Mesajı Okuyun
Old 23-04-2012, 13:23   #4
iemrah

 
Varsayılan

HG 00, E: 1993/000486, K: 1993/000696, Tarih: 03.11.1993
[*]ORTAK YERLERİN KULLANIMI

Yasa ile yasaklanan bir konuda uzun süre sessiz kalmak muvafakat verildiği ya da davadan vazgeçtiği anlamına gelmez. dava hakkının geç kullanılması hakkın kötüye kullanıldığını göstermez.

(634 s. KMK. m. 4, 16, 19)

Taraflar arasındaki "el atmanın önlenmesi ve eski hale getirme" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 15. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.12.1991 gün ve 1990/963 E. 1991/1511 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onsekizinci Hukuk Dairesinin 18.5.1992 gün ve 2999-4090 sayılı ilamı ile; (. Kat Mülkiyeti Kanununun 4/c maddesine göre çatılar ortak yerlerden olup, aynı Kanunun 19. maddesinin değişik 2. fıkrası hükmüne göre kat maliklerinden bir bütün kat maliklerinin rızası olmadıkça ana gayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesis yapamaz.

Yasa ile yasaklanan bir konuda uzun süre sessiz kalmak muvafakat verildiği anlamına gelmeyeceği gibi, esasen davacının tek başına muvafakat vermesi de yeterli olmayıp, tüm kat maliklerinin rızası yasal zorunluluktur.

Yasanın verdiği bir hakkı kullanmak hakkın suistimali olarak nitelendirilemez. Davacının uzun süre bu hakkını kullanmamış olması hakkından vazgeçtiği anlamına da gelmez.

Bu durumda ortak yerlerden olan çatı arasına sırf kendi kullanımı için davalının su deposu yapmış olması yasaya aykırılık teşkil ettiğinden bunun sökülmesi ve projeye uygun olarak eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın reddi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden : Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 4. maddesine göre ana yapının çatı altı boşluğu ortak yer sayılır. Aynı Yasa’nın 16. maddesine göre de bağımsız bölüm malikleri, ortak yerlerinde, arsa payları nispetinde maliki olup, bu yerleri mevcut arsa payları oranında kullanma hakkına sahiptirler. Bu üzerinde sabit tesis olmayan ve o nedenle de devamlılık arzetmeyen bir kullanma şeklidir. Kullanma biçimi sabit bir hal alıp devamlılık arzettiği ve tesis mahiyetini kazandığı takdirde, Yasanın 19. maddesinin tatbiki gerekir. O zaman tüm kat maliklerinin rızası gerekli olup yapılan tesisin, yaptıran bağımsız bölüm malikinin arsa payı oranının mesaha olarak karşılığını geçmemesi, tüm bağımsız bölüm maliklerinin aynı şekilde faydalanabileceği sahanın ayrılabilmesi ve binanın statiğine etki ve zarar yapmaması gerekir.

Olayda, çatı altına yapılan su deposuna, davacı ve diğer bağımsız bölüm maliklerinin rızası bulunmadığı için sair şartların aranmasına gerek yoktur. Davacının 10 yıl gibi uzun bir süre yapılan tesise sessiz kalması hukuki sonuç doğurmaz (HGK. K. 1979/5-1981/9 sayı ve 14.1.1981 günlü) ve zımni muvafakat sayılamaz.

Ayrıca; dava açma hakkı Anayasa ile teminat altında olup, bu hakkın salt geç kullanılması hakkın kötüye kullanıldığı anlamında kabul edilemez. Aksini kabul 634 sayılı Kanunun 19. maddesindeki rıza şartının ortadan kalkmasına sebep olur ki himaye göremez.

O halde Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 3.11.1993 gününde ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Çatının Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre (m. 4/c) ortak yerlerden olduğu ve kat maliklerinden birinin bütün maliklerin izni olmadıkça ana taşınmazın ortak yerlerine inşaat, onarım, tesis yapamayacakları tartışmasızdır.

O halde; tüm maliklerin iznini almadan çatıya su deposu tesisatı yapan davacının eyleminin ilk bakışta yasaya aykırı olduğu yargısına varmak yanlış olmaz; mantık yoluyla varılacak böyle bir sonucun, hukukun vazgeçilmez amacı olan Adaleti gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği tartışılmalıdır.

Ana taşınmazın kat maliklerinden olan davacı, 3. kat 9 nolu; davalı ise çatı altı 4. kat 10 nolu dairede oturmaktadır. Davalının 15 yıl önce bütün kat maliklerinin iznini almadan kendi dairesinin üstüne gelen çatı arasına statik ve estetik yönlerden bir sakıncası olmayan fiberglas su deposu yaptırdığı; deponun kullanılmasının şimdiye kadar hiç bir sorun yaratmadığı; yapımı ve kullanılmasına kat maliklerin bir itirazı olmadığı ve bu davayı 15 yıl sonra açarak sorunu gündeme getiren davacının tesisatın yapılması sırasında açık izninin bulunduğu aksi kanıtlanmayan tartışmasız olgulardır. Kural olarak, bir hakkın doğduğu anda hemen veya bir süre sonra kullanılması, istenmesi ve yargı önüne getirilmesi zorunlu değildir; süreye bağlı olmayan bir hak herhangi bir süre sınırlaması olmadan her zaman kullanılabilir. Ancak böyle bir gecikme hakkın kötüye kullanılması niteliği taşıyabilir; hakkın kullanılması çelişkili davranış niteliğinde ise hukuksa koruma uygun görülmeyebilir (Z. İmre, Medeni Hukuka Giriş, 2. bası, sh: 297 ve orada anılan Yargıtay ve İsviçre Federal Mahkemesi kararları; K. Oğuzman, Medeni Hukuk Dersleri, 3. bası, sh: 173; S. Edis, Medeni Hukuka giriş, 2. bası, : sh: 341 vd.).

Gerek hukuk öğretisinde ve gerekse Yargıtay uygulamasında hakkın kullanılmasında gecikmenin hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilebileceği kabul edilmesine rağmen; çoğunluk gerekmesinde "dava açma hakkı Anayasa ile teminat altında olup geç kullanılması hakkın kötüye kullanılması anlamında kabul edilemez görüşü" hukuk öğretisi ve uygulama ile çelişki yaratmıştır. Dava hakkı da her hak gibi sınırsız değildir; subjektif bir hakkın kullanılması MK.nun 2. maddesinin öngördüğü doğruluk ve güven kurallarının denetimi altındadır.

Hakkın geç kullanılmasının "kötüye kullanma" olarak nitelendirmek için başlı başına "geç kullanma olgusu" yeterli değildir; ortaya çıkan çelişkinin, özellikle hakkın kullanılmasında "her hangi bir korumaya değer yararın bulunmaması" ile güçlendirilmiş olması gerekir.

Davaya konu olayda; davacı, davalının 15 yıl önce çatı arasına yaptığı su deposuna karşı koyma bir tarafa tanıkların dile getirdiği gibi izin dahi vermiştir. Diğer taraftan su deposunun statik ve estetik bakımından hiç bir sakıncası olmadığı da bilirkişi görüşüyle kanıtlanmıştır. Daha önemlisi davacı dışında davalının bu eylemine karşı gelen başka bir kat maliki bulunmadığı gibi davacının bağımsız bölümü çatı altında değil 3. kattadır.

Tüm olgular değerlendirildiğinde; davacının, kendisine hiç bir yararı olmadığını izlenimini güçlü olarak veren böyle bir hakkı işin başında açık izne rağmen 15 yıl sonra en azından doğruluk ve güven kurallarına aykırı olarak ileri sürmesi (çelişkili davranış) hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilebilmelidir.

Ancak; yargılama sırasında ileri sürülmesine rağmen, böyle bir su tesisatının diğer bağımsız bölüm malikleri tarafından da kurulmasının gündeme gelmesi durumunda çatının herkesin gereksinimini karşılayıp karşılamayacağı ve çatının bu şekilde tümden kullanılması durumunda bir risk olasılığının bulunup bulunmadığı incelenmemiştir. Bunların da değerlendirilmesinden sonra davacının korunmaya gerektiren bir yararının bulunmamasının kesin olarak anlaşılması durumunda davanın MK.nun 2. maddesinden hareketle reddi doğru olurdu.

Bu nedenle davacının bu yoldaki hakkını kullanmasında yararı olup olmadığının kesin belirlenmesi gerekir, mahkeme kararı yalnız eksik araştırma nedeniyle bozulmalıydı.