Mesajı Okuyun
Old 09-02-2007, 01:45   #18
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Karar ilginç, benzer bir konuyu tartışmışlar ama kararın kesinleşmesi durumunda ne yapılacağına dair bir şey söylemiyorlar. Benim görüşüm ise genel mahkemede açılan itirazın iptali davasında takip dosyası davanın temelini oluşturur. Aslında hiç takip yapılmadan da direk olarak genel mahkemede alacak davası olarak açılıp görülebilecektir. Ancak takibin varlığı kafa karıştırmaktadır. Kararda da bahsedildiği gibi İİK 4 gereğince yargı çevresi dışındaki bir icra dairesindeki takip hakkında mahkemenin karar vermesi söz konusu değildir. Zira hüküm kısmında itirazın iptali ile takibin kaldığ yerden devamına vs. gibi bir cümle olacaktır. Oysa İİK 4'ün kamu düzenine ilişkin olması karşısında bu mümkün olmayacaktır. Bu durumda mahkeme kendi yargı çevresinde usulüne uygun olarak açılmış bir takip bulunmadığından takip hususunda karar vermeye yer olmadığına karar vererek, Eğer dava dilekçesinin talep kısmı uygun ise alacağı tespit eden bir karar vermek durumundadır. Ya da alacaklı taraf talep cümlesini ıslah ederek "alacaklı olduğumuzun tespitine, davalıdan tahsiline..." şeklinde değiştirmelidir. Aksi takdirde dava redde mahkumdur. Eğer bu şekilde karar verilir ve kesinleşirse alacaklının ilama dayanan bir alacak hakkı doğmuş olacak ve bu durumda dilediği yerden ilamlı takip yapabilecektir. Buna ilişkin dosyaya bir talep açarak. Başlatacağı ilamlı takip için önceden yatırdığı harç ve masrafların mahsubunu istediği takdirde icra müdürü ne karar verir bilemem. Ancak işi arap saçına döndüren hakimden sonra alacaklı olarak kendileri olduğu için (temyiz etmeyerek) bırakın kendi dertlerine yansınlar..
Alıntı:
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2002/19-900
Karar: 2002/994
Karar Tarihi: 20.11.2002

ÖZET : Uyuşmazlık; ilamsız icra yoluyla takibin borçlunun yetkiye ve borca itirazı nedeniyle durması halinde alacaklının açtığı itirazın iptali davasında açıkça kendi yetkisine de itiraz edilen mahkemenin öncelikle kendi yetkisini mi yoksa icra dairesinin yetkisini mi inceleyip sonuca bağlaması gerektiğine ilişkindir.
Mahkemece sadece kendi kaza çevresinin yetkisizliği saptanmış ancak öncelikle icra tetkik mercii yerine geçerek çözümü gereken icra dairesinin yetkisi konusunda bir karar verilmemiştir.
Mahkemece yapılacak iş, Tetkik Mercii yerine geçerek öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik borçlu itirazını incelemek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, borçlunun İcra Dairesinin yetkisizliğine ilişkin itirazını gözardı ederek mahkemenin yetkisizliğine ilişkin karar vermesi usul ve kanuna aykırı bulunduğundan direnme kararının bozulması gerekir.



(2004 S. K. m. 50, 67) (818 S. K. m. 73) (1086 S. K. m. 9, 10, 190, 225)
Dava: Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karaman Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın yetki yönünden reddine dair verilen 22.12.2000 gün ve 2000/150-486 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, 19. Hukuk Dairesinin 07.05.2001 gün ve 2788-3502 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı vekili, davalıya satılan mal bedelinin ödenmemesi üzerine başlatılan icra takibine itiraz edildiğini iddia ederek itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı savunmasında, malların ayıplı teslim edildiğini ve davanın yetkisiz mahkemede açıldığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalının yetki itirazının kabulü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
BK.nun 73. maddesinde borcun bir miktar paradan ibaret olması halinde ödemenin alacaklının verme zamanında oturmakta olduğu yerde yapılacağı öngörülmüştür.
Somut olayda davanın bir miktar para alacağı talebine ilişkin olduğu ve ayrıca HUMK.nun 10. maddesi hükmü de gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava: Dava, İcra ve İflas Kanununun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki temel ilişki ticari satış sözleşmesine dayanmaktadır.
Davacı/alacaklı şirket davalı/şirket aleyhine borcun sebebini "21.08.1999 ve 16.10.1999 tarihli faturalar" olarak göstermek suretiyle ilamsız takip yoluyla haciz talebinde bulunmuştur.
Bu takibe karşı Davalı/Borçlu vekili; borçlu şirketin ikametgahının ( sicile kayıtlı olduğu yer ) ve satış bedelinin ödeneceği yerin Ankara olduğunu, dolayısıyla İcra takibine yetkili icra dairelerinin de Ankara icra daireleri olup, Karaman icra dairelerinin yetkili olmadığını ifadeyle hem yetki itirazında bulunmuş, hem de taraflar arasındaki temel ilişkiyi kabul etmekle birlikte ayıplı ve istenen evsafta olmayan mallar nedeniyle nesafet kesintisi yaptıklarını, kalan paranın ise ödendiğini, takip dayanağı faturalar nedeniyle borçlu olmadıklarını bildirerek borca da itiraz etmiştir. Bu itiraz nedeniyle takip durmuştur.
Alacaklı hem yetkiye hem de borca itiraz edilmesi karşısında genel mahkemede itirazın iptali davası açmak yolunu seçerek eldeki davayı açmıştır. Bu davada da iddiasını davalı borçlu aleyhine yaptıkları ilamsız takibin kambiyo senedine bağlanmamış ve adi alacak niteliğinde olduğu, sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı ve alacak senede bağlanmadığı takdirde para borçlarının alacaklının ikametgahında ödeneceği, yani götürülecek borçlardan olduğu, kısacası alacağın satış sözleşmesinden doğan para alacağı olması nedeniyle; HUMK.nun 10 ve BK.nun 73. maddesi gereğince davacı/alacaklının ikametgahının bulunduğu Karaman İcra Daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğu noktalarına dayandırmıştır.
Davalı/borçlu ise; Müvekkili şirketin ikamet adresinin ( sicile kayıtlı olduğu yer ) ve satış bedelinin ödeme yerinin Ankara olup, yetkili mahkeme ve icra dairesinin ödeme mahalli ve davalının ikametgahı olan Ankara Mahkemeleri ve icra daireleri olması gerektiğini, bu nedenle hem Karaman İcra Müdürlüğünün hem de davanın açıldığı bu Mahkemenin yetkisiz olduğunu savunmuş, sonuçta icra dairesinin yanında mahkemenin yetkisine de itiraz etmiştir.
Mahkemece; İcra İflas kanununun itirazın iptali için özel bir yetki maddesi koymadığı, itirazın iptali davası için yetkili mahkemenin HUMK. 9 ve devamı maddelere göre belirleneceği, İcra takibinin İİK.nun madde 50.1 c.2 hükmüne göre sözleşmenin yapıldığı yerdeki icra dairesinde yapıldığı, fakat borçlu veya vekili itirazın iptali davası açılacağı zaman sözleşmenin yapıldığı yerde değil iseler sözleşmenin ( dolayısıyla icra takibinin ) yapıldığı yerde itirazın iptali davası açılamayacağı ( HUMK. 10 mad. ), borçlunun şirket merkezinin Ankara olduğunda uyuşmazlık bulunmadığı, gerekçesi ile Dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, HUMK. 9 uncu maddesi uyarınca yetkili mahkemelerin Ankara Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunun belirlenmesine, karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili; "HUMK.nun 10. maddesinin "veyahut" kelimesine kadar olan kısmının akdin icra edilceği yer mahkemesinin yetkini düzenlediği hususundan hareketle; faturaya bağlı para alacağı olan dava konusu alacağın vadesinde kanuni ifa mahalli olan, alacaklının ( müvekkili şirket ) ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğu hususunun göz önünde bulundurularak Mahkemece verilen yetkisizlik kararının bozulmasını, mahkemenin bu davayı görmeye yetkili olduğuna karar verilmesini istediklerini" ifadeyle mahkemenin yetkisi yönünden temyiz etmiştir. Davalı/borçlu vekili ise hükmü temyiz etmemiştir.
Özel Daire; "BK.nun 73. maddesinde borcun bir miktar paradan ibaret olması halinde ödemenin alacaklının verme zamanında oturmakta olduğu yerde yapılacağı öngörülmüştür. Somut olayda davanın bir miktar para alacağı talebine ilişkin olduğu ve ayrıca HUMK.nun 10. maddesi hükmü de gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Yerel Mahkeme; önceki gerekçelerini tekrar yanında, uyuşmazlığın bir miktar para borcunun ödenip ödenmediğine ilişkin olmayıp davalı borçluya satılan malların bir kısmının ayıplı ve geç tesliminden ve teslim edilmemesinden kaynaklandığı için olayda Borçlar Kanununun 73. maddesinde düzenlenen yetki kuralının uygulama olanağı bulunmadığı, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın kaldırılması esasa yönelik itirazın iptali ile birlikte takibin yapıldığı yer mahkemesinden istenmişse mahkemece öncelikle İcra dairesinin takip yapmakla yetkili olup olmadığının incelenmesi gerektiği, davalı vekilinin itirazın iptali davasında da açıkça mahkemenin yetkisine itirazda bulunduğu, itirazın iptali davası için yetkili Mahkemenin HUMK 9. ve sonraki maddelere göre belirleneceği, İİK.na itirazın iptali için özel bir yetki maddesi koymadığı, eytkiye ilişkin itirazın süresinde ve haklı olduğu, gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
Buraya kadar somut olaya ilişkin açıklamalar ışığında çözümü gereken uyuşmazlık; ilamsız icra yoluyla takibin borçlunun yetkiye ve borca itirazı nedeniyle durması halinde alacaklının açtığı itirazın iptali davasında açıkça kendi yetkisine de itiraz edilen mahkemenin öncelikle kendi yetkisini mi yoksa icra dairesinin yetkisini mi inceleyip sonuca bağlaması gerektiğinin, aydınlanmasında toplanmaktadır.
Ancak bunun yanında sadece mahkemenin yetkisinin incelenip icra dairesinin yetkisinin incelenmemiş olmasına karşın davalı/borçlunun kararı bu noktadan temyiz etmemesi halinde davacı/alacaklının temyizi üzerine bu yönün incelenip bozma sebebi olarak kabulüne olanak bulunup bulunmadığı da irdelenmelidir.
Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki; ilamsız takipte borçlunun mahkemenin ve icra dairesinin yetkisine ve borca birlikte itirazı nedeniyle takibin durması karşısında Yasa; bunu kabul etmeyen alacaklıya takibin devamını sağlamak için iki yol tanımıştır. Bunlardan birisi İcra İflas Yasasının 68 ve 69. maddelerine göre tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemek, diğeri ise aynı yasanın 67. maddesi gereğince mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın iptalini istemektir.
Her iki halde de gerek mahkeme gerek tetkik mercii takibe yapılan itiraz nedenleri hakkındaki incelemesinde bu nedenler içinde varsa yetki itirazını HUMK. 190 ve 225. madde hükümleri dairesinde öncelikle incelemek ve karar vermek zorundadır. Yargıtayın yerleşik içtihadına göre, itirazın iptali davasında mahkeme icra dairesinin yetkisine yapılan itirazı tetkik merciinin yerine geçerek çözümleyecektir. Bu nedenle mahkemenin İcra İflas Kanununun 50/2. maddesi hükmü doğrultusunda tetkik mercii gibi önce icra dairesinin yetkisine karşı yapılan itirazı inceleyip kesin olarak sonuçlandırması gerekir.
Anılan hüküm ile salt takip hukuku açısından yetki itirazının İcra Tetkik Mercii'nce incelenmesine ilişkin prosedür düzenlenmiştir. İcra İflas Yasasının 67. maddesine dayanan ve genel hükümler çerçevesinde yargılama yapılan itirazın iptali davasına bakacak mahkemenin yetkisini sınırlandırdığı kabul edilemez. Aksinin kabulü anılan yasanın amacına aykırılık teşkil eder.
Kaldı ki, itirazın iptalini tetkike yetkili olan mahkeme icra takibinin yapıldığı İcra Dairesinin yargı çevresindeki mahkemedir. O nedenle Mahkemenin İcra Dairesinin yetkisine yönelmiş olan itirazı da tetkik etmesi olağandır. Gerçekte de bu yetki itirazının araştırılması sonucunda kendisinin de yetkili olup olmadığı belirlenecektir ( Saim Üstündağ-İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1995, 6. bası, Sh. 101-102, d.not 218 a,b,c ).
Öte yandan; itirazın iptali davası her ne kadar genel hükümler çerçevesinde yargılamaya tabi ise de davanın temelini icra takibinin oluşturduğunda ve davanın icra takibi ile ayrılmaz bir bütün teşkil ettiğinde kuşku bulunmamaktadır. Mahkemenin İcra Tetkik Mercii yerine geçerek İcra Dairesinin yetkisi konusunda bir karar verebileceğinin ve borca itirazı inceleme konusunda kendisinin yetkili olup olmadığını ancak bundan sonra karara bağlayabileceğinin kabulü, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması kuralına da uygun düşmektedir ( Anayasa 141/son ).
Aksinin kabulü halinde mahkeme İcra İflas Yasasının 4. maddesinin emredici hükmüne aykırı olarak yargı çevresinde olmayan İcra Dairesi ile ilgili bir karar vermiş olur ki, bu yön kabul edilemez.
Mahkemece sadece kendi kaza çevresinin yetkisizliği saptanmış ancak öncelikle icra tetkik mercii yerine geçerek çözümü gereken icra dairesinin yetkisi konusunda bir karar verilmemiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında borçlunun temyize getirmediği icra dairesinin yetkisi konusunun artık temyiz merciince alacaklının temyizine dayanılarak incelenemeyeceği, bu incelemenin aleyhe bozma yasağına aykırı olduğu, bunun istisnası olan kamu düzenine ilişkin bir hususun da somut olay açısından söz konusu olmadığı karşı görüş olarak dile getirilmiş, ancak çoğunluk bu görüşe aşağıda yazılı nedenlerle katılmamıştır.
Mahkemenin, borca itirazı inceleme konusunda kendi yetkisini belirlemesi açısından öncelikle icra tetkik merciinin yerine geçerek icra dairesinin yetkisine yönelik borçlu itirazını incelemesi ve icra dairesinin yetkisini bir sonuca bağlaması gereklidir. Bu saptama borçlunun yetkiye ve borca itirazının kaldırılmasını isteyen alacaklının aleyhine değil usul ekonomisi yönünden lehinedir. Zira, alacaklı itirazın iptalini isterken, icra dairesinin yetkili olduğunu ve yetkisizlik itirazının iptalini ve bunun yanında da borca itirazın iptalini istemiştir. Borçlu ise savunma olarak mahkemenin yetkisizliğini ve bunun yanında yeniden icra dairesinin yetkisizliğini getirmiştir. Borçlunun bu itirazını karara bağlamayıp sadece kendi kaza çevresinin yetkisizliğine karar veren mahkeme kararını temyiz etmiş olması icra dairesinin yetkisine itirazdan zımnen feragat anlamında kabul edilemez.
İtirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkeme öncelikle Tetkik Merciinin yerine geçerek, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek, kesin olarak sonuçlandırmak zorundadır. Zira İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davasının görülebilmesi için,
1- İlamsız bir takip yapılmış olması ve bu icra takibinin geçerli olması,
2- Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
3- Alacaklının, bu itirazın kaldırılması için İcra Tetkik Merciine başvurmamış olması,
4- Bu davanın, dinlenebilmesi için icra takibine itiraz eden borçlunun bu itirazının, alacaklıya tebliğinden itibaren bir yıl içinde mahkemeye başvurması gerekir.
Öte yandan sayılanlardan önce bir itirazın iptali davasının görülebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış geçerli, ayakta bulunan bir icra takibinin varlığı şarttır. Ortada geçerli bir takibin bulunmadığı durumlarda, itirazın iptali davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. İcra dairesinin yetkisine itiraz edildiği ve bu itirazın olumlu veya olumsuz sonuçlandırılmadığı hallerde geçerli bir takibin bulunamayacağı açıktır. O halde bu husus İİK.nun 67. maddesi uyarınca bir dava şartıdır ve dava şartları da mahkemece re'sen ( kendiliğinden ) gözetilmek zorundadır.
Diğer taraftan mahkemenin icra dairesinin yetkisizliğine ilişkin itirazdan önce kendi yetkisine yönelik itirazı inceleyip karara bağlayacağı kabul edilirse mahkeme yetkisizlik kararı verecek, yetkili mahkeme bu kez icra dairesinin yetkisiz olduğu, geçerli takip bulunmadığı gerekçesiyle itirazın iptali davasını reddedecektir. Görüldüğü gibi bu sonuç Anayasa'nın 141/son maddesinde hüküm altına alınan usul ekenomisine aykırı düşecektir.
Ayrıca İİK.nun 50. maddenin ikinci fıkrasında icra dairesine yapılan yetki itirazının esas hakkındaki itirazla birlikte yapılacağı, Tetkik Mercii'nin önce yetki itirazını inceleyip kesin bir sonuca bağlayacağı belirtildiğine göre mercii'den daha geniş yetkilere sahip mahkemenin öncelikle İcra Dairesinin yetkili olup olmadığını incelemesi yasal bir zorunluluktur. Anılan ilkeler Yargıtay'ca kararlı bir şekilde uygulanmaktadır ( Bkz. Y.H.G.K. 28.03.2001 E: 2001/19-267, K. 311, 20.03.2002 gün E. 2002/13-241 K. 2002/208 ).
Yukarıdan beri yapılan açıklamaların ışığı altında mahkemece yapılacak iş, Tetkik Mercii yerine geçerek öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik borçlu itirazını incelemek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, borçlunun İcra Dairesinin yetkisizliğine ilişkin itirazını gözardı ederek mahkemenin yetkisizliğine ilişkin karar vermesi usul ve kanuna aykırı bulunduğundan direnme kararının yukarıda yazılı gerekçelerle bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 20.11.2002 gününde yapılan 3. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
GEREKÇE YÖNÜNDEN KARŞI OY YAZISI :
Dava, İİK.nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali davasıdır.
Davacı-alacaklı tarafından davalı-borçlu aleyhine mal satışından doğan faturalı alacağın tahsili için Karaman İcra Müdürlüğünde ilamsız icra takibine girişilmiş, icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında mahkemenin yetkisine de itiraz edilmiştir.
Mahkemece, Ankara Mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiş ve Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda; "BK.nun 73. maddesinde borcun bir miktar paradan ibaret olması halinde ödemenin alacaklının verme zamanında oturmakta olduğu yerde yapılacağının öngörüldüğü, somut olayda davanın bir miktar para alacağı talebine ilişkin olduğu ve ayrıca HUMK.nun 10. md. hükmü de gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesinin doğru görülmediği" gerekçesiyle oybirliği ile bozulmuş, karar düzeltme talebi de oybirliği ile reddedilmişir.
Mahkemece verilen direnme kararı davacı vekili tarafındanbozma nedenleriyle temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yetkili mahkemenin neresi olduğu noktasında toplanmaktadır. Ancak, görüşmeler sırasında, önce icra dairesinin yetkisinin incelenmesi gerektiği hususunun ( bu konuda bir temyiz talebi bulunmasa bile ) re'sen incelenip incelenemeyeceği konusu tartışmaya açılmış ve bu konu görüşmelerin odak noktasını oluşturmuştur.
İcra takibinde, hem yetkiye hem borca itiraz edilmesi üzerine açılan itirazın iptali davalarında mahkemenin yetkisine de itiraz edildiği takdirde öncelikle icra dairesinin yetkisinin inceleneceği ( İİK. md. 50 ) yönünde Dairemiz ile HGK. kararları arasında birlik ve tutarlık bulunduğundan bu hususta tartışma açılmasına gereksinme duyulmamıştır.
Görüşmeler, icra dairesinin yetkisinin öncelikle incelenmesinin itirazın iptali davaları bakımından dava şartı olup olmadığı noktasında yoğunlaşmıştır.
Bu itibarla, sorunun çözümü yönünden öncelikle aleyhe bozma yasağı ve dava şartı kavramları üzerinde durmakta yarar bulunmaktadır. Zira, hüküm sadece davacı tarafça temyiz edilmiştir. Hem icra dairesinin hem de mahkemenin yetkisine itiraz etmiş olan davalı vekilinin temyiz talebi yoktur. Aleyhe bozma yasağı karşısında, davacının temyizi üzerine çoğunlukça benimsenen biçimde bir bozma kararı verilmesinin uygun olup olmadığı yönü üzerinde durulmalıdır.
Kural olarak taraflardan yalnız birinin temyiz etmiş olduğu hüküm, temyiz eden taraf aleyhine bozulamaz. Buna aleyhe bozma yasağı denir. Ancak, kamu düzenine ilişkin hususlarda aleyhe bozma yasağı uygulanamaz. Aynı şekilde dava şartı noksanlığı halinde de aleyhe bozma yasağı uygulanamaz. Yani, Yargıtay, bir hükmü, dava şartı noksanlığından dolayı temyiz edenin aleyhine olarak bozabilir. ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü 5. Baskı 1991, cilt 4, sh. 3404-3407 ).
İcra dairesinin yetkisi kamu düzenine ilişkin değildir. İcra dairesinin, iflas takipleri hakkındaki yetkisi ( İİK. md. 154 )de, kamu düzenine ilişkin değildir. Bu nedenle, alacaklının yetkisiz bir icra dairesinde takip yapması halinde, icra dairesi yetkisizliğini kendiliğinden gözetemez. Bu konuda itiraz bulunması gerekir. Yetki itirazı, esas hakkındaki itirazla birlikte yapılmalıdır ( İİK. md. 50 ). ( Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, 1988 cilt. 1, sh. 178-179 ).
İcra dairesinin yetkisine itirazın incelenmesi dava şartı da değildir. Bir hususun dava şartı olup olmadığı onun niteliğinden anlaşılır. Bir hususun varlığı veya yokluğu, mahkemenin davayı esastan inceleyip karara bağlamasına engel oluyor ve hakim o hususu kendiliğinden gözetmekle yükümlü ise, o husus bir dava şartıdır.
Dava şartları, mahkemeye, taraflara ve dava konusuna ilişkin dava şartları olmak üzere üçe ayrılabilir.
Burada konumuzla ilgisi bakımından sadece mahkemeye ilişkin dava şartlarına kısaca değinilecektir.
Mahkemeye ilişkin dava şartları, yargı hakkı ( yetkisi ), yargı yolu, görev ve kamu düzenine ilişkin yetki halleri olmak üzere dört grupta toplanabilir.
Yine konumuzla ilgisi yönünden kamu düzenine ilişkin yetki hallerine kısaca gözatmakta yarar vardır.
Kesin etki kurallarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği ve bu nedenle dava şartı olduğunda kuşku yoktur. Hatta, kamu düzenine ilişkin ve fakat kesin olmayan yetki kuralları da mahkemece kendiliğinden gözetilmelidir. Bu nedenle dava şartıdır. ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü 5. Baskı cilt 1, sh. 882 ).
Bu açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince Davacı mal bedelinden kaynaklanan alacağını talep etmiş, davalı ise ayıplı mal satışı ve kısmi ödeme savunmasında bulunmuştur. Satılan malın Karaman'da teslim edildiği dosyaya sunulan irsaliyelerden anlaşılmaktadır. O halde akdin icra edildiği yer Karaman olduğuna göre, HUMK. 10. md. gereğince Karaman İcra Daireleri ve Mahkemelerinin yetkili olduğunun kabulü gerekir. Anılan yasa hükmündeki yetki kuralı kesin yetki kuralı olmadığı gibi kamu düzenine de ilişkin bulunmadığından olayda dava şartından söz etmek mümkün değildir. Hal böyle olunca, davalının temyizi bulunmadığına göre, davacı tarafın temyizi üzerine ( temyiz dilekçesinde o yönde bir talep de olmadığı halde ) "önce icra dairesinin yetkisi incelenmelidir" gerekçesiyle bozma kararı tesisinin aleyhe bozma yasağının ihlali sonucunu doğuracağı kanısındayım.
Esasen davacı vekilince Karaman İcra Daireleri ve Mahkemelerinin yetkili olduğu iddia edilmiş ve mahkemece icra dairesinin yetkisi incelenmeden verilen yetkisizlik kararı davalı tarafça temyiz edilmemiş olmakla davalı, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazından zımnen feragat etmiş sayılır.
Açıklanan nedenlerle HUMK. 10. md. hükmü gözetilerek oluşturulan Dairemizin bozma kararı yerinde olduğundan sayın çoğunluğun bozma gerekçelerine katılamıyorum.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************