Mesajı Okuyun
Old 16-07-2012, 16:51   #12
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Koray,
Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
Şu karara dikkat; ıslaha karşı zamanaşımı def'i ileri sürülemez, demektedir.:...

Paylaşımınız için teşekkürler... Böyle bir kararı "yorumsuz" bırakmazdınız

Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
...Dava, trafik kazası sonucu desteğin ölümü nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, dava dilekçesindeki maddi ve manevi tazminat istemlerinin bir bölümü kabul edilmiş, ıslah dilekçesi ile artırılan tazminat miktarının ise zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

...Davacı, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak eşinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Yargılamanın devamı sırasında düzenlenen tazminat bilirkişi raporunda destekten yoksun kalma zararının istemden daha fazla olduğunun belirlenmesi üzerine davacı, 31.03.2010 günlü ıslah dilekçesini vererek dava dilekçesindeki talep sonucunu artırmış ve bilirkişi raporunda belirlenen zarar miktarına göre bakiye zararını istemiştir. Davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü istem, yeni bir dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesindeki istek sonucunun artırılması biçimindedir. Bu nedenle sadece dava dilekçesine karşı ileri sürülebilecek olan zamanaşımı itirazı ıslaha karşı ileri sürülemez. Islah, 1.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 176. ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınmıştır. Anılan kanunun 177/1. maddesinde de ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği açıkça düzenlenmiştir. Şu durumda, ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunulamaz. Zira ıslah, yeni bir dava olmayıp sadece dava dilekçesinde yapılan bir değişikliktir. Açıklanan yasal düzenleme karşısında; yerel mahkemece, ıslah ile artırılan bölümün zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...

1- Yargıtay'ın, kararına gerekçe (???) kıldığı düzenlemelere ilişkin olarak: HUMK ve HMK arasında fark yoktur:

* 1086 sayılı HUMK m.83: "İki taraftan her biri usule mütaallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Aynı dâvada her taraf ancak bir kere ıslah hakkını kullanabilir."

6100 sayılı HMK m.176: "Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.
Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir."

* HUMK m.84: "Islah, tahkikata tabi olan dâvalarda tahkikat bitinciye kadar ve tabi olmıyanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılabilir."

HUMK m.85: "Islah, muayyen celsede diğer taraf hazır olduğu halde yapılabileceği gibi evvelemirde o tarafa tebliğ edilmek şartiyle arzuhal ile de yapılabilir."

HMK m.177: "Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.
Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir."

Dolayısıyla Yargıtay'ın "...Şu durumda, ıslaha karşı zamanaşımı def'inde bulunulamaz... Açıklanan yasal düzenleme karşısında; yerel mahkemece, ıslah ile artırılan bölümün zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir..." yorumu yersizdir. Yargıtay'a sormak gerek "değişen nedir? -şu durumda- derken?..."

2- Aslında kararda gerekçe olarak nitelenebilecek cümleler: "Davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü istem, yeni bir dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesindeki istek sonucunun artırılması biçimindedir. Bu nedenle sadece dava dilekçesine karşı ileri sürülebilecek olan zamanaşımı itirazı ıslaha karşı ileri sürülemez... Zira ıslah, yeni bir dava olmayıp sadece dava dilekçesinde yapılan bir değişikliktir."

Yargıtay, kanuni düzenlemelerde herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen; "kısmen ıslah"a yeni bir yorum getirmektedir.

Yargıtay'ın, ıslah ile müddeabihin artırılması halinde, ıslah edilen kısma ilişkin zamanaşımı itirazında bulunulabileceği kabulünün menşei: "Kısmi ıslah yoluyla müddeabihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; kısmi davadaki ıslah ile, bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir ve beklenir... (Yarg HGK, 12.10.2011 T., E: 2010/4-504, K: 2011/606; Yarg HGK, 14.4.2004 T, E: 2004/4-200, K: 2004/227 v.b. kararları)" yorumudur. Daire, anılan gerekçe ile bu kabulü değiştirmiş/değiştirmek istemiştir.

Yerleşik bir görüşten/kabulden/yorumdan dönmek isteyen, yeni bir bakış açısı getirmek isteyen Yargıtay ise; beklenen odur ki: tüm hukukçuları doyurucu/tatmin edici gerekçeniz olmalıdır. Tabir-i caizse "kaçak dövüşmek" yerine (Kanuni düzenlemede değişiklik olmamasına rağmen 6100 S.K.'u anarak bi' yere varılamaz) "bizim düşüncemiz bu, gerekçesi de budur" denebilmelidir. Yargıtay'a kadar yükselen sayın hukukçularımızdan bu kadarcık beklentimiz de olsun değil mi?

3- Sayın Şerife Öztürk'ün:
Alıntı:
1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK. 107. maddesinde düzenleme altına alman belirsiz alacak davası ve tesbit davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunun arttırılabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.

Aynı Yasanın 109. maddesindeki kısmi davada ise zamanaşımının kesileceği yolunda bir açıklama yoktur.
görüşüne katılmakla birlikte; burada da sorgulanası olan düzenlemenin HMK m.107/3 olduğu kanaatindeyim. Çünkü madde: "Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklinde düzenlenmiş ve gerekçede de zamanaşımıyla ilgili açıklama, bu fıkraya münhasır yapılmıştır: "Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi edâ ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir.

Davacı, söz gelimi bir tazminatın tahsili yerine alacağın miktarının ve borçlunun sorumlu olduğunun tespitini hedefleyen bir dava açabilir, açabilmelidir. Bu dava, zamanaşımını kesecek, davada istihsal olunan ilam genel haciz yoluyla takibe konabilecek..."

107/3 düzenlemesinde kastedilenin "kısmi eda davası" değil; "belirsiz alacak davası" olduğu kanaatindeyim:
http://www.turkhukuksitesi.com/showp...1&postcount=27

Aksi takdirde her kısmi eda davası açacağımızda birlikte tespit isteyerek (ki istemeseniz de; nasıl olsa her eda hükmü, içinde tespiti de barındırdığından, duruma göre açtığınız davayı kısmi eda ile birlikte tespit davası şeklinde yorumlatmayı da mümkün kılıp düzenlemeyi keyfekeder kullanarak) bu zamanaşımı problemini aşmak da mümkün olacaktır... Ki böylece Sayın Şerife Öztürk'ün ve Yargıtay'ın yerleşik görüşünün de gayet kolay aşılabilirliği kabul edilmek zorunda kalınacaktır.

4- Bence Yargıtay'ın, bu kararla yapmaya çalıştığı şudur: Dava, konusu itibariyle, elan "belirsiz alacak davası" olarak ikame edilebilecek bir davadır. Bu davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edilmiş olması halinde de "ıslah"a gerek kalmayacağı gibi; davanın türü sebebiyle zamanaşımı, dava ikame tarihinde kesilmiş olacaktır. Ve sonuç olarak bu dava, şu anda ikame edilen bir dava olsa idi Yargıtay'ın vardığı sonuca göre karara bağlanacak idi. Böylece bu karar ile Yargıtay'ın, bir nebze de olsa hukuk vicdanını rahatlatmaya çalıştığı kanaatindeyim.

Saygılar...