Mesajı Okuyun
Old 26-01-2012, 18:44   #5
av.humk

 
Varsayılan

BELİRSİZ ALACAK DAVASINDA MANEVİ TAZMİNAT NASIL TALEP EDİLİR?

Manevi Tazminatın yasamızda herhangi bir açık tanımı yapılmamıştır. Takdir edersiniz ki maddi tazminat gibi manevi tazminatta “zarar kavramı” içerisinde yer alması gereken bir tazminat türüdür. Maddi zarar çoğu zaman “mal varlığında eksilme” olarak ifade edildiğine göre manevi zararı da “kişi varlığında eksilme” yani kişilik haklarına zarar verme olarak nitelendirebilir. (818 Sayılı B.K 47,49 ve 6098 sayılı TBK 56 ve 58 md.) 6098 sayılı yasada ölüm ve bedensel zararlarda manevi zararlarda ödenmesine ilişkin 56 maddesinde manevi tazminatın ölçücü için “uygun bir miktar para” şeklinde nitelendirilmiş olup kanun lafzında geçen “uygun” ifadesinin ne olabileceği yada ne olması gerektiği hususunda ortak bir payda da birleşmemiz gerekir. Manevi tazminat kişilik haklarına verilen zararın tazmini olduğuna göre, iş bu manevi tazminatın bölünmezliği ilkesinin korunması uygun olur. Ancak, bu bölünmezlik ilkesinin istisnai durumları vardır. Zarar verici olay vukuu bulup tazminat davası açıldıktan sonra “ortaya çıkabilecek yeni durumlar” (sonradan ortaya çıkan yeni durumlar dava başında ki zarar verici olayla ilintili olmak şartıyla) yeni zararlardır. Bu en çok haksız fiil neticesin de doğabilecek bedensel zararlarda görülmesi kuvvetle muhtemeldir. Söz gelimi trafik kazası neticesinde uğranılan zarara bağlı olarak alınan bilirkişi raporunda davacının beden gücü kayıp oranı belirlendikten sonra davanın ilerleyen safahatında bu beden gücü kaybı artış göstermiş olabilir. Böyle bir durum yeni olarak bir maddi ve manevi tazminat yönünden davacıya talepte bulunma hakkı vermektedir. HMK 107 md.ki hüküm lafzı ve ruhu ile birlikte yorumlanmalıdır. Salt bağımsız olarak kavramlara takılmak yanlış sonuçlara götürebilir. Belirsiz alacak davasında ”harca esas bedel” kısmi istek olmayıp bu davaya özgü edaya dönük bir tespit davası olduğunun kanıtıdır. Çünkü bu dava HMK 109 md. de yer alan kısmi dava değil belirsiz alacak davasıdır. Zira harca esas bedelin “pilot/asgari” talep tutarı olarak anlamak ve algılamak kanaatimizce yanlış olacaktır. HMK 107/1 md. “alacaklı hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da DEĞERİ belirtmek sureti ile belirsiz alacak davası açabilir”.hükmünde asgari miktar kelimelerine değinilmekle yetinilmemiş ayrıca bir değerden söz edilmiştir. Kanun metninde ki ifadeler birlikte yorumlanmalıdır. Bu durum harca esas bedelin kısmi bir istek tutarı olmadığını gösterir.

Bu bağlamda “belirsiz alacak davası” ikame edilirken dava dilekçesine yazılması zorunlu “harca esas bedel” in içinde manevi tazminat istek tutarı/miktarı bulunmamaktadır. Takdir edeceğiniz üzere yargılama boyunca yapılan tüm tahkikat işlemlerine kusur ve hesap bilirkişilerinin raporlarına göre belirlenecek tazminat tutarı sadece maddi tazminata ilişkindir. Manevi tazminat davacı tarafça dava başında ölçüsüz ve bilinçsiz olarak talep edilmektedir. Mahkeme tarafından takdir edilecek manevi tazminat tutarı, karşı tarafın sebepsiz zenginleşmesine meydan vermeyecek şekilde belirlenmektedir. Bu belirlemenin ölçüsü hakimin takdirine bırakılmıştır. Bu kaygı ile çoğu meslektaşımız dava başında manevi tazminat miktarlarını sonradan pişmanlık duyacak şekilde ölçüsüz ve oransız olarak talep etmektedir.

İşte yukarıda bahsedilen istenmeyen durumla karşılaşmamak için başlangıçta dava dilekçesinde maddi tazminatla birlikte “manevi tazminat” talebinin olduğu açıklanmak ve belirtilmek şartı ile ikame edilecek “belirsiz alacak davasının ” karar aşaması öncesinde davacı, toplanan delillere, kusur ve sorumluluk derecelerine, karşı tarafın araştırılıp belirlenen ekonomik ve sosyal durumuna göre, dava başında talep edilen ancak açıklanmayan manevi tazminat miktarını nicelik olarak yazılı yada sözlü mahkemeye beyan etmeli, davacı verilen süre içerisinde açıkladığı manevi tazminat miktarının harcını mahkeme veznesine depo etmeli, mahkeme yargıcı da toplanan delillere göre takdir yetkisini kullanıp hem maddi tazminat konusunda hem de manevi tazminat konusunda kararını vermelidir. Bu şekilde ki bir taktik, muhakeme yargıcına verilen takdir yetkisini örtülü olarak kısıtlayacağı kanaatindeyiz. (Bilgi notu yukarıda ki yazı Sayın Çelik Ahmet Çelik’e ait Yargı Dünyası Dergisinin Ocak 2012 ‘de yayımlanan makalesinden faydalanılarak hazırlanmıştır.) Saygılarımla…