Mesajı Okuyun
Old 13-06-2011, 13:30   #6
Av.Ali KAYA

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 1985/9359
K. 1985/241
T. 22.1.1985
• EL KOYMA ( ZABT ) İŞLEMİNDEN DOĞAN ZARARIN TAZMİNİ
• DEVLETİN HAKSIZ EL KOYMA ( ZABT ) İŞLEMİN DE SORUMLULUĞU
818/m.41
DAVA VE KARAR : Davacı, kendisine ait iş yerinde bulunan elektronik cihazlara kaçak mal diye el konulduğunu: ancak bunların kaçak olmadığını ve ceza mahkemesinde beraat ettiğini bu nedenle 1.000.000 lira maddi ve 2.000.000 lira manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, davacının mallarına kasten el konulmadığını ve ceza mahkemesinde beraat etmenin tazminat isteğini haklı gösteremiyeceğini kabul ederek davanın reddine karar verilmiştir.

1- Bir eşya üzerinde, izni olmamasına rağmen, malikinin tasarruf yetkisinin kaldırılması işlemine ( el koyma ) ceza yargılamasında da ihtiyaç duyulabilir. Bu hususta Ceza Muhakemeleri Kanununda ( m.86-103 ) ve özel kanunlarda ( 1918 S.K. m. 23 ) düzenlemeler yapılmıştır.

Ceza yargılamasında el koyma ( zabıt ) ya son kararın doğru verilebilmesi yahut hükmün ( özellikle zoralım ) yerine getirilmemesinin yakın tehlike yarattığı durumlar için getirilmiştir. Bu nedenle diğer hukuk dallarında ki ( medeni hukuk-icra iflas hukuku ) el koymalarla ( ihtiyati tedbir-ihtiyati haciz ceza hukukundaki el koyma arasında nitelik bakımından fark yoktur. Asıl olan amacı ne olursa olsun, eşya üzerinde malikin tasarruf yetkisinin kaldırılmış olmasıdır. Farklı düzenlemeler ortak niteliği değiştirmez ( Kunter Ceza Muhakemesi Hukuku 1978 sh. 519-520 ).

Hukuk Usulü Kanununa göre ( m. 110 ) verilen ihtiyati tedbir kararlarından doğan sorumluluk, kusursuz-objektif bir sorumluluktur; bu görüş bu gün Türk Hukuku'nda oy birliği ile kabul edilmektedir. Bir ihtiyati tedbir kararının dava sonunda verilen kararla haksız olduğu ( hukuka aykırı ) ortaya çıktığı takdirde; bu yolda işlem yaptıran, kusuru olmasa dahi zarardan sorumlu tutulmaktadır. Burada sorun, ceza koğuşturması veya yargılaması sırasında tedbir olarak el konulan mallardan dolayı kişilerin uğradıkları zararlardan Devlet'in sorumluluğunun ne olacağıdır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 110. maddesinde sorumlulukla ilgili olarak açık bir hüküm bulunmasına karşın; cezada açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, bu yolda açık bir hüküm bulunmaması Devlet'in sorumlu olamıyacağı anlamına gelmez. Nitekim 5917 sayılı Kanun da açık hüküm bulunmamasına rağmen, usulün 110. maddesi gözetilerek kusursuz sorumluluk kabul edilmektedir. Ceza da el koyma ( zabıt ) işleminin niteliği, Hukuk Usulündeki ihtiyati tedbir kararından farklı olmadığına göre; Buradada en azından kıyasen kusursuz sorumluluk kuralının uygulanması hatalı olmaz. Devlet, el koyma işlemini muhtelif nedenlerle ( doğru karar verme-zor alım hükmünün yerine getirilmesi ) benimsendiğine göre koşullar ( hukuka aykırılık-illiyet bağızarar ) gerçekleştiği takdirde sorumlu olmalıdır. Nitekim dairemiz uygulamasında bu yoldan kaynaklanan zarardan devletin sorumluluğunu sürekli kabul etmektedir.

Kuşkusuz el koyma işlemi ( yapıldığı anda ) hukuka uygun olabilir; ne varki, ceza mahkemesinde suçun unsurları gerçekleşmediğinden beraet ve el konulanın iade edilmesi halinde; el koymanın haksızlığı yani eylemin hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Çünkü el koyma işleminin haksızlığı veya haklılığı sonuçta esasla birlikte verilen hükümle anlaşılır. Bir eylemin yapıldığı anda hukuka uygun olması, bu uygunluğun sürekli olacağını gerektirmez. Olayımızda olduğu gibi özel durumlarda ilk önce hukuka uygun olan işlem veya eylem sonradan hukuka aykırı hale gelebilir.

Davacı, ceza mahkemesinde, eşyaların kaçak olmadığı ve bunların 2546 sayılı Kanunun 6. maddesine göre beyan edilip vergisi verilen mallardan olduğu anlaşıldığından beraet etmiştir. O halde el koymanın hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir.

O halde mahkemenin, çok açık olmamakla beraber hukuka aykırılığı kabul etmeyen yargısı ve sorumluluğu değerlendirme şekli hatalı olmuştur; maddi tazminat hususunda diğer unsurlar ( illiyet bağı-zarar ) araştırılmak ve sonucuna göre hüküm kurulmak üzere karar bozulmalıdır.

2- Davacı, kendisinin haksız yere iş yerinden eşyaları da alınarak karakola götürüldüğünü ve sonra da ceza mahkemesinde beraet ettiğini ileri sürerek manevi tazminat da istemiştir. Bilindiği gibi manevi tazminatın unsurları Borçlar Kanununun 49. maddesinde belirlenmiştir. Burada aranılan ağır kusur yalnız kasti davranışlarla sınırlı değildir; kusurun bir çeşidi olan ihmal de ( ağır olmak koşuluyla ) kusur kavramı içindedir.

Mahkeme, olayın manevi tazminata etkili olan gerçekleşme biçimini ve manevi tazminatın unsurlarını da tartışmadan bu isteği de reddetmiştir. Hüküm bu nedenle de usul ve yasaya aykırıdır.

Mahkemece yapılacak iş, olayın gerçekleşme biçimini ve özellikle davacının bu mallar hakkında maliyeye 2546 sayılı kanuna göre beyanname vermiş olduğunu ( araştırılması için gerekli bilgilerle ) beyan etmiş olmasını ve kaçakçılık mevzuatını-idari işlemin niteliği-birlikte değerlendirerek sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Burada devletin sorumluluğunu idari işlemin yok sayılması gerektiği hallerde sınırlı olduğu da unutulmamalıdır.

3- Dava devlet aleyhine açılmıştır. Bu nedenle görev hususu da tartışılmalıdır.

Devletin zabıta makamlarının adli bir görev nedeniyle yaptığı işlemlerin bir bölümü idari değil tamamen adli niteliktedir. El konulma yargı hakkına dahil bir işlemdir. Çünkü bu el koyma sonunda malın zor alımına veya iadesine karar verecek makam, mahkemelerdir. Bu nedenle Devlet'in her ne sebeple olursa olsun, ceza koğuşturması sırasında el koyduğu mallardan doğan zararlara karşı sorumluluğu adli yargı yerinde tartışılmalıdır. Bu, el koymaya yargılamanın her safhasında ceza mahkemesinin karar verebileceğinin ve iade edildiği takdirde mülkiyete haksız el koyma olgusunun gerçekleşmesinin doğal sonucudur.

SONUÇ : Diğer taraftan, davacı idarenin koğuşturma sırasında hukuka aykırı olarak hareket ettiğini öne sürerek adli yargı yerinde manevi tazminat istemesi; ancak, idari eylemin ( karakola götürülmesi vs. ) haksız eylem niteliğinde ( fiili yol ) olmasına bağlıdır. Davacı, buna dayanarak dava açtığına göre, bu isteğin inceleme yeride adli yargıdır.

yarx