Mesajı Okuyun
Old 22-12-2006, 10:27   #19
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.özgür ekin
Olay Suat beyin aktardığının aynıdır.Ne eksik nede fazla.ayrıca takip 09.02.2006 günü açılmıştır.noter hariç herkes yaptıgı işlemin farkındadır.Çözüm bekliyorum lütfen..

Sayın Ekin,
Bu tür olaylarla sık sık karşılaşıyor olduk.Ekonomik çöküşle birlikte ahlaki çöküşünde bir yansıması bu kanımca..
Sorunun cevabı ise Borçlar kanunu genel hükümlerinde belirlenen vekilin sorumluluğuna göre cevaplandırılmalı diye düşünüyorum.
Vekil,vekalet görevini ifa ederken Borçlar kanunu 390 ve devamı maddelerinde belirlenen sorumluluklarını da yerine getirmek zorundadır.Bir anlamda kendisine asilden daha büyük sorumluluklar yüklenmiştir.Örneğin asilin gayrımenkulünü düşük değerle satma özgürlüğü varken vekilin bu eylemi gerçekleştirmesi halinde özen ve sadakat borcuna riayet etmemiş olur ve sorumluluktan kurtulamaz.Kurtulabilmesi için bu yönde talimat alındığı hususunda asilden alınmış yazılı belgeye ihtiyacı vardır.
Kanımca öncelikle müvekkilinizle aranızda gayet ayrıntılı bir sözleşme ve yetki belgesi düzenlemelisiniz.Çünkü olayınız gerçek yada değil,sonuç itibarıyla her türlü eylemi gerçekleştirdikten sonra başka bir avukata danışmaya ve açacağı davalarla ile yaptığı işlemlerden kurtulmaya çalışan bir müvekkil görüntüsü var karşınızda...
Olayın çözümü için karşınıza alacağınız muhataba göre değişen İki yol var.Bunlardan birincisi;Muhatap olarak avukatı karşınıza almak,
Yikarıda belirttiğim şekilde müvekkilinizle aranızda düzenleyeceğiniz yetki belgesinde vekaletin hile ile alındığı hususuna girillmeksizin avukatın vekillik görevine aykırı yaptığı işlemlerden dolayı uğranılan zararlar kendisinden talep edilecek. Savcılık şikayetleri,açılacak tazminat davaları hususunda yazılı yetki alın.Yarın bir gün aynı olayla karşılaşmamanız için yetki belgenizi ayrıntılı olarak almanızda fayda olacağını düşünüyorum.
Avukatın vekillik görevini kötüye kullanıp itiraz etmeksizin takibi kesinleştirmesi eyleminin suç teşkil etmesi bir yana müvekkilinizin zarara uğratıldığınızdan bahisle suç duyurusunda bulunun.(Dilekçe asıllarına onayladığı hususunda müvekkilinizin imzasını alın)
Ardından artık elinizde karşı taraf aleyhine hiç belge olmadığından ve vekilin yaptığı tüm işlemler asil üzerinde sonuç doğurduğundan tazminat davalarını vekile karşı yöneltin.Çünkü ne kadar kayıtsız şartsız vekaletname alınırsa alınsın kanunun açıkça emrettiği hususlara vekilin dikkat etmesi gerekiyor.(özen-sadakat-dikkat-görevin layıkı ile yapılması vs vs)

İkinci yol ise;
Takibin kötüniyetli olarak yapıldığı,vekaletnamenin hile ile alındığı,takibin vekille kötüniyetli olarak kesinleştirilip müvekkilinizin hata-hile-ikrah ile kötü duruma düşürüldüğü,takibin kendi bilgisi dışında kesinleştirildiği,bu arada ailesi ve kendisinin tehdite uğradığından işlemleri geri alamadığı,aracının haczedildiği ve zarara uğratıldığı korkutmanın hala devam etmesine rağmen artık kaybedecek fazla bir şeyi kalmadığı vsvs tazminat davaları ve yine suç duyurusuna bulunabilirsiniz.Borçlar kanunu hükümlerine göre hata-hile-ikrah tanıkla ispat edilebiliyor.Yazılı belgeye ihtiyacınız yok.
Ancak hata-hile-ikrah ta (BK genel hükümler) dikkat edilecek nokta bir ay ve sonuçta bir yıllık hak düşürücü süreler konusudur.
Çünkü hata ve hile yada ikrah ile yapılan işlemde,hile ve ikrahın kalktığı yada öğrenildiği tarihten itibaren bu hak düşürücü sürüler içinde işlemi iptal ettirmek hususunda talepte yada şikayette bulunulmaz ise artık bu iddialarla iptal davaları açmak mümkün değildir.Yargıtay,ikrahta endişenin ortadan kalktığı ve kendisini güven içinde hissettiği andan itibaren sürenin başladığını bildirmektedir
Yine dikkat edilmesi gereken bir başka husus "Kaybedecek hiç bir şeyi olmayan insanlara dikkat edilmesi gerektiğidir."
Saygılarımla

T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 1995/10929

K. 1995/11812

T. 26.12.1995

• TAZMİNAT DAVASI (Vekilin Davayı Geç Açması Nedeniyle Uğranılan Zarar )

• VEKİLİN ÖZEN BORCU ( İşin Başarılı Olması İçin Hayat Deneyimlerine ve İşlerin Normal Oluşuna Göre Gerekli Girişim ve Davranışlarda Bulunmasının Gerekmesi )

• AVUKATIN ÖZEN BORCUNU YERİNE GETİRMEMESİ ( Dava Süresini Korumak İçin Gerekli İşlemleri Yapmaması )

818/m.390


ÖZET :Vekilin işin başarılı olması için hayat deneyimlerine ve işlerin normal oluşuna göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyecek davranışlardan kaçınması basiretli hareket etmesi özen borcunun konusunu teşkil eder. Bir avukatın dava süresini korumak için başvurduğu yolun yeterli olmadığını kestiremeyip ihtiyatsızca hareket ederek süreyi kaçırması özen borcunun gereği gibi ifa edilmeyişine ilişkin bir olgu olarak kabul edilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Davacılar, ortak miras bırakanları Ali Değirmenci’nin kamulaştırma bedelinin artırılması davası açmak üzere davalı avukatı vekil atadığını oysa davalının gerekli özeni göstermeyip davayı geç açmak suretiyle reddine neden olduğunu öne sürerek 42.026.000 TL. giderimin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, miras bırakan tarafından vekaletnamenin 2.7.1991 günü verildiğini ve kamulaştırma evrakının aynı gün tebliğ edildiğinin söylendiğini gösterilen evrak üzerinde tebliğ tarihinin yazılı olmaması nedeniyle beyana itibar ederek dava açmak için daha uzunca bir süre bulunduğu düşüncesiyle önce delil tesbiti yaptırdığını daha sonra da davayı açtığını gerekli özeni gösterdiğini savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davalının kusuru bulunmadığı kabul edilmiş davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava hukuksal nitelikçe Vekilinn özen borcunun gereği gibi ifa edilmemesinden kaynaklanan giderim talebine ilişkindir.Vekil işin başarılı olması için hayat deneyimlerine ve işlerin normal oluşuna göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyecek davranışlardan kaçınması basiretli hareket etmesi özen borcunun konusunu teşkil eder. Bir avukatın dava süresini korumak için başvurduğu yolun yeterli olmadığını kestiremeyip ihtiyatsızca hareket ederek süreyi kaçırması özen borcunun gereği gibi ifa edilmeyişine ilişkin bir olgu olarak kabul edilmelidir. Nitekim avukatın görevi olayları mantıki şekilde değerlendirerek işin türü ve ağırlığına göre öngörülmesi gerekli bütün yönleri dikkate almaktır. Açıklanan hukuk kuralları ışığında olaya bakıldığında davalı avukatın vekaletnamenin verildiği günde kamulaştırma tebligatının tebliğ edildiğini bildirmesine inanarak hareket ettiği cevap dilekçesindeki savunmasından açıkça anlaşılmaktadır. Oysa davalı ihtiyatı ve temkinli hareket etmek mesleki bilgilerini de değerlendirerek davacıların miras bırakanlarının bu sözlerine güven duymadan araştırmaya başvurmadan ihtiyatsız bir şekilde vakit geçirmesi ve daha sonra sükutu hak süresini kaçırarak dava açması özen yükümlülüğüne aykırı bir davranıştır. Kaldı ki, davalının bu savunması yeterli ve yasal bir delille de kanıtlanamamıştır. Hal böyle olunca davalının kural olarak sorumluluğu kabul edilmeli dava vaktinde açılsa idi ne derece kazanılması olası bulunduğu saptanmalı delil ve karşı delilleri toplanmalı gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılmalı hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Mahkemece hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 26.12.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.

YARGITAY

4. CEZA DAİRESİ

E. 2001/2699

K. 2001/4707

T. 24.4.2001

• AVUKAT SANIĞIN GÖREVDE YETKİYİ KÖTÜYE KULLANMASI ( Sanığın Doğruluk ve Güvene Yakışmayacak Davranışlarda Bulunması )

• GÖREVDE YETKİYİ KÖTÜYE KULLANMA ( Avukat Olan Sanığın Doğruluk ve Güvene Yakışmayacak Davranışlarda Bulunması )

765/m.240/1

1136/m.34


ÖZET : Avukat olan sanığın, vekiledeni katılan tarafından borçlu kişiden tahsil etmesi için kendisine verilen iki adet bonoyu, karşı tarafın takas defini önlemek amacıyla hileli yola saparak 3. Kişiye ciro ettirip katılanı ciranta borçlusu durumuna sokarak aleyhine icra takibine geçip 1136 sayılı yasanın 34. Maddesinde öngörülen "... Doğruluk... Güvene" yakışmayacak davranışlarda bulunarak "görevde yetkiyi kötüye kullanma" suçunu işlemesi nedeniyle cezalandırılması gerekir.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak; avukat olan sanığın, katılan İhsan'ın borçlusu M.Salih'den alıp vekaleten tahsil etmesi için kendisine verdiği 56 Milyon TL. tutarındaki 2 adet bonoyu, anılan M.Salih'in de katılandan 62 milyon TL. değerinde bonoyla alacaklı olması karşısında, onun takas defiini ileri sürmesini önlemek amacıyla hileli ve muvazalı yola saparak üçüncü kişi Kemal'e ciro ettirip katılanı ciranta borçlusu durumuna sokarak aleyhine icra takibine geçip, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 34. maddesinde öngörülen "... doğruluk ... güvene" yakışmayacak davranışlarda bulunarak görevde yetkiyi kötüye kullandığı gözetilmeden, TCY.nın 240/1. maddesi uyarınca hükümlülüğü yerine müvekkiline sağladığı yarara ilişkin kanıtlarda gösterilip açıklanmadan, onun zarar görmesini önlediği gerekçesiyle beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılan İhsan'ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle ( HÜKMÜN BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24.4.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.