Mesajı Okuyun
Old 18-05-2012, 08:12   #3
av.tülayç

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/4434

K. 2003/5508

T. 7.5.2003

• MUVAZAA NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Müşterek Mirasbırakan Anne ve Babanın Bütün Taşınmazlarını Davalı Oğullarına Muvazaalı Olarak Devrettikleri Gerekçesiyle Açılmış Dava Olması )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Miras Bırakanın Tesbit Tarihinden Önce Ölemesi Halinde Hakkın Miras Bırakanın Ölümüyle Doğduğu Gözetilerek Tespitten İtibaren On Yıllık Süre )

• MURİS MUVAZAASI ( Bu Sebeple Açılan Davalarda Kural Olarak Bir Sürenin Sözkonusu Olmaması )

• ON YILLIK SÜRE ( Taraflar Arasındaki Uyuşmazlıkta On Yıllık Hak Düşürücü Sürenin Henüz Dolmamış Olduğunun Gözetilmesinin Gerekmesi )

4721/m.1023

3402/m.12

ÖZET : Muris muvazaasına dayalı davaların açılması kural olarak bir süreye tabi değilse de, miras bırakanın tesbit tarihinden önce ölmesi halinde hakkın miras bırakanın ölümü ile doğduğu gözetilerek tesbitin kesinleşmesinden itibaren 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dikkate alınacağı kuşkusuzdur.Davaya konu taşınmazlardan 357, 1066 ve 1490 parsel sayılı olanların tesbitlerinin 1983 ve 1984 yıllarında kesinleştiği, dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği, 2695 parsel sayılı olanın tesbitinin ise 16.9.1976 da yapılıp 1977 yılında kesinleştiği, dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği sabittir.Hal böyle olunca, dava konusu 605, 357, 1066 ve 1490 sayılı parseller yönünden da davanın kabulüne, 2695 sayılı parsel yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, gerek eldeki dava ve gerekse birleşen 1993/290 esas ve 1994/97 esas sayılı davalarla müşterek miras bırakanları anne ve babalarının bütün taşınmazlarını davalı oğulları A. Rahmi G.'e bir parçasını da torunu Mehmet G.'e mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak devrettiklerini, bu taşınmazlardan bir parçasının da A. Rahmi G. tarafından danışıklı biçimde davalı Hasan U.'a temlik edildiğini ileri sürmüş, payları oranında iptal-tescil istemişlerdir.

Davalılar, temliki işlemlerde muvazaa bulunmadığını, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, satışların gerçek olduğunu, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davalı hasan yönünden ispatlanamaması nedeniyle davanın reddine, davalı Mehmet yönünden davanın kabulüne ve davalı A. Rahmi yönünden de davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar, taraflarca süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 4.2.2003 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Harun Erbil vs. vekili avukat Nevcihan Ersen, Mehmet G. vs. vekili avukat Kadri Tavşancı ile temyiz edilen vekili Avukat Naci Şimşek geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Murat Ataker tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere, özellikle mirasçılardan Nazmiye'nin aynı hukuksal nedenle açtığı ve Daire denetiminden de geçerek kesinleşen 1990/182 esas sayılı davanın sonucuna göre, miras bırakanların temliklerinin mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığı saptanmıştır.

Bunun yanında çekişmeli taşınmazlardan 605 parselin davalı A. Rahmi tarafından 27.7.1993 tarihinde 3. kişi konumundaki davalı Hasan'a satılarak devredildiği, mirasçı Nazmiye'nin daha önce açtığı 1990/182 esas sayılı davadan tarafları tanıyanların haberdar olduğu, davalı A. Rahmi'nin dükkan komşusu davalı Hasan'ın da anılan davayı, başka bir anlatımla taraflar arasındaki çekişmeyi bilebilecek konumda bulunduğu, iyiniyetli alıcı kabul edilemeyeceği, Medeni Kanunun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, muris muvazaasına dayalı davaların açılması kural olarak bir süreye tabi değilse de, miras bırakanın tesbit tarihinden önce ölmesi halinde hakkın miras bırakanın ölümü ile doğduğu gözetilerek tesbitin kesinleşmesinden itibaren 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dikkate alınacağı kuşkusuzdur. Davacıların miras bırakanları Fahri 20.1.1976, Meryem 29.9.1958 tarihinde ölmüşlerdir. Dosyaya getirtilen kadastro tesbit tutanak suretlerinden davaya konu taşınmazlardan 357, 1066 ve 1490 parsel sayılı olanların tesbitlerinin 1983 ve 1984 yıllarında kesinleştiği, dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği, 2695 parsel sayılı olanın tesbitinin ise 16.9.1976 da yapılıp 1977 yılında kesinleştiği, dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği sabittir.

Hal böyle olunca, dava konusu 605, 357, 1066 ve 1490 sayılı parseller yönünden da davanın kabulüne, 2695 sayılı parsel yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile 605 parsel için davanın ispatlanamadığından, 357, 1066, 1490 parseller için miras bırakan Meryem hissesi bakımından hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın reddine, 2695 parsel için ise hak düşürücü sürenin geçtiği gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Tarafların değinilen hususlara yönelik temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 275.000.000 TL. duruşma Avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 7.5.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.