Mesajı Okuyun
Old 06-07-2011, 20:00   #2
ceren ünsal

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5483
K. 2005/6654
T. 1.6.2005
� SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ ( Tapu İptali ve Tescil - Kıyı Kenar Çizgisi İçinde Kaldığı Saptanan Bölümlerin Devletin Hüküm ve Tasarrufu Altındaki Yerlerden Olduğu Özel Mülkiyete Konu Olamayacağı Gözetilerek Sınırlandırma İle Yetinilmesinin Zorunlu Olduğu )
� TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Kıyı Kenar Çizgisinin Saptanması - Önceki Haritaların İrdelenmesi Raporlar Arasında Doğacak Çelişkilerin Bilimsel Verilere Göre Gerekçeleri Açıklanmak Suretiyle Giderilmesi Gereği )
� KIYI KENAR ÇİZGİSİNİN SAPTANMASI ( Önceki Haritaların İrdelenmesi Raporlar Arasında Doğacak Çelişkilerin Bilimsel Verilere Göre Gerekçeleri Açıklanmak Suretiyle Giderilmesi Gereği )
� DEVLETİN HÜKÜM VE TASARRUFU ALTINDAKİ YERLER ( Kıyı Kenar Çizgisi İçinde Kaldığı Saptanan Bölümler - Özel Mülkiyete Konu Olamayacağı ve Kamunun Yararı Bulunduğu Gözetilerek Sınırlandırma İle Yetinilmesinin Zorunlu Olduğu )
� MED-CEZİR ( GELGİT ) OLAYLARI ( Toprak Kaymaları Kıyı Gerilmeleri Üzerinde Durulması Kuyular ya da Gözlem Çukurları Açılarak Morfolojik Verilerle Birleştirilmesi Gerektiği - Kıyı Kenar Çizgisinin Saptanması )
2981/m.10/c
3194/m.18
3621/m.4,5,9

16.04.1972 gün 7/4 sayılı YİBK

ÖZET : Davacı, dava konusu yeri satış vaadi sözleşmesiyle satın aldığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Uyuşmazlığın kıyı kenar çizgisinin saptanmasından kaynaklandığı, ancak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin uygulamanın yeterli olmadığına değinilmiştir.

Denize inen dik ve yüksek kıyı yani falez ( yalıyar )ın üst sınırının belirlenmesinde deniz dalgalarının en fazla erişebileceği nokta, med-cezir ( gelgit ) olayları, toprak kaymaları, kıyı gerilmeleri üzerinde durulması, kuyular yada gözlem çukurları açılarak morfolojik verilerle birleştirilmesi, gerektiğinde topraktan numuneler alınarak laboratuarda incelenmesi, önceki haritaların irdelenmesi, raporlar arasında doğacak çelişkilerin bilimsel verilere göre gerekçeleri açıklanmak suretiyle giderilmesi, toplanan ve toplanacak tüm bilgiler değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi zorunludur.

Öte yandan, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı saptanan bölümlerin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu, özel mülkiyete konu olamayacağı ve kamunun yararı bulunduğu gözetilerek sınırlandırma ile yetinilmesi zorunludur.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı Mustafa, dava konusu 147 ada 1 nolu parselin geldi kaydı olan 24 nolu parseli, satış vaadi sözleşmesiyle satın aldığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.

Müdahil davacı Hazine ise, tapuda davalı adına kayıtlı çekişmeli taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürüp, tapunun iptali ile tescil harici bırakılmasını istemiştir.

Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar müdahil davacı Hazinenin temyizi üzerine Dairece " 3621 Sayılı Yasa gereğince kıyı kenar çizgisinin saptanması ve uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş,hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince araştırma yapılarak müdahil davacının davasının kısmen kabulü ile bilirkişi raporunda kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı belirtilen 3674 m2 lik kısmın iptali ile tescil harici bırakılmasına, 739 m2 lik kısmın ise davalı Nasibi Sakar adına tesciline karar verilmiştir.

Karar, müdahil davacı Hazine, davalı Duran Alpşar ve dahili davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi A.Sevil Çalıkoğlu'nun raporu okundu,düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Hükmüne uyulan Daire bozma kararında uyuşmazlığın kıyı kenar çizgisinin saptanmasından kaynaklandığı, ancak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin uygulamanın yeterli olmadığına değinilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyulduğu halde bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiş, dayanılan tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesi yeterli olmadığı gibi kıyı kenar çizgisinin saptanması yönünden yapılan uygulama, araştırma da yeterli görülmemiştir.

Hükmüne uyulan daire bozma kararında uyuşmazlığın kıyı kenar çizgisinin saptanmasından kaynaklandığı, ancak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin uygulamanın yeterli olmadığına değinilmiştir.

Mahkemece, bozmaya uyulduğu halde bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmediği gibi kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı saptanan bölümün dolgu yapılmak suretiyle belediye encümen kararı ile yola dönüştürüldüğü gerekçe gösterilerek bu hususta karar verilmesine yer olmadığı, biçiminde hüküm kurulmuştur.

Anayasa ve Kıyı kanununa göre kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdendir. Özel mülkiyete konu olamaz.

Somut olayda, davalı taraf Hazinenin temlikinden oluşan tapu kaydına dayanmıştır. Getirtilen sicil örneklerinde tapu kayıtlarının İmar Kanununun 18. maddesine göre imar uygulamasına tabi tutulduğu, ayrıca 2981 Sayılı Yasanın 10/c maddesine göre ikinci kez imar uygulaması yapıldığı, itiraz üzerine ikinci kez yapılan imar işlemlerinin idare mahkemesince iptal edildiği, ancak temyiz aşamasında bulunduğu dosyaya yansıyan bilgilerden anlaşılmaktadır.

Bu durumda, dayanılan tapu kaydının imar uygulamasına tabi tutulup tutulmadığı, imar uygulamasına tabi tutulmuş ise kesinleşip kesinleşmediği, kesinleşmiş ise imar sonucu oluşan en son çap kaydının getirtilerek zemine uygulanması, kıyı kenar çizgisi ile birlikte değerlendirilerek kapsamının belirlenmesi zorunludur.

Bilindiği üzere, son kez yürürlüğe giren 3621 Sayılı Kıyı Kanununun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış, anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında " kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna, ancak 3621 Sayılı Kıyı Kanununun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir.

Somut olayda, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede idarece 3621 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca kıyı kenar çizgisi tespitinin yapıldığı, ancak anılan tespite dayalı kıyı kenar çizgisinin, taraflar yönünden kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere bu tür durumlarda kıyı kenar çizgisinin Yasa ve Yönetmelik hükümleri gözetilerek ve 16.04.1972 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde açıklanan hususlar dikkate alınarak mahkemece saptanması zorunludur. Ancak, idarece belirlenip kesinleşmemiş olan kıyı kenar çizgisinin, çekişmenin çözümü bakımından takdiri delil olarak değerlendirilip, göz önünde bulundurulması gerekir.

Öte yandan, bilirkişilerce zeminde belirlenen kıyı kenar çizgisinin de yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Bilirkişilerce, düzenlenen rapor,kıyı kenar çizgisinin tespiti yönünden de yeterli gerekçeleri içermemektedir.

3621 Sayılı Kıyı Kanununun 4. ve bu Kanuna göre çıkarılan Yönetmeliğin aynı maddelerinde kıyı kenar çizgisinin tanımı yapılmıştır. Buna göre kıyı kenar çizgisi "deniz, tabii ve suni göl ve akarsuların alçak-basık kıyı özelliği gösteren kesimlerinde kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu, kumsal ve kıyı kumlarından oluşan kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırı; dar-yüksek kıyı özelliği gösteren kesimlerinde ise, şev ya da falezin üst sınırıdır".

Yukarıda değinildiği gibi kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinde yasal mevzuatın dikkate alınacağı kuşkusuzdur. Bunun için, önce tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile kadastro sırasında konan nirengi,poligan ve röper noktalarından,bunlar yoksa hem paftada hem arazide mevcut sabit noktalardan yararlanılarak takometrik aletlerle, kadastral yöntemlere uygun olarak çap kaydının araziye uygulanması, zemindeki parsel sınırının saptanması, sonra kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, iptali istenen bölümün kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Çekişme konusu taşınmazın kısmen de olsa dar yüksek kıyı niteliğinde olduğunun anlaşılması halinde bu nitelikli kıyılarda şev yada falez durumu gözetilerek kıyı kenar çizgisinin bilimsel ve teknik verilere göre belirlenmesi büyük ölçüde önem arz etmektedir.

Özellikle, denize inen dik ve yüksek kıyı yani falez ( yalıyar )ın üst sınırının belirlenmesinde deniz dalgalarının en fazla erişebileceği nokta, med-cezir ( gelgit ) olayları, toprak kaymaları, kıyı gerilmeleri üzerinde durulması, kuyular yada gözlem çukurları açılarak morfolojik verilerle birleştirilmesi,gerektiğinde topraktan numuneler alınarak laboratuaarda incelenmesi,yukarda açıklandığı gibi önceki haritaların irdelenmesi, raporlar arasında doğacak çelişkilerin bilimsel verilere göre gerekçeleri açıklanmak suretiyle giderilmesi, toplanan ve toplanacak tüm bilgiler değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi zorunludur.

Öte yandan, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı saptanan bölümlerin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu, özel mülkiyete konu olamayacağı ve kamunun yararı bulunduğu gözetilerek sınırlandırma ile yetinilmesi zorunludur.

Bu itibarla yukarıda açıklanan ilkelerin ışığı altında ve değinilen yasa hükümlerine göre bir uygulama, inceleme ve soruşturma yapıldığından söz edilemez.

Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler gözetilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken taşınmazın niteliği değiştirildiğinden söz edilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ : Tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.