Mesajı Okuyun
Old 12-12-2006, 16:43   #2
Viyola

 
Varsayılan

İleri derecede hasta iki adam aynı hastane odasındaydılar.
Adamlardan birinin her öğleden sonra 1 saatliğine oturmasına izin veriliyordu, ciğerlerindeki suyun süzülmesi için.
Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. Diğer hasta ise hep
sırtüstü yatmak zorundaydı.
Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eşlerini, ailelerini,
evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri
anlatırlardı birbirlerine.

Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin
verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini
anlatarak geçiriyordu. Diğer hasta hep bir sonraki günü iple
çekmeye başladı, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı
dinlemek için.

Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu.
Ördekler ve kuğular gölde yüzerken çocuklar model bot’larını
suda yüzdürüyorlardı. Genç aşıklar, gökkuşağının tüm
renklerindeki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı.
Ulu ağaçlar etrafı süslüyor,uzaktan şehrin silueti görünebiliyordu.

Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla
anlatırken, odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve
bu muhteşem manzarayı hayalinde canlandırırdı.

Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte
olan bir şenlik alayını tarif etti. Diğer adam bando seslerini
duyamasa bile hayalinde canlandırabiliyordu, pencere kenarındaki
adamın tasviriyle.

Günler ve haftalar geçti. Bir sabah banyo yaptırmak için
su getiren gündüzcü hemşire pencere kenarında yatan hastanın
cansız bedeniyle karşılaştı: uykusunda, huzur içinde ölmüştü.
Hüzünlendi, hastane görevlilerini cesedi dışarı taşımaları için
çağırdı.

Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir getirmez, diğer hasta
pencerenin kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup
olamayacağını sordu.
Hemşire memnuniyetle isteğini yerine getirdi, hastanın rahat
olduğundan emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı.
Hasta yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine
yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağından
doğruldu.

Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini
yaşayabilecekti. Pencereden dışarı bakabilmek için yavaşça
dönmeye zorladı kendisini.
Pencere, boş bir duvara bakıyordu.

Adam hemşireye, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında
görünen harika şeylerden bahsetmesine sebep olan şeyin ne
olabileceğini sordu.
Hemşirenin cevabı, ölen adamın kör olduğu ve pencerenin önündeki
duvarı görmediğiydi. “Sanırım seni cesaretlendirmek istedi” dedi.

Diğer insanları mutlu etmek çok büyük mutluluk getirir,
kendi durumunuz ne olursa olsun. Paylaşılan dertler yarısı kadar
üzüntü verir, paylaşılan mutluluklar ise iki katı artar.

Kendinizi zengin hissetmek istiyorsanız, sahip olduğunuz ve
paranın satın alamayacağı her şeyi sayın.


Yaşadığımız her bir gün bize bir hediyedir.
Hayata iyi bakın.