrenilmesinden İtibaren Başlaması )
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hata veya Hilenin Öğrenilmesinden İtibaren Bir yıl Geçmesi )
BİR YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN GEÇMEMESİ ( Hata ve Hile Nedeniyle Dava Açma Hakkının Bulunması )
ÖZET :
Borçlar yasasının 31. Maddesinde yer alan bir yıllık hak düşürücü süre, hata ve hileyi öğrenme tarihinden itibaren başlar. 70 yaşını aşmış okuma yazma bilmeyen bir kadının hileyi yıllarca öğrenmeden yaşaması bulunduğu doğal çevre ve durumuna uygundur. Mahkeme davanın esasına girmeden önce hak düşürücü süre problemini çözmek zorundadır.
DAVA :
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; KuyucakAsliyeHukuk Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.11.1986 gün ve 135-606 sayılı kararınincelenmesidavacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 7.4.1987 gün ve 1735-3057 sayılıilamı: ( ...Dosya içeriğine göre, davacı ana, 70 yaşında okuma-yazma bilmeyen ( Ümmi ) bir köylü kadınıdır. Davalı olan,oğluile birlikte oturduğu evi içeren dava konusu 5630 m2 miktarlı tarla ve incir bahçesi ile dava konusu olmayan1560 m2yüzölçümlü yerin malikidir. Davalı T.'dan başka çocukları da vardır.
Ahır yapmak üzere annesinden davalının bir binaya yetecek miktarda yer vermesini istediği, davacınıniradesinin,oğluna salt ( uzman bilirkişi krokisinde Kırmızı ile belirlenen bu ölçüde yer bağışlama arzusu ile sınırlı olduğu,bunakarşın, davacının hata ve hileye düşülerek dava konusu olan 757 parsel sayılı taşınmazla, dava konusu olmayan568sayılı parselin 225.000 liraya satılmış gibi gösterilip elinden alındığı ileri sürülmüş, 757 parsel kaydının iptaliile davacıadına tescili istenmiştir.
Davalı oğul, bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden, satışın gerçek olduğundan sözederek savunmuştur.Mahkemece, hata, hile iddiasının kanıtlanmadığından ve hak düşürücü sürenin varlığından hahisle davareddedilmiştir. Bu iki gerekçenin analizlerine geçmeden hemen önce belirtmek gerekir ki; bir davada hakdüşürücüsürenin gerçekleştiği kabul edildiği takdirde mahkemece işin esasına girilmemesi, esastan hüküm kurulmamasıgerekir. Usul hukuku açısından bu yön bir kuraldır. Aksine bir davranış hak düşürücü sürenin geçip geçmediğikonunda mahkemenin inançlı olmadığı kanısını yaratır.
Nitekim mahkemenin hak düşürücü süre yönündeki gerekçesi böyle bir kanının ağırlığı altından kurtulmuşdeğildir.
Şöyle ki, Borçlar K.nun 31. maddesinde yer alan bir yıllık hak düşürücü süre, hata ve hileyi öğrenme ( yasadakideyimi ile ıttıla ) tarihinden itibaren başlar. Gerçekten akit tarihi ile dava tarihi arasında bir yıldan çok fazlazamangeçmiş ise de davacı ana, tüm içtenliği ile hileyi, hatayı öğrenme tarihini, aksi kanıtlamayan bir olaydaaçıklanmış,birlikte oturduğu gelinin, davadan on gün önce ( burası bizim tapulu malımız ), Zeytin ağaçlarını ister budar, isterbudamayız ) biçimindeki sözlerinden anladığını ve gereği Tapu Dairesinden soruşturduğunu ileri sürmüştür.
Okuma yazma bilmeyen, artık hastalıklar dönemine girmiş bir köylü kadını, hata ve hileye düşürülmüşse,yediküsur dönüm taşınmazının elinden alındığını yıllarca öğrenememesi olanaklar içerisindedir. Ve davacının doğalyapısına, yaşadığı ortamın koşullarına uygundur.
Yukarıda da değinildiği gibi, dosyada davacının öğrenme tarihi konusundaki iddiasını yalanlayacak hiçbir delilyoktur. Davalı, akit tablosunun katı şekil paravanasına sığınıp, savunmayı yeterli bulmuştur.
Tarafların üzerinde uyuştukları olayların gerçek yönleri ve davacı ile davalının toplumsal ve gerçekkişilikleri vedosyadaki deliller dikkatle incelendiğinde ananın iddiasının baskın olduğunu, hatayı öğrenme tarihinin hakdüşürücüsüre içinde rastlandığını, bu dosya içerisinde aksine hiçbir delil bulunmadığını kabul etmek gerekir. Mahkemeninhakdüşürücü süreyi akit tarihinden başlatması, yanılıgılı bir değerlendirmedir.
Esasa ilişkin olan gerekçeye gelince;
Toplanan deliller takdir süzgecinden geçirilirken, olayların özellikleri, tarafların toplumsal yapıları, kültürdüzeyleri,yaşam koşulları, ekonomik güçleri gibi hayat faktörleri gözönünde tutulmalı ve değerlendirmeler ona göreyapılmalıdır.
Yadsınamayacak olan öyle bir gerçek vardır ki; yetmiş yaşına gelmiş, iki parça taşınmazından başka hiçbirsosyalgüvencesi olmayan ve köyde yaşayan bir kadın, iki milyon liranın üstünde değer taşıyan tüm mal varlığınıortadahiçbir inandırıcı neden yokken 150 bin lira gibi düşük bir bedelle, evlatlarından sadece birisine sözde satacak vesonrada yaşamak için çocuklarının eline bakacak. Böylece bir mantık hayatın gerçeklerine ve olayın akışınaaykırıdır. Böyle davranan bir kadın ya hukuki ehliyetten yoksundur, ya da iradesi hata, hile, ikrah, gabin gibinedenlerle malüldür. Akit tablosunda yer alan, aynı gün davalıya 75 bin liraya satılmış gibi gösterilen, fakatiptaldavasına konu edilmeyen 568 parsel sayılı taşınmazın dahi satıldığı olgusu, davacının aleyhinde yorumlanamaz.Akittablosu düzenlenirken davacının hata ve hileye düşürüldüğü kabul edilince, bu satışın daha hata ile illetliolduğundankuşkuya düşmemek gerekir.
Davacının iradesi, iki parça taşınmazının değil, bir taşınmazından bir, ahır binası inşasına yetecek bir kaçyüzmetre karelik kısmının ayrılıp, davalı oğluna bağışlamaktan ibarettir. Davalı tarafından fırsat iyideğerlendirilmiş,davacının bu iradesi yok sayılmıştır. Yaşlı köylü ana bir oğluna ancak böylesine bir bağışta bulunabilir. Yoksakendisini karanlık bir geleceğe bırakacak ve açlığa mahkum edecek şekilde tasarrufta bulunması hususunuaçıklamaya hem dosyanın, hem de davalının güçü yetmemiştir. Kaynana ile gelin arasındaki belki biraz sert birkonuşmanın "geçimsizlik" olarak nitelendirilip abartılması, üstelik davanın "sebep ve saiki" olarak kabuledilmesi dahi,dayanaktan yoksun bir yargı, yanılgılı bir değerlendirmedir. Tanık K.Ö., M.Üstünova, YusufDeğirmençevirir'in verdikleri küçük bilgiler bir araya getirildiğinde dahi davacının hata ve hileye uğratıldığıanlaşılmaktadır.
Kanıtlanan davanın kabulü gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler sonucu reddedilmesi doğru değildir,gerekçesiylebozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki karardadirenilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadakikağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR :
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanangerektiricinedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,öncekikararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ :
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararındagösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 25.1.1989 tarihinde oybirliği ile karar verildi.