Mesajı Okuyun
Old 28-05-2011, 17:25   #2
serkan karaoğlu

 
Varsayılan

1-ilamın kesinleşmeden icraya konması mümkündür. gayrimenkule ve buna müteallik ayni hakka, aile ve şahsın hukukuna ilişkin kararlar kesinleşmeden icraya konulamaz.

2-Usul kuralları gereği hakim, yargılamayı bitirerek kısa kararını vermesiyle işten elini çekmiş olur ve karar Yargıtay'ca bozulmadıkça hakim davayı yeniden ele alarak göremez. Ne var ki bizatihi bu kısa karar, hiçbir taraf yararına usuli kazanılmış hak doğurmaz. Eğer usuli kazanılmış hak doğsaydı bu karara Yargıtay dahi dokunamazdı. Zira, usuli kazanılmış hak yerel mahkemeleri bağladığı gibi Yargıtay'ı da bağlar. Kararlara karşı usuli kazanılmış hak ancak tarafların temyiz yoluna başvurmaları ile doğabilir. Bütün bu sebeplerle kısa kararla gerekçeli kararın çelişik olması mutlak bir bozma sebebidir ve bozmadan sonra hakimin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişikliği kaldırmak kaydıyla vicdani kanaatine göre karar verebilir.
(10.04.1992 tarih 7/4 sayılı İBK)

3-Dava konusu borcun likit (belirlenebilir) olması gerekmektedir. (Örneğin dava bir haksız fiile dayanıyor olsaydı belirlenebilir nitelikte olmadığından hakim icra inkar tazminatına hükmetmeyecekti.)
İcra inkar tazminatı diye belirtmesine gerek olmadığı kanısındayım, çünkü vakıaları anlatmak taraflara, nitelendirmek hakime düşer.Tazminat isteğinden bahsetmesi yeterli olacaktır.