Mesajı Okuyun
Old 25-10-2011, 22:37   #6
Favor

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

1.Hukuk Dairesi
Esas: 2008/11085
Karar: 2009/163
Karar Tarihi: 12.01.2009


TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI - VEKİLİN VEKİL EDENİN YARARINA VE İRADESİNE UYGUN HAREKET ETME ANCAK VEKİL EDENİ ZARARLANDINCI DAVRANIŞLARDAN KAÇINMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ALTINDA OLMASI

ÖZET: Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandıncı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil sorumlu olur.

(818 S. K. m. 390) (4721 S. K. m. 2, 3)

Dava: Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, dava dışı Ahmet'in kısıtlı Mehmet'in ayırtım gücü ortadan kalkmış iken gayrimenkul satışı için aldığı vekaletnameyle 561 parsel sayılı taşınmazı düşük bir bedelle davalı Mehmet S.'ye sattığını, ehliyetsiz kişilerce yapılmış tasarrufların geçersiz olduğunu belirterek, satış vekaletnamesinin ve satışın iptali ile dava konusu taşınmazın kısıtlı Mehmet adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacının kötü niyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, Mehmet'in vekaletname ve akit tarihi itibariyle fiil ehliyetine haiz olduğu ve davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi H.F.D.'nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

Karar: Dava, tapu iptal ve tescil isteğiyle açılmış olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden davacının ehliyetsizlik ve vekaletin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayandığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu'ndan alınan raporla vekaletin düzenlendiği 16.05.2003 ve satışın yapıldığı 06.06.2003 tarihinde davacının hukuki ehliyetinin bulunduğu belirlenmek suretiyle ehliyetsizliğe dayalı olarak açılan davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine.

Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; yukarıda da belirtildiği gibi, davacı vekaletin kötüye kullanıldığı hukuksal nedenine de dayanmıştır.

Bilindiği gibi, Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

Borçlar Kanunu'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2. maddesinde <vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir ...> hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandıncı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanun'un 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanun'un 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur.

Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış; daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler de göz önüne alınmak suretiyle tarafların tüm delillerinin toplanması ve vekaletin kötüye kullanılması iddiası ile ilgili olarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken bu hususta hiçbir inceleme yapılmaması doğru değildir.

Sonuç: Davacının, bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.01.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı