Mesajı Okuyun
Old 16-01-2012, 12:02   #6
bülent1

 
Varsayılan

KISMİ DAVADA ALINAN BİLİRKİŞİ RAPORUNUN EK DAVADAKİ BAĞLAYICILIĞI:Bu Konuda Hukuk Genel Kurulu aynı mahkemenin kararının iki defa görüşerek son kararını vermiştir.Birinci kararında kısmi davada alınan bilirkişi rapurunun ek davadaki tazminat hesaplamasında kesin delil niteleği alacağını kabul etmişken aynı mahkeme kararının tekrar görüşülmesi üzerinegörüş değiştirerek KISMİ DAVADA ALINAN BİLİRKİŞİ RAPORUNUN TAZMİNAT MİKTARINA İLŞKİN KISMININKESİN DELİL OLŞUTURMAYACAĞINI kabul etmiştir. HUKUK GENEL KURULUNUN AYNI KONUDAKİ BİRİNCİ KARARIT.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2007/15-126
Karar: 2007/210
Karar Tarihi: 18.04.2007

İTİRAZIN İPTALİ DAVASI - YEREL MAHKEMENİN KISMİ DAVADA TESPİT EDİLEN OLGULARLA KENDİSİNİ BAĞLI KABUL ETMESİ - KISMİ DAVADAKİ RAPOR İÇERİĞİNİN VE RAPORDA TESPİT EDİLEN MİKTARIN HÜKME DAYANAK ALINMIŞ OLMASI - DİRENME KARARININ ONANMASI GEREĞİ
ÖZET. Yerel Mahkemenin kısmi davada tespit edilen olgularla kendisini bağlı kabul etmesi ve ayrıca taraflar açısından da bağlayıcı hale gelen kısmi davadaki rapor içeriğini ve raporda tespit edilen miktarı hükmüne dayanak alması usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının onanması gerekmiştir.

(2004 S. K. m. 67) (1086 S. K. m. 275) (YHGK 15.02.1980 T. 1980/9-73 E. 1980/186 K.) (YHGK 02.06.1982 T. 1981/11-1130 E. 1982/549 K.) (YHGK 09.11.1988 T. 1988/15-572 E. 1988/898 K.)
Dava: Taraflar aras
ındaki <itirazın iptali> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 19. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.11.2004 gün ve 2003/281-2004/419 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 10.11.2005 gün ve 2005/624-5951 sayılı ilamı ile;
(.....Dava dilekçesinde, davacı yüklenici ile davalı iş sahibi arasında düzenlenen 26.9.1986 tarihli sözleşme gereğince davacının Çatalan Barajı hidroelektrik santral türbin, jeneratör, transformatör ve elektrik teçhizatının teslimatı ve montajı işini üstlendiği, davalı iş sahibinin santral binası ve müştemilatını zamanında teslim edilmemesinden dolayı davacının işe geç başlaması nedeniyle zarara uğradığı, daha önce açılan kısmi dava ile alacaklı olduklarının tespit edildiği, talep ve dava hakkı saklı tutulan fazla kısım için yapmış oldukları takibe davalının haksız olarak itiraz ettiği iddia edilerek, icra takibine vaki itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının tahsili talep edilmiştir. Mahkemece hukukçu bilirkişiden alınan rapor doğrultusunda;
İtirazın iptaline %40 icra inkar tazminatı talebinin reddine dair verilen karar her iki taraf vekilince de temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının sair temyiz itirazları reddi gerekmiştir.
2- HUMK. nun 275 ve devamı maddeleri gereğince çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda hakim bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporunu hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri raporunda göstermek zorundadır. Ayrıca raporu hazırlayan kişinin konusunda uzman olması gerekir.
Dava dilekçesindeki iddialar ve davacının talebi dikkate alındığında hukukçu bilirkişinin bu konuda uzman olmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece konusunda uzman olmayan bilirkişinin verdiği raporun hükme dayanak yapılması usul ve yasaya aykırıdır.
Bundan ayrı, daha önce açılan kısmi davada alınan bilirkişi raporu daha sonra açılan ikinci davada hakimi bağlamaz. Zira bilirkişi raporunun kesinlik kazanması ve kazanılmış hak teşkil etmesi verildiği ilk dava içindir. Bilirkişi raporu takdiri delillerden olup, kısmi davada alacağın dava edilen miktar kadar olduğunun ispat edilmesi yeterlidir. Açılan ikinci davaya konu edilen alacağın miktarının davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Bu nedenle ilk davada alınan bilirkişi raporu bu davadaki alacak miktarının da ispatı için yeterli sayılamaz.
O halde mahkemece şimdiki davaya konu edilen alacak miktarı yönünden konusunda uzman bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile ve yeterli olmayan rapora göre karar verilmiş olması doğru görülmemiştir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava,2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkin olup; temelinde eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.
Davalı/iş sahibi/borçlunun üstlendiği edimlerini zamanında yerine getirmemesi nedeniyle davacı/yüklenici/alacaklı yanca uğranılan zararın tazminine yönelik olarak açılan kısmi davada dava edilmeyen kısım için girişilen icra takibine vaki borçlu itirazının iptali ve alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemlidir.
İlkin, taraflar arasındaki ilişki ve davaya kadar olan gelişmelerin açıklanmasında yarar vardır.
Davacı/yüklenici N. GmbH, davalı/iş sahibi DSİ Genel Müdürlüğü ile akdettiği Ankara 9. Noterliğince tasdikli 26.09.1986 tarih ve 44616 sayılı sözleşme ile <Çatalan Hidroelektrik Santralı, Türbin, Jeneratör, Transformatörler ve Elektrik Teçhizatı Tamir Tesis ve Montajı> işini 28.594.759 DM + 1.154.945.000 TL bedelle yapmayı taahhüt etmiş ve akdedilen bu sözleşme Sayıştay Başkanlığının 09.10.1986 tarih ve 2963-4984 sayılı yazısı ile tescil edilerek yürürlüğe girmiştir.
Davacı/yüklenici N. GmbH şirketi tarafından, taraflar arasında akdedilen sözleşmeye dayanılarak, davalı iş sahibi idare aleyhine, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 2.000.000 DM alacaklı olduğu iddiasıyla Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesinde 1996/325 E. Sayı ile alacak davası açılmıştır. Bu kısmi dava nedeniyle yapılan yargılamada mahkemece, iki adet bilirkişi raporu alınmış; her iki rapor da davalı itirazına uğramış; mahkemece 12.11.1997 tarihli kararla fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 9.631.055 DM alacağın varlığı kabul edilmiş; ancak taleple bağlı kalınarak 2.000.000 DM alacağa ve davacı tarafın fazlaya ilişkin hakları konusunda dava açmakta muhtariyetine hükmedilmiştir.
Davalı DSİ vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 22.05.1998 gün ve 1998/981-1998/2136 sayılı kararıyla, hükme esas alınan 2. Bilirkişi Raporunun yetersizliği, montaj ve işçilik ücretlerindeki uyarlama talepleri yönünden yapılan değerlendirmelere yönelik itirazların karşılanmadığı noktasından yeniden oluşturulacak bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılması gereğine işaretle, araştırmaya yönelik olarak hüküm bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak 17.04.2000 tarihli üçüncü bilirkişi raporu (Makine-Elektrik Mühendisleri ve Hukukçudan oluşan) alınmıştır. Bu raporda toplam alacak 5.601.252 DM (27.726.332.181 TL) hesaplanmış ancak istek 2.000.000 DM olmakla bunu istemekte haklı olduğu belirtilmiştir.
Davalı taraf rapora itiraz etmiştir. Davacı taraf ise bulunan rakama ve hesap tarzına itiraz etmiştir. Mahkemece aynı bilirkişilerden 12.12.2000 tarihli ek rapor alınmış; davacı ve davalı itirazları ayrı ayrı değerlendirilerek sonuçta; davacı alacağının 4.256.877.80 DM olduğu görüşü bildirilmiştir. Davalı taraf rapora itiraz etmiş; bozmaya uygun olmadığını ileri sürmüş; davacı taraf ise 21.02.2001 tarihli dilekçesiyle rapor gibi karar verilmesini istemiştir. 27.06.2001 tarihli 2.ek raporda da limanda uzun süre bekleme nedeniyle oluşan giderler düşülerek sonuçta 3.950.404.84 DM alacak hesaplanmıştır. Davacı taraf itiraz etmemiş; davalı vekili itiraz etmiştir.
Mahkeme 10.10.2001 tarihli kararıyla 2.ek rapora dayanarak alacağı 3.950.404.84 DM olarak belirlemekle birlikte taleple bağlı kalarak 2.000.000 DM maddi tazminatın dava tarihinden tahsil tarihine kadar T.C.Merkez Bankasının Alman Markına uyguladığı 1 yıllık mevduat faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar vermiştir. Hükmü davalı vekili temyiz etmiş; davacı vekili temyiz etmemiştir.
(Bu arada; Davacı N. GmbH şirketi tarafından, Ankara 26.Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan, davacı şirket lehine, 3.950.404,84 DM alacaklı olduğuna kanaat getirilen bilirkişi raporuna dayanılarak, Ankara 26.Asliye Hukuk Mahkemesince hükmedilen 2.000.000 DM tutar çıkartılarak, bakiye kalan 1.950.404,84 DM tutar için Beyoğlu 4.İcra Müdürlüğünün 2001/30838 sayılı dosyası ile ilamsız takipte bulunulmuştur. Yapılan ilamsız takibe karşı davalı/idarece 09.01.2002 tarihinde borca ve yetkiye itiraz edilmiş; Davalı idarenin yetki itirazı kabul edilerek, bu defa Ankara 10.İcra Müdürlüğü'nün 2002/2416 E. sayılı dosyasıyla ilamsız takibe devam edilmiş ve yine davalı/idarece 20.02.2002 tarihinde borca itiraz edilmiştir.)
Yargıtay 15. HD. nin 06.03.2002 gün ve 2002/119-998 sayılı ilamıyla davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile <mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda avansın ödenmesi gereken tarih ile fiilen ödendiği tarihler arasında faiz getirisi olarak (703.128) DM alacak hesaplanmış ise de daha önce yanlar arasında yapılan fiyat ayarlamasında avansın geç ödenmesi yüzünden malzeme fiyatlarına gelen zamlar karşılanmış olup, bunun dışında bir zarar davacı tarafından ispatlanamadığından ayrıca avansın faiz getirisinden mahrum kalındığından bahisle alacağa katılması doğru olmamış, bu kalem istek yönünden davanın reddi gerektiğinden kararın bozulması uygun bulunmuştur.> Gerekçesiyle hüküm davalı yararına bozulmuş; her iki taraf ta karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır. Karar düzeltme talebi her iki taraf yönünden de Y.15.HD nin 03.07.2002 gün ve 2002/2699-3674 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulmuş; davacı bozmada geçen rakamın toplam alacak miktarından düşüldüğünde 3.247.276.84 DM olduğunu talepleri gibi karar verilmesini istemiştir;
Mahkeme, 16.01.2003 gün ve 2002/640 esas, 2003/20 karar sayılı kararıyla; alacağın 3.950.464.84 DM olarak hesaplandığını, ancak davacının ek dava açmadığını ifade ederek; 2.000.000 DM den bozmada geçen faiz getirisi alacak miktarı olan 703.128 DM düşülerek davanın kısmen kabulüne, karar vermiştir.
Bu kararın temyizi aşamasında eldeki itirazın iptali davası açılmış;
Eldeki dava sürerken de Özel Dairenin 19.06.2003 gün ve 2003/2224-3366 sayılı ilamıyla;
<Mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın şümulü dışında kalarak kesinleşmiş olan cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün bulunmamasına ve özellikle faiz oranının %4,5 oranını aşmamak üzere değişik oranlarda uygulanacağının icra müdürlüğünce gözetileceğine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle> kısmi davadaki karar onanmıştır.
Davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Özel Dairenin 18.12.2003 gün ve 2003/4768-6094 sayılı ilamıyla diğer istekler reddedilmiş; mahkeme kararının vekalet ücretine ve KDV ye ilişkin kısımları düzeltilerek hüküm onanmıştır.
Davacı yanın faize ilişkin tavzih talebi de Y.15.HD nin 14.09.2005 gün ve 2005/793-4690 sayılı ilamıyla Alman Markına uygulanacak faiz oranının %4,5 olarak belirlenmesine ilişkin ilk karar davacı yanca temyiz edilmediğinden davalı yararına gerçekleşen usulü kazanılmış haktan söz edilerek tavzih istemi reddedilmiştir.
Böylece eldeki dava devam ederken kısmi dava 18.12.2003 tarihinde kesinleşmiştir.
Yeri gelmişken, eldeki davaya ilişkin gelişmeler açıklanmalıdır.
Takip alacaklısı N. GmbH şirketi tarafından, eldeki itirazın iptali istemli dava,19.03.2003 tarihinde ve kısmi dava sonuçlanmadan açılmıştır.
Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesince 2003/281 E. sayılı dosyada yapılan yargılama sonucunda kısmi davada alınan bilirkişi raporlarını değerlendiren hukukçu bilirkişi asıl ve ek raporlarına dayanılarak, kısmi davadaki olgular da değerlendirilerek, dava kısmen kabul kısmen reddedilmiştir.
Hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş; davacı tarafın tüm temyiz itirazları, davalı tarafın da bozma ilamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmiş; Özel Dairece <
…Kısmi davada alınan bilirkişi raporunun daha sonra açılan ikinci davada hakimi bağlamayacağı, bilirkişi raporunun kesinlik kazanması ve kazanılmış hak teşkil etmesinin verildiği ilk dava için söz konusu olduğu, takdiri delillerden olan bilirkişi raporunun kısmi davada alacağın dava edilen miktar kadar olduğunun ispat edilmesinin yeterli olup, açılan ikinci davada konu edilen alacağın miktarının davacı tarafından kanıtlanması gerektiği, bu nedenle ilk davada alınan bilirkişi raporunun bu davadaki alacak miktarının da ispatı için yeterli sayılamayacağı, bu nedenle de mahkemece şimdiki davaya konu edilen alacak miktarı yönünden konusunda uzman bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği, eksik inceleme ile ve yeterli olmayan rapora göre karar verilmiş olmasının doğru görülmediği> gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur.
Taraf vekillerinin karar düzeltme istemleri Özel Dairece reddedilmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü davalı vekili temyiz etmiş; davacı vekili hükmün onanmasını istemiştir.
Bozma ilamı ve direnme kararlarının kapsamına göre bu aşamada temyize konu edilen dava süresi, teminat, görev, taraf sıfatı, zamanaşımı, faiz konularında daha önce davalı yanın temyiz itirazları değerlendirilip reddedilmiş olmakla; uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Tüm açıklamalar ışığında konuyu ele aldığımızda; taraflar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup; yüklenici/davacı firma tarafından davalı/iş sahibi aleyhine açılan kısmi davada işyerinin geç teslimi nedeniyle işin gecikmesinden kaynaklanan zararın tazmini istenmiş; talep edilen kısmi alacağa hükmedilerek hüküm yargı denetiminden de geçerek kesinleşmiştir. Yüklenici firma kısmi davada alınan bilirkişi raporunda alacak miktarının talepten fazla hesaplanan kısmı için dava yerine icra takibi yolunu seçerek ilamsız takibe girişmiş; borçlu iş sahibi idarenin borca itirazı üzerine eldeki itirazın iptali istemli dava açılmıştır. Eldeki itirazın iptali konulu davada mahkeme kısmi davada alınan bilirkişi raporundaki saptamaları hükmüne dayanak almış; bu husus Özel Dairece bozmaya konu edilmiştir. Mahkeme ve bozma ilamı içeriklerine göre davalının diğer itirazları uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kısmi davada alınan rapor ve verilen kararın eldeki ek davaya etkisinin ne olacağı ve buna göre yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınması, gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hemen burada, kısmi dava ve ek davaya etkisi üzerinde durulmalıdır.
Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması halinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.
Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın retle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı; kısmi dava kısmen kabul kısmen retle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı; kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.
Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki, bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
Kısacası; ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda, mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup, mahkemeler ve Yargıtay'ca doğrudan doğruya (res'en) göz önünde tutulmalıdır.
Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması halinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü, kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm teşkil edecektir.
Açıklanan hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.02.1980 gün ve 1980/9-73 esas, 1980/186 karar sayılı; 02.06.1982 gün ve 1981/11-1130 esas, 1982/549 karar sayılı ve 09.11.1988 gün ve 1988/15-572 esas, 1988/898 sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır.
Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığı konusundaki uyuşmazlığa gelince;
Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.
Nitekim, somut olayda da; davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahatı açıklanan kısmi dava taleple bağlı kalınarak sonuçlanmış; böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır.
Mahkemece ilk davada taleple bağlı kalınarak hükmedilen kısımdan arta kalan kısım için açılan ek davada ilk dava aşamasında kesinleşen bu olgular kararın tespit bölümü yönünden kesin hüküm oluştururken, karara dayanak alınan bilirkişi raporu da kesin delil haline gelecek midir?
Davalının sorumluluğunu tespit eden bu kesin hükmün içeriği, dosya safahatı ve özellikle hükmüne uyulan bozma ilamları ile kısmi davada verilen hükmü onayan daire kararının kesinleşen olguların inceleme konusu yapılamayacağı gerekçesi karşısında, kısmi davada hükme dayanak alınan bilirkişi raporundaki tespitler de gerek davacı gerek davalı yönünden kesinleşerek bağlayıcı hal almıştır.
Özellikle, davalı tarafın kısmi davada verilen son kararı temyizinde bilirkişi raporuna yönelik temyiz itirazları, daha önce hükmüne uyulan bozma ilamları içeriğine göre kesinleştiği ifade edilerek reddedilmiş, karar onanmış; böylece kesinleşen kısmi davada hükme esas alınan rapor davalı yönünden kesinleşmiştir. Davacı ise raporlara itiraz etmemekle burada ortaya konan tazminat miktarı ile kendisini bağlamıştır. Taraflar açısından kesinleşen bu hususların yeniden inceleme konusu yapılması hukuken olanaklı değildir.
Zira, kısmi davada alınan raporlar yargısal denetimler sırasında değerlendirilmiş; sonra açılacak davada halledilecek bir yön bırakılmadan raporlarla ilgili ayrıntılı değerlendirmelerle bozma nedenleri ortaya konulmuş; bozma ilamına uyularak ve gerekleri yerine getirilerek oluşturulan mahkeme kararı da bu kesinleşme olgusu da ifade edilerek onanmıştır. Kısmi davadaki raporlara davalı itiraz etmiş; bu itirazlarını temyiz ve karar düzeltme isteklerine de konu etmişse de bunlar Özel Dairece incelenerek sonuçta hükmüne uyulan ilamlar çerçevesinde ve alacağın tamamının miktarını da ortaya koyan ancak taleple bağlı kalarak verilen mahkemenin kabul kararı onanarak kesin halini almıştır. Kısmi dava için açıklanan şekilde oluşturulan mahkeme hükmü ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde toplam alacak miktarının da ortaya konulduğu ancak taleple bağlı kalınarak karar verildiği belirgindir.
Görülmektedir ki, somut olayda, kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümü de açılan eldeki ek dava yönünden hem tarafları hem de mahkemeyi bağlayacak nitelikte kesin bir delil mahiyetini almış; yerel mahkemece salt hukukçu bilirkişinin raporu değil, kısmi davada kesinleşen bu rapor içeriği de dayanak alınarak hükme varılmıştır.
Yerel Mahkemenin kısmi davada tespit edilen olgularla kendisini bağlı kabul etmesi ve ayrıca taraflar açısından da bağlayıcı hale gelen kısmi davadaki rapor içeriğini ve raporda tespit edilen miktarı hükmüne dayanak alması yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 18.04.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)




HUKUK GENEL KURULUNUN AYNI KONUDAKİ İKİNCİ VE SON KARARI
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2007/15-614
Karar: 2007/696
Karar Tarihi: 03.10.2007

İTİRAZIN İPTALİ DAVASI - MAHKEMECE ŞİMDİKİ DAVAYA KONU EDİLEN ALACAK MİKTARI YÖNÜNDEN KONUSUNDA UZMAN BİLİRKİŞİ KURULUNDAN RAPOR ALINMASI GEREĞİ
ÖZET: Mahkemece şimdiki davaya konu edilen alacak miktarı yönünden konusunda uzman bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
(2004 S. K. m. 67) (1086 S. K. m. 275) (HGK 18.04.2007 T. 2007/15-126 E. 2007/210 K.)
Taraflar aras
ındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Ankara Asliye 19. Hukuk Mahkemesinden verilen 21.11.2006 gün ve E. 2006/312, K. 2006/405 sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 18.04.2007 gün, 2007/15-126 esas, 2007/210 karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu’nca dilekçe, düzeltilmesi istenilen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava dilekçesinde, davacı yüklenici ile davalı iş sahibi arasında düzenlenen 26.9.1986 tarihli sözleşme gereğince davacının Çatalan Barajı hidroelektrik santral türbin, jeneratör, transformatör ve elektrik teçhizatının teslimatı ve montajı işini üstlendiği, davalı iş sahibinin santral binası ve müştemilatını zamanında teslim edilmemesinden dolayı davacının işe geç başlaması nedeniyle zarara uğradığı, daha önce açılan kısmi dava ile alacaklı olduklarının tespit edildiği, talep ve dava hakkı saklı tutulan fazla kısım için yapmış oldukları takibe davalının haksız olarak itiraz ettiği iddia edilerek, icra takibine vaki itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının tahsili talep edilmiştir. Mahkemece hukukçu bilirkişiden alınan rapor doğrultusunda itirazın iptaline %40 icra inkar tazminatı talebinin reddine dair verilen karar her iki taraf vekilince de temyiz edilmiştir.
HUMK. nun 275 ve devamı maddeleri gereğince çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda hakim, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporunu hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri raporunda göstermek zorundadır. Ayrıca raporu hazırlayan kişinin konusunda uzman olması gerekir.
Dava dilekçesindeki iddialar ve davacının talebi dikkate alındığında hukukçu bilirkişinin bu konuda uzman olmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece konusunda uzman olmayan bilirkişinin verdiği raporun hükme dayanak yapılması usul ve yasaya aykırıdır.
Bundan ayrı, daha önce açılan kısmi davada alınan bilirkişi raporu daha sonra açılan ikinci davada hakimi bağlamaz. Zira bilirkişi raporunun kesinlik kazanması ve kazanılmış hak teşkil etmesi verildiği ilk dava içindir. Bilirkişi raporu takdiri delillerden olup, kısmi davada alacağın dava edilen miktar kadar olduğunun ispat edilmesi yeterlidir. Açılan ikinci davaya konu edilen alacağın miktarının davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Bu nedenle ilk davada alınan bilirkişi raporu bu davadaki alacak miktarının da ispatı için yeterli sayılamaz.
O halde mahkemece şimdiki davaya konu edilen alacak miktarı yönünden konusunda uzman bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile ve yeterli olmayan rapora göre karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Bu durumda, yerel mahkemece, Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararının bu gerekçeyle bozulması gerekirken, temyiz incelemesi sırasında yanılgı sonucunda onanmış olduğu yeniden yapılan inceleme sonucunda anlaşılmakla, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne, onama kararının kaldırılmasına ve direnme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
Sonuç: Davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne, Hukuk Genel Kurulu
’nun 18.04.2007 gün ve 2007/15-126 esas, 2007/210 karar sayılı onama kararının kaldırılmasına; yerel mahkeme direnme hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın geri verilmesine 03.10.2007 gününde yapılan üçüncü görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
<Dava,2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu
’nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkin olup; temelinde eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.
Davalı/iş sahibi/borçlunun üstlendiği edimlerini zamanında yerine getirmemesi nedeniyle davacı/yüklenici/alacaklı yanca uğranılan zararın tazminine yönelik olarak açılan kısmi davada dava edilmeyen kısım için girişilen icra takibine vaki borçlu itirazının iptali ve alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi istemlidir.
Taraflar arasındaki ilişki ve davaya kadar olan gelişmelerin açıklanmasında yarar vardır.
Davacı/yüklenici Noel GmbH, davalı/iş sahibi Dsi Genel Müdürlüğü ile akdettiği Ankara 9. Noterliğince tasdikli 26.09.1986 tarih ve 44616 sayılı sözleşme ile <Çatalan Hidroelektrik Santralı, Türbin, Jeneratör, Transformatörler ve Elektrik Teçhizatı Tamir Tesis ve Montajı> işini 28.594.759 DM + 1.154.945.000 TL bedelle yapmayı taahhüt etmiş ve akdedilen bu sözleşme Sayıştay Başkanlığının 09.10.1986 tarih ve 2963-4984 sayılı yazısı ile tescil edilerek yürürlüğe girmiştir.
Davacı/yüklenici Noell GmbH şirketi tarafından, taraflar arasında akdedilen sözleşmeye dayanılarak, davalı iş sahibi idare aleyhine, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 2.000.000 DM alacaklı olduğu iddiasıyla Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesinde 1996/325 E. Sayı ile alacak davası açılmıştır. Bu kısmi dava nedeniyle yapılan yargılamada mahkemece, iki adet bilirkişi raporu alınmış; her iki rapor da davalı itirazına uğramış; mahkemece 12.11.1997 tarihli kararla fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 9.631.055 DM alacağın varlığı kabul edilmiş; ancak taleple bağlı kalınarak 2.000.000 DM alacağa ve davacı tarafın fazlaya ilişkin hakları konusunda dava açmakta muhtariyetine hükmedilmiştir.
Davalı DSİ vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 22.05.1998 gün ve 1998/981-1998/2136 sayılı kararıyla, hükme esas alınan 2. Bilirkişi Raporunun yetersizliği, montaj ve işçilik ücretlerindeki uyarlama talepleri yönünden yapılan değerlendirmelere yönelik itirazların karşılanmadığı noktasından yeniden oluşturulacak bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılması gereğine işaretle, araştırmaya yönelik olarak hüküm bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak 17.04.2000 tarihli üçüncü bilirkişi raporu (Makine-Elektrik Mühendisleri ve Hukukçudan oluşan) alınmıştır. Bu raporda toplam alacak 5.601.252 DM (27.726.332.181 TL) hesaplanmış ancak istek 2.000.000 DM olmakla bunu istemekte haklı olduğu belirtilmiştir. Davalı taraf rapora itiraz etmiştir. Davacı taraf ise bulunan rakama ve hesap tarzına itiraz etmiştir. Mahkemece aynı bilirkişilerden 12.12.2000 tarihli ek rapor alınmış; davacı ve davalı itirazları ayrı ayrı değerlendirilerek sonuçta; davacı alacağının 4.256.877.80 DM olduğu görüşü bildirilmiştir. Davalı taraf rapora itiraz etmiş; bozmaya uygun olmadığını ileri sürmüş; davacı taraf ise 21.02.2001 tarihli dilekçesiyle rapor gibi karar verilmesini istemiştir. 27.06.2001 tarihli 2.ek raporda da limanda uzun süre bekleme nedeniyle oluşan giderler düşülerek sonuçta 3.950.404.84 DM alacak hesaplanmıştır. Davacı taraf itiraz etmemiş; davalı vekili itiraz etmiştir.
Mahkeme 10.10.2001 tarihli kararıyla 2.ek rapora dayanarak alacağı 3.950.404.84 DM olarak belirlemekle birlikte taleple bağlı kalarak 2.000.000 DM maddi tazminatın dava tarihinden tahsil tarihine kadar T.C.Merkez Bankasının Alman Markına uyguladığı 1 yıllık mevduat faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar vermiştir. Hükmü davalı vekili temyiz etmiş; davacı vekili temyiz etmemiştir.
(Bu arada; Davacı Noell GmbH şirketi tarafından, Ankara 26.Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan, davacı şirket lehine, 3.950.404,84 DM alacaklı olduğuna kanaat getirilen bilirkişi raporuna dayanılarak, Ankara 26.Asliye Hukuk Mahkemesince hükmedilen 2.000.000 DM tutar çıkartılarak, bakiye kalan 1.950.404,84 DM tutar için Beyoğlu 4. İcra Müdürlüğünün 2001/30838 sayılı dosyası ile ilamsız takipte bulunulmuştur. Yapılan ilamsız takibe karşı davalı/idarece 09.01.2002 tarihinde borca ve yetkiye itiraz edilmiş; Davalı idarenin yetki itirazı kabul edilerek, bu defa Ankara 10.İcra Müdürlüğü
’nün 2002/2416 E. sayılı dosyasıyla ilamsız takibe devam edilmiş ve yine davalı/idarece 20.02.2002 tarihinde borca itiraz edilmiştir.)
Y.15.HD nin 06.03.2002 gün ve 2002/119-998 sayılı ilamıyla davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile <mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda avansın ödenmesi gereken tarih ile fiilen ödendiği tarihler arasında faiz getirisi olarak (703.128) DM alacak hesaplanmış ise de daha önce yanlar arasında yapılan fiyat ayarlamasında avansın geç ödenmesi yüzünden malzeme fiyatlarına gelen zamlar karşılanmış olup, bunun dışında bir zarar davacı tarafından ispatlanamadığından ayrıca avansın faiz getirisinden mahrum kalındığından bahisle alacağa katılması doğru olmamış, bu kalem istek yönünden davanın reddi gerektiğinden kararın bozulması uygun bulunmuştur.> Gerekçesiyle hüküm davalı yararına bozulmuş; her iki taraf ta karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır. Karar düzeltme talebi her iki taraf yönünden de Y.15.HD nin 03.07.2002 gün ve 2002/2699-3674 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
Taraflar bozmaya uyulmasını istemiş; davacı ayrıca bozmada geçen rakamın toplam alacak miktarından düşüldüğünde 3.247.276.84 DM olduğunu talepleri gibi karar verilmesini istemiş; mahkemece bozmaya uyulmuştur.
Mahkeme, 16.01.2003 gün ve 2002/640 esas -2003/20 karar sayılı kararıyla; alacağın 3.950.464.84 DM olarak hesaplandığını, ancak davacının ek dava açmadığını ifade ederek; 2.000.000 DM den bozmada geçen faiz getirisi alacak miktarı olan 703.128 DM düşülerek davanın kısmen kabulüne, karar vermiştir.
Bu kararın temyizi aşamasında eldeki itirazın iptali davası açılmış;
Eldeki dava sürerken de Özel Dairenin 19.06.2003 gün ve 2003/2224-3366 sayılı ilamıyla;
<Mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın şümulü dışında kalarak kesinlemiş olan cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün bulunmamasına ve özellikle faiz oranının %4,5 oranını aşmamak üzere değişik oranlarda uygulanacağının icra müdürlüğünce gözetileceğine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle> kısmi davadaki karar onanmıştır.
Davalı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Özel Dairenin 18.12.2003 gün ve 2003/4768-6094 sayılı ilamıyla diğer istekler reddedilmiş; mahkeme kararının vekalet ücretine ve KDV ye ilişkin kısımları düzeltilerek hüküm onanmıştır.
Davacı yanın faize ilişkin tavzih talebi de Y.15.HD nin 14.09.2005 gün ve 2005/793-4690 sayılı ilamıyla Alman Markına uygulanacak faiz oranının % 4,5 olarak belirlenmesine ilişkin ilk karar davacı yanca temyiz edilmediğinden davalı yararına gerçekleşen usulü kazanılmış haktan söz edilerek tavzih istemi reddedilmiştir.
Böylece eldeki dava devam ederken kısmi dava 18.12.2003 tarihinde kesinleşmiştir.
Eldeki davaya ilişkin gelişmeler şöyledir.
Takip alacaklısı Noell GmbH şirketi tarafından, eldeki itirazın iptali istemli dava,19.03.2003 tarihinde ve kısmi dava sonuçlanmadan açılmıştır.
Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesince 2003/281 E. sayılı dosyada yapılan yargılama sonucunda kısmi davada alınan bilirkişi raporlarını değerlendiren hukukçu bilirkişi asıl ve ek raporlarına dayanılarak, kısmi davadaki olgular da değerlendirilerek, dava kısmen kabul kısmen reddedilmiştir.
Hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş; davacı tarafın tüm temyiz itirazları, davalı tarafın da bozma ilamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmiş; Özel Dairece <
…Kısmi davada alınan bilirkişi raporunun daha sonra açılan ikinci davada hakimi bağlamayacağı, bilirkişi raporunun kesinlik kazanması ve kazanılmış hak teşkil etmesinin verildiği ilk dava için söz konusu olduğu, takdiri delillerden olan bilirkişi raporunun kısmi davada alacağın dava edilen miktar kadar olduğunun ispat edilmesinin yeterli olup, açılan ikinci davada konu edilen alacağın miktarının davacı tarafından kanıtlanması gerektiği, bu nedenle ilk davada alınan bilirkişi raporunun bu davadaki alacak miktarının da ispatı için yeterli sayılamayacağı, bu nedenle de mahkemece şimdiki davaya konu edilen alacak miktarı yönünden konusunda uzman bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği, eksik inceleme ile ve yeterli olmayan rapora göre karar verilmemiş olmasının doğru görülmediği> gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur.
Taraf vekillerinin karar düzeltme istemleri Özel Dairece reddedilmiştir.
Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü davalı vekili temyiz etmiş; davacı vekili hükmün onanmasını istemiştir.
Bozma ilamı ve direnme kararlarının kapsamına göre bu aşamada temyize konu edilen dava süresi, teminat, görev, taraf sıfatı, zamanaşımı, faiz konularında daha önce davalı yanın temyiz itirazları değerlendirilip reddedilmiş olmakla; uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Tüm açıklamalar ışığında konuyu ele aldığımızda; taraflar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup; yüklenici/davacı firma tarafından davalı/iş sahibi aleyhine açılan kısmi davada işyerinin geç teslimi nedeniyle işin gecikmesinden kaynaklanan zararın tazmini istenmiş; talep edilen kısmi alacağa hükmedilerek hüküm yargı denetiminden de geçerek kesinleşmiştir. Yüklenici firma kısmi davada alınan bilirkişi raporunda alacak miktarının talepten fazla hesaplanan kısmı için dava yerine icra takibi yolunu seçerek ilamsız takibe girişmiş; borçlu iş sahibi idarenin borca itirazı üzerine eldeki itirazın iptali istemli dava açılmıştır. Eldeki itirazın iptali konulu davada mahkeme kısmi davada alınan bilirkişi raporundaki saptamaları hükmüne dayanak almış; bu husus Özel Dairece bozmaya konu edilmiştir. Mahkeme ve bozma ilamı içeriklerine göre davalının diğer itirazları uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kısmi davada alınan rapor ve verilen kararın eldeki ek davaya etkisinin ne olacağı ve buna göre yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alınması, gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hemen burada, kısmi dava ve ek davaya etkisi üzerinde durulmalıdır.
Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması halinde önceden açılan davada kesinleşen ilamın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.
Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın redle sonuçlanması halinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı; kısmi dava kısmen kabul kısmen redle sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı; kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.
Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkum edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki, bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
Kısacası; ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda, mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup, mahkemeler ve Yargıtay
’ca doğrudan doğruya (res’en) göz önünde tutulmalıdır.
Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması halinde davalı birleştirme istememişse kısmi dava ile ek dava birleştirilemez.
Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü, kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm teşkil edecektir.
Açıklanan hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
’nun 15.02.1980 gün ve 1980/9-73 esas, 1980/186 karar sayılı; 02.06.1982 gün ve 1981/11-1130 esas, 1982/549 karar sayılı ve 09.11.1988 gün ve 1988/15-572 esas, 1988/898 sayılı kararlarında da açıkça vurgulanmıştır.
Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığı konusundaki uyuşmazlığa gelince;
Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.
Nitekim, somut olayda da; davacı tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahatı açıklanan kısmi dava taleple bağlı kalınarak sonuçlanmış; böylece davaya dayanak alınan hukuki ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da kesinleşen bu hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağında kuşku bulunmamaktadır.
Mahkemece ilk davada taleple bağlı kalınarak hükmedilen kısımdan arta kalan kısım için açılan ek davada ilk dava aşamasında kesinleşen bu olgular kararın tespit bölümü yönünden kesin hüküm oluştururken, karara dayanak alınan bilirkişi raporu da kesin delil haline gelecek midir?
Davalının sorumluluğunu tespit eden bu kesin hükmün içeriği, dosya safahatı ve özellikle hükmüne uyulan bozma ilamları ile kısmi davada verilen hükmü onayan daire kararının kesinleşen olguların inceleme konusu yapılamayacağı gerekçesi karşısında, kısmi davada hükme dayanak alınan bilirkişi raporundaki tespitler de gerek davacı gerek davalı yönünden kesinleşerek bağlayıcı hal almıştır.
Özellikle, davalı tarafın kısmi davada verilen son kararı temyizinde bilirkişi raporuna yönelik temyiz itirazları, daha önce hükmüne uyulan bozma ilamları içeriğine göre kesinleştiği ifade edilerek reddedilmiş, karar onanmış; böylece kesinleşen kısmi davada hükme esas alınan rapor davalı yönünden kesinleşmiştir. Davacı ise raporlara itiraz etmemekle burada ortaya konan tazminat miktarı ile kendisini bağlamıştır. Taraflar açısından kesinleşen bu hususların yeniden inceleme konusu yapılması hukuken olanaklı olmadığı gibi usuli kazanılmış haklara ilişilemeyeceği ilkesine de aykırıdır.
Zira, kısmi davada alınan raporlar yargısal denetimler sırasında değerlendirilmiş; sonra açılacak davada halledilecek bir yön bırakılmadan raporlarla ilgili ayrıntılı değerlendirmelerle bozma nedenleri ortaya konulmuş; bozma ilamına uyularak ve gerekleri yerine getirilerek oluşturulan mahkeme kararı da bu kesinleşme olgusu da ifade edilerek onanmıştır. Kısmi davadaki raporlara davalı itiraz etmiş; bu itirazlarını temyiz ve karar düzeltme isteklerine de konu etmiş ve bunlar Özel Dairece incelenerek sonuçta hükmüne uyulan ilamlar çerçevesinde ve alacağın tamamının miktarını da ortaya koyan ancak taleple bağlı kalarak verilen mahkemenin kabul kararı onanarak kesin halini almıştır. Kısmi dava için açıklanan şekilde oluşturulan mahkeme hükmü ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde toplam alacak miktarının da ortaya konulduğu ancak taleple bağlı kalınarak karar verildiği belirgindir. Bu durum davacı yan yönünden kazanılmış hak olmuştur. Kazanılmış hakkın ihlali söz konusu edilemez.
Görülmektedir ki, somut olayda, kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümü de açılan eldeki ek dava yönünden hem tarafları hem de mahkemeyi bağlayacak nitelikte kesin bir delil mahiyetini almış; yerel mahkemece salt hukukçu bilirkişinin raporu değil, kısmi davada kesinleşen bu rapor içeriği de dayanak alınarak hükme varılmıştır. Kazanılmış haklarda gözetilerek neticeye varılmıştır.
Yerel Mahkemenin kısmi davada tespit edilen olgularla kendisini bağlı kabul etmesi ve usulü kazanılmış hakların varlığı karşısında ayrıca taraflar açısından da bağlayıcı hale gelen kısmi davadaki rapor içeriğini ve raporda tespit edilen miktarı hükmüne dayanak alması yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulu
’nun onama kararı usul ve yasaya uygun olup, karar düzeltme istemleri açıklanan durumlar karşısında yerinde değildir.
Ayrıca 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
’nun 440. maddesinde sayılan karar düzeltme nedenleri somut olayda yer almamaktadır.
Açıklanan nedenlerle direnme kararını onayan Hukuk Genel Kurulu
’nun 18.04.2007 gün ve 2007/15-126 esas 2007/210 karar sayılı ilamı yerinde olup, karar düzeltme isteminin reddi gerektiği görüşünde olduğumdan çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. (¤¤)




Bu konuda dikkkat etmek gereken husus şudur.Kısmi davada alınan bilirkişi raporunun tespit bölümüne ilişkin kısmı her halukarda ek davada kesin delil oluşturmaktadır.Kesin delil olarak değerlendirilmeyecek bölümü ise tazminat hesaplamaları ile ilgilidir.
Bir olayın mevcudiyeti ile ilgili olarak kısmi davada yapılan tespit ek davada kesin delil olarak değerlendirilecektir.Lakin tespit edilen hususun maddi anlamdaki karşılığı ekdavada davacının ispatlaması şartıyla yeniden bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre hüküm kurulumasını gerektirmektedir.