Mesajı Okuyun
Old 27-09-2011, 12:35   #24
avenginakbaba

 
Varsayılan

ulusal yayın yapan bir gazetenin, bir (köşe) yazarı, son zamanlarda, yetersiz hukuk bilgisi ve sadece kıyaslama yapmak yolu ile, avukatların üzerinin (üstünün) aranması gerektiğini, kendince gerekçeler sunarak köşesinde yazıyor ve son yazısında da (25 eylül 2011) bu linki, referans olarak verip, kendi haklılığını ispat etmeye çalışıyor.

yazının içeriğine girmeden evel, yazarın türk hukuk sitesi ile ilgili yanlışlarına değinelim. “soruyor orada avukat bir arkadaş sitenin uzmanlarına” burada mesleki sorunlar, sitenin uzmanlarına değil, diğer avukatlara sorulur ve onların görüşleri istenir. burası, sitede görev yapan, yada sitenin uzmanı olarak bilinmiş kişilerden görüş alma yeri değil, mesleki (hukuki) bir konuyu tartışmak için, diğer hukukçularla fikir alış verişi yapılan bir plat-formdur. ve gördüğüm kadarı ile “üst araması konusu” burada yeteri kadar “hukuki” anlamda tartışılmamış.

ikinci olarak, üsluba ilişkin bazı zaafları var söz konusu köşe yazarının “bi de bunların içinde onlarca adam tanıyorum ben, "milletvekili dokunulmazlığı kalksın" diyerek kendini paralayan!” bu cümleden anlıyoruz ki, yazar, eleştirmek ya da kendi fikrini sunmaktan ziyade bir meslek örgütü ile kişisel bir kavgaya girmiş durumda. “bunların içinde …… adam tanıyorum ben,…”

yine yukarıda, alıntı yaptığımız tümceye dönecek olur isek, az buçuk hukuk bilgisi olan herhangi bir kişinin milletvekili dokunulmazlığı ile üst aramasının çok farklı şeyler olduğunu anlayabileceğini tahmin ediyorum. "dokunulmazlığın", milletvekilinin, suçüstü durumu hariç, herhangi bir ceza yargılamasında, şüpheli konuma gelmesini engeller niteliktedir. ancak, “avukatın üstünün aranmaması” kurumunun ise avukatın kendisine ve yaptığı işe yasaca “duyulan güven ve saygı” ifadesidir.

birincisinde kişi, ceza yargılamasının sujesi olamazken, ikincisinde kişi, yargılamanın sujesi olan kişilerin hak ve menfaatlerini korurken bu korumandan dolayı da yasanın ve devletin kendisini korumasını beklemektedir. işte yasanın söz konusu maddesi de biraz da olsa bu güveni ve korumayı sağlamaya yöneliktir.

yine, danıştay saldırısına dönerek olayı örneklemek çok uç ve kötü bir örnektir. zira, danıştay saldırısını gerçekleştiren kişi, herhangi bir danıştay personeli olabileceği gibi herhangi bir hâkim veya savcı da olabilirdi. marjinal kişi ve gruplar toplumun her kesiminde mevcuttur. bu örnek, kötü bir örnektir. kötü bir dayanaktır. Herhangi bir kuvveti olmayan ve dinlenilmeyecek, delil niteliğinde olmayan bir durumdur.

ayrıca 25 eylül 2011 tarihli yazının başlığı, rencide edicidir. çünkü, bizler mesleğe başlayıp yemin ettikten sonra kulağımıza şu sözler fısıldanır. “görevimizi yaparken; kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. en kıdemsizin, en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. avukatlar köle kullanmadılar. fakat efendileri de olmadı.” ben söz konusu yazının içeriğinden ziyade başlığa takılmış durumdayım. çünkü yazının içeriği hukuk bilgisinden azami derecede yoksundur. başlığa takılmamın nedeni ise, kulağımıza fısıldanan molierac’dan (yukarıda) alıntılanan ve bizim için neredeyse bir yemin metni sıfatını taşıyan ve hiç kimseye tabi olmama ve efendi olmama ve köle kullanmama düsturuna karşı bir saldırı niteliğindedir.

sayın meslektaşlarım, “baronlar ve baronesler” deyimi ile mesleğinizin en büyük onuru kabul ettiğiniz tavrınıza karşı bir saldırı geliştirilmiştir.

ben kendi adıma bu saldırıyı kınıyorum.

engin akbaba