Mesajı Okuyun
Old 04-05-2012, 13:37   #8
Av. Kübra İSLAMOĞLU BAYER

 
Varsayılan

Burada gabin yahut muvazaa söz konusu değildir. Hile söz konusudur.
Hile söz konusu ise ve işlemi yapan kötüniyetli ise yani olayınızdaki gibi ise zamanaşımı söz konusu olmaz.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 1983/434
K. 1984/112
T. 19.1.1984
• HİLELİ İŞLEM ( Zamanaşımına Tabi Olmadığı )
• ZAMANAŞIMINA TABİ OLMAMA ( Hileli İşlem )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hileli Satışta )
• HATA VE HİLE ( Hak Düşürücü Sürenin Başlangıcı ve Zamanaşımına Tabi Olup Olmadığı )
• HATANIN ANLAŞILMASI ( Zamanaşımı )
• HİLENİN ANLAŞILMASI ( Zamanaşımı )
• AKDE İCAZET ( Hak düşürücü sürenin başlaması )
818/m.31,60,125

ÖZET : Davacıların hata ve hileyi öğrenme tarihi belirlenerek, davanın B.K.`nun 31. maddede öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının araştırılması gerekir. Hileli işlem yapan kişi kötüniyetli olması nedeniyle BK'nın 125. ve 60. maddelerindeki zamanaşımı sürelerinden yararlanamaz.

DAVA : Taraflar arasındaki davada; davacılar, ortak miras bırakanları H.`nin hasta, yaşlı olmasından yararlanarak davalının hile ve desise ile 71 sayılı parseldeki murise ait 1/6 payı adına temlik ve tescil ettirdiğini ileri sürerek iptal isteğinde bulunmuşlardır. Davalı, iddianın doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu hüküm yasal süre içerisinde davacılar tarafından temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayanan tapu iptali ile tescil isteğine ilişkindir. Hata ve hile nedenine dayanan davaların her türlü delillerle ispatının mümkün bulunduğu devamlılık kazanmış yargısal kararlar gereğidir. Olayda sağlıklı ve hukuksal bir çözüme ulaşılabilmesi için tartışmasız olan bir kısım maddi olguların vurgulanmasında yarar vardır.

Davacıların, ortak mirasbırakanı 1309 doğumlu H., yaşlı bir kimsedir. Dava konusu taşınmazdaki 1/6 payını 24.2.1969 tarihinde 3000 lira bedel üzerinden satış suretiyle davalıya temlik etmiştir. Temyize konu dava ise 10.3.1980 tarihinde açılmıştır. Akit tablosuna göre, satış tarihi ile dava tarihi arasında on yıldan fazla bir süre geçmiştir. Mahkemece, davacıların iddiası doğrultusunda gösterdiği deliller toplanılmadan, tanıkların tamamı dinlenmeden, salt akit ve dava tarihleri arasında BK. nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık süreaşımının gerçekleştiği görüş ve düşüncesi ile dava reddedilmiştir.

Bu durumda olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, BK.nun 31. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürenin on yıllık zamanaşımı ile sınırlandırılmasının mümkün olup olmadığı, diğer anlatımla BK. nun 31. maddesi hükmünün uygulanması gereken hallerde BK. nun 125 ve 60. maddelerinden yararlanıp yararlanılamayacağıdır. Bu itibarla hileli işlem sonunda, mülkiyetin karşı tarafa geçmesi düşünülemez. Özelikle hileli işlem yapan kişinin kötü niyetli olması nedeniyle 125. maddede öngörülen zamanaşımından yararlanması mümkün olamayacağı gibi BK. nun 60. maddesinden de yararlanamayacağının kabulü gerekir. Nitekim bu konuda doktrinde de görüş birliği mevcuttur.

Hal böyle olunca, mahkemece öncelikle davacıların hata ve hileye ıttıla tarihi belirlenerek, davanın BK. nun 31. maddede öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının araştırılması, bu süre içerisinde açıldığının saptanması halinde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterecekleri delillerin toplanması ve bundan sonra delillerin tümü birlikte değerlendirilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. Bu yönde yeterli inceleme ve soruşturma yapılmaksızın yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.1.1984 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1988/1-767

K. 1988/987

T. 7.12.1988

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Hata ve Hile Hukuksal Nedeniyle )

• HATA VE HİLEYE DÜŞÜLMESİ ( Tapu İptali ve Tescil )

• KÖTÜNİYETLİ KİŞİ ( Zamanaşımı Sürelerinden Yararlanamaması )

• ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Hata veya Hilenin Öğrenilmesinden İtibaren Başlaması )

• BİR YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Hata veya Hilenin Öğrenilmesi )

818/m.125,23,28,31

ÖZET : Dava temelde hata ve hile iddiasına dayanmaktadır. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde temlikin geçerli bir hukuki sebebe dayandığından söz edilemez. Dava bu mahiyeti itibariyle b.k.nun 125 maddesinde öngörülen 10 yıllık süreye de tabi tutulamaz. Ancak davanın hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde açılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Afyon Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.5.1987 gün ve 1986/594 E. 1987/217 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26.11.1987 gün ve 1987/8733- 10941 sayılı ilamı: ( .. Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Bu nedene dayanan davaların her türlü delille isbatının mümkün bulunduğu devamlılık kazanmış yargısal kararlar gereğidir. Davacı içerisinde oturup yaşamını sürdürdüğü evini tapuda hibe suretiyle davalılara 3.9.1974 tarihinde temlik etmiştir. Temyize konu dava ise 14.11.1986 tarihinde açılmıştır. Akit tablosuna göre bağış tarihi dava tarihi arasında on yıldan fazla bir süre geçmiştir. Mahkemece davacının iddiası doğrultusunda gösterdiği deliller toplanmadan salt on yıllık zamanaşımının gerçekleştiği görüş ve düşüncesiyle dava reddedilmiştir.
Bu durumda olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun B.K.nun 31. maddesindeki hak düşürücü sürenin on yıllık zamanaşımı ile sınırlandırmanın mümkün olup olmadığı B.K.nun 31. maddesinin uygulanması gereken hallerde B.K.nun 125 ve 60. maddelerinden yararlanıp yararlanılmayacağıdır. Hemen belirtmek gerekir ki 31. maddede yenilik doğuran bir hak söz konusudur. Bu itibarla, hileli işlem sonunda mülkiyetin karşı tarafa geçmesi düşünülemez. Özellikle hileli işlemi yapan kişinin kötü niyetli olması halinde 125. maddede öngörülen zamanaşımından yararlanması mümkün olamayacağı gibi, B.K.nun 60. maddesinden de yararlanamayacağının kabulü gerekir. Hal böyle olunca, öncelikle davacının hata ve hileye ıttıla tarihi belirlenerek davanın B.K.nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının araştırılması, bu süre içinde açıldığının saptanması halinde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterecekleri delillerin toplanması ve bundan sonra delillerin tümü birlikte değerlendirilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Bu yönden hiçbir inceleme ve soruşturma yapılmaksızın yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava temelde hata ve hile iddiasına dayanmaktadır. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde temlikin geçerli bir hukuki sebebe dayandığından söz edilemez. Dava bu mahiyeti itibariyle Borçlar Kanunu'nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık süreye de tabi tutulmaz. Ancak davanın hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren B.K.nun 31. maddesi uyarınca bir yıl içerisinde de açılmış bulunması zorunludur. Mahkemece bu yön üzerinde durularak gereken araştırma ve inceleme yapılmak ve dolayısiyle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak icabederken tapudaki işlem tarihinden itibaren 10 yıldan fazla sürenin geçtiği düşüncesiyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 7.12.1988 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/837

K. 2005/1805

T. 23.2.2005

• TAPU İPTAL VE TESCİLİ ( Vekaletin Hile ile Alındığı İddiasının Aynı Zamanda Vekaletin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da İçerdiğinin Kabul Edilmesi - Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı )

• VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Vekaletin Hile ile Alındığı İddiasının Aynı Zamanda Vekaletin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da İçerdiğinin Kabul Edilmesi/Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• ZAMANAŞIMI ( Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• VEKALET AKDİ ( Vekilin Vekil Edenin Yararına ve İradesine Uygun Hareket Etme/Onu Zararlandırıcı Davranışlardan Kaçınma Yükümlülüğü Altında Oluşu - Tapu İptal ve Tescili )

4721/m.2,3

818/m.31,390/2

ÖZET : Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin hile ile alındığı iddiasının, aynı zamanda vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerdiği kabul edilmelidir. Davada temel olarak dayanılan hukuki neden, vekalet görevinin kötüye kullanılmasıdır. Bu tür davalar zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacılar; çaplı taşınmazlardaki intikal işlemleri ve davacı Nefiye'nin paylarının davacı Mustafa'ya satışı konusunda davalı Mehmet'e vekaletname verdiklerini, ancak, anılan davalının bu vekaletnamelere dayalı olarak taşınmazları başkalarına sattığını, tüm davalıların ortak hareket ettiklerini ileri sürerek; 3172 parsel sayılı taşınmazdaki 384/1152 payın iptali ile tescil, olmazsa tazminat isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı İlhan; dava konusu taşınmazdaki çekişmeli payı dava dışı kişiden,tapu kaydına güvenerek ve iyiniyetle satın aldığını,diğer davalılar ve olaylarla ilgisinin bulunmadığını belirterek;davanın reddini savunmuştur.

Davalı İsmail; davaya yanıt vermemiştir. Diğer davalılar;davacı Mustafa ile davalı Mehmet arasında düzenlenen sözleşme gereği çekişmeli taşınmazın iş karşılığı davalı vekil Mehmet'e bırakıldığını, hata ve hilenin sözkonusu olmadığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini öteki, davalıların da sıfatlarının bulunmadığını bildirerek; davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece; davacıların davasının BK.'nun 31 maddesindeki hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Karar,davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi,gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.

Mahkemece; hak düşürücü süre geçtiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Dava dilekçesinin içeriğinden ve dilekçede ileri sürülen vakıalardan; davacıların kendilerinden hile ile alınan vekaletin kötüye kullanılması suretiyle dava konusu taşınmazın temlikinin sağlandığını bildirdikleri görülmektedir.

Vekaletin hile ile alındığı iddiasının, aynı zamanda vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerdiği kabul edilmelidir. Davada temel olarak dayanılan hukuki neden, vekalet görevinin kötüye kullanılmasıdır. Bu tür davalar zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir.

Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden ( resen )göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

SONUÇ : Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek gerekli araştırmanın yapılması, soruşturmanın tamamlanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.2.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.