Mesajı Okuyun
Old 17-01-2012, 19:11   #4
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2008/4-564
Karar: 2008/536
Karar Tarihi: 17.09.2008
 
TAZM
İNAT DAVASI - KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ - CEZA DAVASININ SONUÇLANMASININ BEKLETİCİ SORUN YAPILMASI - EKSİK İNCELEME - DİRENME KARARININ BOZULMASI GEREĞİ
ÖZET: Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.Yerel Mahkemece, ceza mahkemesinde saptanan maddi olguların hukuk hakimini bağlayacağı düşünülerek, ceza davasının sonuçlanmasının bekletici sorun yapılması; o davada belirlenen maddi olgularla dava konusu uyuşmazlıkta yer alan unsurlar karşılaştırılmak suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.
(818 S. K. m. 49, 53)
Dava:Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fatih Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.03.2006 gün ve 2005/186 E. 2006/43 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10.05.2007 gün ve 2006/7699 E. 2007/6139 K. sayılı ilamı ile,
(...Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, davalının Eyüp 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2002/702 Esas sayılı dosyaya verdiği 27.05.2005 tarihli dilekçedeki beyanları ve o dosyada sanık olan F.... G.....'e verdiği yazıdaki ifadeleri ile davacının aşağılandığını iddia etmiştir.
Mahkemece dava konusu 27.05.2005 tarihli dilekçedeki sözlerle savunma avukatı olan davacının akılsız olduğu şeklindeki tanımlama ve adaletin gerçekleşmesine yardımcı olması yerine gerçeği ortaya çıkartma ve adaleti sağlama gayreti içinde olan mahkemeyi yanıltıcı davranışlarda bulunduğunun iddia edilmesinin davacının kişisel ve mesleki onuruna saldırı niteliğinde olduğu belirtilerek dava kısmen kabul edilmiştir.
Dava konusu yapılan 27.05.2005 tarihli dilekçe incelendiğinde <...sanıklar dava başlangıcından bu yana uyduruk bir senaryo ile kendilerini savunmuşlardır. Senarist hukuk bilgisine vakıf olmasına rağmen, zeki ve akıllı değildir. Bu nedenle yazılan senaryo tutmamıştır. Sanıklara hatalarından dönme ve daha az zararla kurtulma şansı senarist tarafından kapalı tutulmuştur...> denildiği görülmektedir.
Yukarıda içeriği açıklanan dilekçe, davacının sanık müdafi olduğu ceza dosyasında davalı tarafından müdahil sıfatıyla verilmiştir. Dilekçe içeriği dikkate alındığında dava konusu sözlerin davacının kişiliğine yönelik olmadığı, iddia ve savunma sınırları içinde kaldığı görülmektedir. Şu durumda davanın tümden reddi gerekirken, davanın kısmen kabul edilmiş olması bozma nedenidir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Karar: Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davacının sanık vekili olduğu ceza dosyasında, davalının müdahil sıfatıyla ibraz ettiği 27.5.2005 tarihli dilekçesinde yer alan, <…sanıklar, dava başlangıcından bu yana uyduruk bir senaryo ile kendilerini savunmuşlardır. Senarist hukuk bilgisine vakıf olmasına rağmen, zeki ve akıllı değildir. Bu nedenle, yazılan senaryo tutmamıştır. Sanıklara hatalarından dönme ve daha az zararla kurtulma şansı senarist tarafından kapalı tutulmuştur> ifadeleri ile müvekkilini aşağıladığını, yargılama aşamasında da davalı tarafından müvekkiline sürekli sözlü sataşmalarda bulunulduğunu; ayrıca davalının, müvekkilinin avukatlığını yaptığı ceza davası sanıklarından Fazıl Gencer’e, kendi el yazısı ile yazdığı dilekçeyi vererek mahkemeye ibraz etmesi için baskı yaptığını, o dilekçede de davacıyı <müvekkilinin haklarını korumayan, müvekkilinin ifadelerini yalanlayan, doğruları söylediği için müvekkilini savunmayan bir avukat> olarak göstermek istediğini; bu itibarla davalının, avukat müvekkilini kin ve garezle olay ve sanıklarla özdeşleştirdiğini ileri sürerek, 10.000 YTL manevi tazminatın 27.5.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; dava konusu dilekçede yer alan ifadelerin davalıya değil ceza davası sanıklarına atfen sarf edildiğini, F.... G.....tarafından yazılan dilekçedeki ifadelerin ise kendisine ait olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, <dava konusu 27.5.2005 tarihli dilekçede yer alan sözlerle, savunma avukatı olan davacının akılsız olarak tanımlandığı, adaletin gerçekleşmesine yardımcı olmak yerine gerçeği ortaya çıkarma ve adaleti sağlama gayreti içinde olan mahkemeyi yanıltıcı davranışlarda bulunduğunun iddia edildiği, bu itibarla davacının kişisel ve mesleki onuruna açıkça saldırıda bulunulduğu> gerekçesiyle <davanın kısmen kabulüne, 5.000,00 YTL manevi tazminatın 27.5.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline> dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davacının sanık vekili olduğu ceza dosyasında davalı C.... A....... tarafından müdahil sıfatıyla ibraz edilen 27.5.2005 tarihli dilekçede, suça konu maddi olguya ilişkin iddialar ve deliller sıralandıktan sonra; Özetle, Sanıklar, Dava başlangıcından bu yana uyduruk bir senaryo ile kendilerini savunmuşlardır. Senarist hukuk bilgisine vakıf olmasına rağmen, zeki ve akıllı değildir. Bu nedenle, yazılan senaryo tutmamıştır. Sanıklara hatalarından dönme ve daha az zararla kurtulma şansı senarist tarafından kapalı tutulmuştur.> İfadelerine yer verildiği; sözü edilen ifadeler nedeniyle davacı G..... D...... İ...’in şikayeti sonucu Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 7.11.2005 tarih ve 2005/10279 sayılı kararı ile C.... A....... hakkında Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair verilen kararın, davacının itirazı üzerine Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 6.3.2008 tarihli kararıyla kaldırıldığı ve Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 1.4.2008 tarihli İddianamesiyle davalı C.... A....... aleyhine, eldeki davanın konusu olan ve içeriği yukarıda açıklanan sözler nedeniyle, Resmi Görevlilere Görevlerinden Dolayı Hakaret suçundan cezalandırılması istemiyle açılan davanın, Eyüp Asliye 2. Ceza Mahkemesinin 2008/1000 Esas sayılı dosyasında derdest olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi, Ceza Mahkemesi kararlarının Hukuk Mahkemesine (davasına) etkisi 818 sayılı Borçlar Kanununun 53. maddesinde düzenlenmiş olup, Hukuk Hâkimi Ceza Mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının da, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
Borçlar Kanununun 53. maddesinde, <Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, Ceza Mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka Ceza Mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi Hukuk Hâkimini takyit etmez.> hükmü öngörülmüştür.
Bu açık hüküm karşısında, Ceza Mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların Hukuk Hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Ne var ki, Hukuk Hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, Ceza Hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle <fiilin hukuka aykırılığı> konusu ile Hukuk Hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan Ceza Mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Ceza Mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun Hukuk Mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Y.H.G.K. 11.10.1989 gün ve E.1989/11-373, K.472 sayılı ilamı). Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından Ceza Hâkiminin Hukuk Hâkiminden çok daha elverişli konumda bulunmasıdır.
Bilindiği üzere, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, Hukuk Hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedefi olmayacaktır. Ancak Ceza Hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır.
O halde bir Ceza Mahkemesinin uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptamasının, aynı konudaki Hukuk Mahkemesinde de kesin delil oluşturacağı açıktır.
Özellikle tarafların iddia ve savunmalarını ispat için, Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasına dayanmış olmaları ve ceza kararının Hukuk Mahkemesini bağlaması ihtimali mevcut ise; Hukuk Mahkemesinin, ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde; davacı Gürsel Devrim İyim, davalının ceza dosyasına ibraz ettiği 27.5.2005 tarihli dilekçedeki beyanları ile kendisini aşağıladığını ileri sürerek, o dosyada sanık olan F.... G.....'e verdiği yazıdaki ifadelerin ve o davada süregelen sözlü sataşmalarının bu iddiasını teyit ettiğini belirtmiş; davalı ise, dava konusu dilekçedeki sözleri, ceza davası sanıklarının gerçeğe aykırı savunmada bulunmaları nedeniyle sanıklara atfen sarf ettiğini ve davacının kişiliğine yönelik olmadığını savunmuştur. O halde, iddia ve savunma çerçevesinde bu davada öncelikle çözümlenmesi gereken yön, dava konusu sözlerin davacının kişiliğine yönelik olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Şu durumda; davanın esasını oluşturan maddi olgularla ilgili, davacı tarafça delil olarak gösterilen, davalı C.... A.......’nın uyuşmazlık konusu olay nedeniyle yargılandığı Eyüp Asliye 2. Ceza Mahkemesinin 2008/1000 Esas sayılı dosyasında görülmekte olan davanın sonucunun, eldeki Hukuk davası için bekletici sorun yapılması gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Ceza Mahkemesinde saptanan maddi olguların Hukuk Hakimini bağlayacağı düşünülerek, ceza davasının sonuçlanmasının bekletici sorun yapılması; o davada belirlenen maddi olgularla dava konusu uyuşmazlıkta yer alan unsurlar karşılaştırılmak suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı, açıklanan bu değişik gerekçeyle bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince değişik gerekçeyle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.09.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı