Mesajı Okuyun
Old 17-12-2006, 17:35   #29
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Armağan Konyalı
F TİPLERİNDE DİSİPLİN UYGULAMALARI başlığı altında verilen haber yönetimin başarısızlığı ve haksızlığı hakkındadır. Bu uygulamaların F tipi ile ilgisi bulunmayıp, her tip cezaevinde yapılabilir.

Bence kamuoyuna F tipi cezaevlerinin sakıncası anlatılmalıdır. Ben hala bilmiyorum.

Saygılarımla

Sayın Av.Armağan Konyalı sizin bir uygulayıcı olarak sorunu bilmediğinizi sanmıyorum. Ancak F tipi cezaevleri hakkında hukukçuların dahi bilgisinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. En azından bilgi verme fırsatını sağlamış oldunuz. Teşekkür ederim. Kısa bir sürede yaptığım araştırmalarla aşağıdaki bilgilere ulaştım.Hala bilgi yetersizdir diyen üye olursa, daha fazla ayrıntı verebilirim.

Saygılarımla


F TİPLERİ

Devlet 1992 yılında 17 cezaevi için 60 milyon dolarlık bir yatırım planladı ve 2000 yılında açılması planlanan 11 adet F-tipi cezaevinin yapımına başlandı.

Koğuş sistemini ortadan kaldırarak hücre sistemini getiren F-tipi cezaevleri, bir ve üç kişilik hücrelerden oluşuyordu. Bu yeni cezaevlerine öncelikle siyasi mahkûmlar taşınacaktı. Hücre sistemi, devlet tarafından terörle mücadelede yeni bir adım olarak değerlendiriliyordu. Tam bir denetim sağlamak üzere tutuklu ve hükümlüler arasındaki her türlü ilişkiyi istenildiği anda kesmeye olanak sağlayan hücre sistemi ve yüksek güvenlikli F tipi cezaevlerinin, şimdiye dek yaşanan her türlü bozukluğu ortadan kaldıracağı düşünülüyordu.

Ancak, başta mahkûmlar olmak üzere onların aileleri, sivil toplum örgütleri ve insan hakları savunucuları, F tipi cezaevlerine karşı çıktılar. Yeni sistemin küçük grup veya tecrit izolasyonuna yol açacağına dair endişelerin bugün ne kadar yerinde olduğu ortada. Çünkü dokuz yıl boyunca kamuoyuna hiçbir bilgi verilmeden yürütülen F tipi cezaevleri projesinin hukuksal temelleri, 1991 yılında yürürlüğe konan 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası'nın (TMY) 16. maddesine dayanıyordu.

Madde 16: "Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanların cezalan, tek kişilik veya üç kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz kurumlarında infaz edilir.

Bu kurumlarda açık görüş yaptırılmaz. Hükümlülerin birbirleriyle irtibatına ve diğer hükümlülerle haberleşmesine engel olunur.

Bu kurumlarda cezasının en az üçte birini iyi halle geçiren hükümlüler diğer kapalı infaz kurumlarına nakledilebilirler.

Bu Kanun kapsamına giren suçlardan tutuklananlar da birinci fıkrada gösterilen şekilde inşa edilmiş tutukevlerinde muhafaza edilirler. İkinci fıkra hükümleri tutuklular hakkında da uygulanır."


Sivil toplum örgütleri ve insan hakları savunucularının da çabaları sonucu, geçici kabulü yapılan üç cezaevinden biri olan Sincan F-tipi Cezaevi, Adalet Bakanlığı'nın izni ile 28 Temmuz 2000 tarihinde İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Mazlum Der temsilcileri tarafından incelendi. İncelemenin ardından yapılan açıklamalarda "Hücre kapılarının dışında birer sürgü olduğu ve havalandırmaya çıkışın tümüyle cezaevi yönetiminin kontrolünde olduğu, tek kişilik odaların tecrit odası niteliğinde olduğu ve mahkûmların nasıl yönetileceği, hangi haklara sahip bulunduğunu düzenleyen hukuksal bir metnin olmadığı" belirtildi.

Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Barolar Birliği başta olmak üzere birçok kitle ve meslek örgütü hazırladıkları raporlarda "yüksek güvenlikli cezaevi" olarak tasarlanan F-tipi cezaevlerinin sosyal izolasyon ve duyusal yalıtım koşullarına sahip olduğunu ve bu nedenle iddia edilenlerin aksine insan onuruyla bağdaşmayan çağdışı bir nitelik taşıdığını belirttiler.

http://birgun.net/bolum-57

Eski Cumhuriyet Savcısı, Av.Necati Özdemir'in Hukukcu.com'da yayınlanan makalesinden bir alıntı(Altçizgi ve kalınlaştırma yazar tarafından yapılmıştır):

Alıntı:
Kesin olarak biliyor ve iddia ediyorum. F Tipi Cezaevleri birkaç kişinin kendi dünya görüşü ve ideolojik anlayışlarına göre geliştirdikleri bir yapılanma modelidir. Hiçbir ilmi çalışma yapılmamıştır.

F Tipi Cezaevleri özellikle, muhalif düşünce sahiplerinin susturulması için tecrit edilecekleri yapılar olarak hazırlanmaktadır. ‘’Köle birey’’ anlayışını kafalarından atamamış, özgür-kişilikli birey anlayışına tahammülü olmayan bir zihniyetin ürünüdür.

Tarih sayfaları arasında bu sahneleri birçok kez görebiliyoruz. Ortaçağdaki kale zindanlarında tek başına ya da iki-üç kişi olarak çürümeye terk edilen mahkumlarla, günümüzde modern F Tipi hücrelerde barındırılacaklar, arasında fark yoktur. Bedensel işkencenin, psikolojik işkenceye dönüştürülmesi gibi küçük nüanslar farklı olabilir. Kaldı ki; bedensel işkencenin de olmayacağını kimse garanti edemez.

Bu noktada ben F Tipi Cezaevlerine hangi mahkumların konulacağı ile ilgili değilim. Temel karşı çıkış noktam F Tipi Cezaevi modeli anlayışıdır. Dayatmalarla, baskı ile hiçbir netice alınamayacağını en iyi bizim insanımız ortaya koymuştur. Bu yanlıştan da dönülecektir. Üzüntüm, yaşanabileceği sinyalleri veren toplumsal acılardır. Buna gerek yoktur. Cezaevlerindeki insanlar her ne olursa olsun insandır, bizim insanımızdır. Yok etmek yerine, bir gün yeniden bir arada huzur içinde yaşayabileceğimiz anlayış, tedbir ve yapılanmalar düşünülmelidir.


Çok inanarak ve uygulamanın içinden gelen biri olarak söylüyorum: Hapishanelerde mevcut işleyiş ve yönetim noktasında bu utanç verici durumdan kurtulmak çok kolaydır: Hapishanelerde görev yapan personel ve mahpuslara, uygar, insani ve hukuki yaklaşım ve yaşam biçimi sunmaktır.

Şurası unutulmamalıdır ki; daha önce olduğu gibi bundan sonrada suç, ceza, cezanın infazı, bir toplum gerçekliği olarak devam edecektir. Bu sebeple sorunun çözümünde, sadece hapishanelerin mimarı yapısı ya da fiziki şartları ve ya davranış biçimi değiştirilmek sureti ile çözüm elde etmek mümkün değildir. Ceza infazı ve infaz şekilleri, içinde bir çok farklı bilimlerin çalışma alanlarının bir arada bulunması gereken bir yaşam biçimi olmalıdır.

Konuya bir bilimadamı olan Prof.Dr.Toktamış Ateş ise şöyle yaklaşmış:

Alıntı:
F tipi cezaevleri

En büyük şairlerimizden Orhan Veli, bir şiirinde yalnızlığı şu mısralarla değerlendirir:
"Bilmezler yalnız yaşamayanlar,/ Nasıl korku verir sessizlik insana; / İnsan nasıl konuşur kendisiyle: / Nasıl koşar aynalara, / Bir cana hasret, / Bilmezler..." Gerçekten, kimi zaman yaşamın ve yaşadığımız kentin gürültüsü içinde özlediğimiz ve kimi tatillerde, çok uzaklara kaçarak aradığımız "yalnızlık"; kimi zaman, aklın alamayacağı bir işkence haline gelir. Bizde kimi terör ve anarşi suçlularına uygulanan " F tipi cezaevi" uygulaması, işte bunu yaşatıyor. Ünlü Çin işkencesini hep duymuşuzdur. İşkence yapılarak konuşturulmak istenen kişi, bir iskemleye bağlanarak damlayan bir suyun altına oturtulurmuş. Ve başına düzenli aralıklarla su damlatılırmış. Başlangıçta insanın umursamayacağı bir şey gibi görünen bu işlem; bir süre sonra, rahatsız etmeye başlarmış. Ve sonunda öyle bir noktaya gelinirmiş ki; insanın başına düşen her damla, çok ağır bir nesne gibi hissedilmeye başlanırmış. Ve söylendiğine göre, işkence uygulanan kişi, "çözülürmüş" ve istenen her konuda "bülbül gibi" konuşmaya başlarmış. Korkarım "F tipi cezaevleri", benzer bir beklentiyle oluşturuldu ya da uygulama işi bu noktaya getirdi.
***
Ftipi cezaevlerindeki durumun, belki de uygulamanın sonucu olmasını temenni ediyorum. Çünkü bu uygulamayı başlatan eski Adalet Bakanımız Sayın Hikmet Sami Türk, değer verdiğim bir meslektaşım ve arkadaşımdır. Zaten bu uygulamanın başlangıcında bizleri cezaevlerine götürerek, nasıl bir uygulama yapılacağını da anlatmıştı, fakat gerçekleşen uygulamalar, beklendiği gibi ya da Sayın Türk'ün beklediği gibi olmadı. O dönemde, hapishanelerin "dışarıyı yönettiği" gibisinden bir anlayış, ya da bir inanç vardı. İçerdeki mahkûmların, dışarıdaki olayları düzenledikleri ve planladıkları düşünülüyordu. Bu düşünce dışında, hapishane koğuşlarındaki arkadaşlık ve dayanışma nedeniyle, hapishanelerin çok da moral bozucu yerler olmadığı düşünülüyordu. Ve bu düşünce, (kimilerinin) beklentilerine ters düşüyordu. Sayın Hikmet Sami Türk de, böylesi bir düşünce içindeydi. Ve "Hapishaneler geçici bir süre kalınacak lüks oteller değildir", derken bu düşüncesini dile getiriyordu. Fakat tanıdığım kadarıyla Sayın Türk'ün, bugünkü durumdan hoşnut olduğunu hiç sanmıyorum.
***
Günümüzde F tipi cezaevleri uygulaması, tam bir işkenceye dönüşmüştür. Burada üzerinde durulması gereken birkaç husus vardır. 1) İşkence, bir insanlık suçudur. Dünya üzerinde hiçbir demokratik devlet, bu suça ortak olmaz. Resmi amaç bu olmasa bile, uygulamalar bu cezaevlerini işkenceye çevirmiştir. 2) Suçu ne olursa olsun ve ne türden olursa olsun, bir zanlının yargılanmasının belli bir prosedürü vardır ve cezasını yargıç verir. ("Bağımsız yargı", falan gibisinden, doğruluğuna pek inanmadığım sözcükleri kullanmıyorum). F tipi uygulamasında, ikinci bir ceza verilmiş gibi olmaktadır. Zira mahkûmlar genellikle (odaların geniş olmasına karşın), tek kişi olarak tutulmakta ve havalandırma sırasında bile, başka mahkûmlarla konuşması engellenmektedir. Böylece mahkûm, psikolojik olarak çökertilmektedir. 3) Yasalarımızda, bir mahkûmun hangi disiplinsizlik durumlarında hücre cezası alacağını yazar. Fakat F tipi uygulaması, bizatihi hücre cezasıdır. 4) F tipi cezaevleri, insanları yalnızlığa mahkûm ettiğinden, sonunda hasta etmektedir. Sürekli yalnız kalan kişi, konuşma ve düşünmeyi karıştırmaktadır. Düşünürken, farkında olmadan konuşmakta; konuşurken, cümlesini yarım kesip düşünmektedir. Tam bir psikolojik çöküş... ***
Ftipi cezaevlerindeki mahkûmlar ve dışarıdaki yakınları, yıllardan beri bu uygulamalarla mücadele ediyorlar. Ve insanın en güçlü silahı olan, canlarını ortaya koyuyor ve "açlık grevine" gidiyorlar. Bu mücadelede, şimdiye dek 122 kişi canını verdi. Söylendiğine göre, 600'ün üzerinde fiziki ve psikolojik sakat varmış. Ve şimdi de bir avukat, Behiç Aşçı, açlık greviyle ölüme yatmış durumda.

Bunlara ilgisiz kalamayız, kalmamalıyız... Bu direnişe katılanların düşünce ve beklentilerine katılmayabilirsiniz. Fakat bu tür uygulamalar, ülkemize yakışmıyor. Adalet ve adil bir devlet, herkese gereklidir... Ben adil bir devlette yaşamak istiyorum.


http://www.bugun.com.tr/haberler/171206/p26770y132.asp