Mesajı Okuyun
Old 08-02-2011, 17:20   #1
mntopcu

 
Varsayılan Film Gibi Olay-Başkasının Yerine Hapis-Tazminat

Arkadaşlar, benzerine ancak filmlerde-gazetelerde rastladığım bir olay nedeniyle baro tarafından görevlendirildim, tazminat davası açtım, ancak mahkemece görevsizlik kararı verildi. Bu konuda fikrinizi almak istiyorum.

Önce olayı anlatayım -isimler gerçek değildir-:

"Çatı ustası olduğunu iddia eden kimliği meçhul bir şahıs Ahmet ismini kullanarak çatı işi için bir bina sahibi ile 1.000 TL karşılığında anlaşır, kiremit getirmek üzere gider, az sonra bir kamyonet kiremitle gelip kiremitleri indirtir. Bina sahibinden 500 TL peşinat almış olan şahıs işe başlamadan ve kiremitçinin parasını vermeden bir anda ortadan kaybolur. Parasını alamayan kiremitçi de mallarını alır gider. Dolandırıldığını anlayan bina sahibi Ahmet (!) isimli şahsı savcılığa şikayet eder. Ancak şahsın soyadı dahi bilinmediği için haliyle ciddi bir işlem yapılamaz.

İki ay kadar sonra bina sahibi aynı şahsı sokakta görüp (X) polisine ihbar eder. Polis şahsı karakola alır, üzerinden kimlik çıkmayan şahıs adının Hasan Çelik, baba adının Mustafa olduğunu, 1960 Ankara doğumlu olduğunu sözlü olarak beyan eder (kimlik bilgileri kendisinin değil ama gerçek bir kişiye ait). Ayrıca ‘kaçmadım, oğlum hastaydı, acil olarak ayrılmam gerekti’ şeklinde mazeret göstererek şikayet konusu olayı ikrar eder ve sahte bir ikamet adresi verir. Polis, kimlik ve ikamet bilgilerini doğrulamaya gerek duymadan sırf şahsın sözlü beyanına itibar ederek gerçek Hasan Çelik'in nüfus ve sabıka kaydını çıkartır, ifadelerle birlikte dosyayı savcılığa gönderir. Savcılık da başka hiçbir işleme gerek görmeden polisten gelen evrak doğrultusunda Hasan Çelik aleyhine (X) Ceza Mahkemesinde dolandırıcılıktan dava açar. Verilen adres sahte olduğu için yargılama safhasında Hasan Çelik bulunup ifadesi alınamaz, hakkında yakalama kararı çıkartılır.

Aradan 8-10 ay geçtikten sonra bizim meçhul şahsımız (Y) ilinde bir yol kontrolüne rastlar, üzerinde kimlik bulunmadığından jandarmaya yine kendini Hasan Çelik olarak tanıtır. Jandarma, bilgisayar sorgusunda yakalama kararını görünce şahsı gözaltına alıp ifade için (Y) Ceza Mahkemesine götürür. Şahıs daha önce (X) polisine verdiği ifadeyi burada da tekrarlar, mahkeme ifadesini alıp şahsı serbest bırakır, ifade evrakını (X) mahkemesine gönderir. (X) Ceza Mahkemesi de artık sanığın(!) ifadesi alındığı için davayı bitirir, sanığa 1 yıl hapis ve 1.000 TL para cezası verir. Karar temyiz edilmeksizin kesinleşir.

Karar kesinleşip infaza verilince Bursa'da yaşayan gerçek Hasan Çelik'in MERNİS-AKS kayıtları üzerinden adresi tespit edilir ve polis tarafından alınarak infaz için cezaevine gönderilir. Ne olduğunu anlamadan kendisini cezaevinde bulan Hasan ısrarlı biçimde olayla ve davayla ilgisi olmadığını belirtse de uzun süre kimseye derdini anlatamaz. Eşinin de her gün adliye koridorlarını aşındırması sonucu nihayet ilgili savcının dikkatini çekmeyi başarır, yargılamanın yenilenmesi için girişimler başlatılır ve Hasan 27 gün sonra cezaevinden salıverilir. Fotoğraflar, imza incelemeleri vs. derken sonunda gerçek anlaşılarak (X) Mahkemesince ceza kararı iptal edilir, Hasan Çelik beraat eder.

Maddi durumu yetersiz olan Hasan Çelik uğradığı maddi-manevi zararın tazmini için dava açma düşüncesiyle baroya müracaat eder. Baro beni görevlendirir."


Bildiğiniz üzere CMK kapsamındaki haksız tutuklama hallerinde CMK. m.141 uygulanır ve tazminat davası ACM’de açılır. Ancak CMK. m.141 “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” hususunu düzenlemekte olup gördüğünüz gibi bizim olayımızda CMK kapsamında bir tutuklama veya koruma tedbiri yok. Bu nedenle olayın CMK.m.141 kapsamına girmeyeceğini düşündüm/düşünüyorum.

Bana göre ortada; adli makamların silsile halindeki hataları sonucu hiç ilgisi olmayan üçüncü bir şahsın hüküm giymesi ve infaz için cezaevine konulması gerçeği vardır. İdarenin haksız fiili sözkonusudur, olay “adli kolluk ve adli yargı makamlarının ihmali sonucunda verilen zarar” olarak değerlendirilmelidir. Zira olayda gerek adli kolluk kuvvetlerinin gerekse diğer adli makamların zincirleme şekilde ağır ihmali ve kusuru mevcuttur. (X) Polis Merkezi, (X) C.Savcılığı, (X) Ceza Mahkemesi, (Y) Jandarma Komutanlığı ve (Y) Ceza Mahkemesi’nin zincirleme ihmali bulunmaktadır. Şahsın kimliği hakkında şüphe duyulmasını gerektirecek en az üç husus bariz biçimde ortada iken, yani;
1) Şahıs dolandırıcılıkla suçlanmaktadır,
2) Olay günü Ahmet adını kullanmış; ancak poliste, jandarmada ve mahkemede Hasan olduğunu iddia etmiştir,
3) Her iki yakalanışında şahsın üzerinde kimlik tespitine yarar hiçbir belge bulunamamıştır,
tüm bunlara rağmen tahkikat ve yargılama safhalarında hiçbir kimlik doğrulama işlemi (örn. yakınlarına haber verilip belgelerinin istenmesi, güvenilir bir tanık beyanına veya muhtar, aza, semt polisi gibi yetkili bir mercie başvurulması vs.) yapılmayıp sadece şüphelinin beyanına itibar edilmesi, dolandırıcılıkla suçlanan şahsın sırf sözüne güvenilmesi anlaşılır gibi değildir. Bu durum emniyetin, jandarmanın ve diğer adli makamların özensiz, dikkatsiz, umursamaz tavrının bir sonucudur. Bu bakımdan konu haksız fiil (BK.) hükümleri çerçevesinde ele alınmalıdır.

Ben bu düşüncelerle idare aleyhine (İçişleri B. ve Adalet B. ) idare mahkemesinde tam yargı davası açılması gerektiği sonucuna vardım.

Ancak emsal karar ararken “Adli yargı yerinin yargısal işlemlerinden dolayı uğranılan zararların tazmini yine adli yargıda çözümlenir. Adli hata sonucu haksız yere hapis yattığı ileri sürülerek açılan tazminat davasında, talebe esas olan işlemi yapan mahkemenin dahil olduğu adli yargının görevli olduğunun kabulü zorunludur.” şeklinde özetlenebilecek Uyuşmazlık Mahkemesi kararı (2004/33-42 E.-K.) bulunca davamı Asliye Hukuk Mahkemesinde açtım. Ne var ki mahkeme konuyu CMK. 141 kapsamında değerlendirdi, ACM’nin görevli olduğu kanaatiyle görevsizlik kararı verdi. Temyiz edeceğim, henüz gerekçeli karar tebliğ edilmedi.

Size de ilginç geleceğini düşündüğüm için paylaşma gereği duydum. Ben olayı ve gerekçelerimi yukarıda özetlemeye çalıştım. Görüşlerinizi bekliyorum.