Mesajı Okuyun
Old 31-01-2011, 15:02   #3
Av. Hamza

 
Varsayılan

Yargıtay'ın bu konuda vermiş olduğu kararlar ektedir. Hatta benim bir davamda da yargıtay 10 yıllık süre geçtiğinden dolayı bozdu. bu kararı da göndermek isterdim ama taratamadım.
T.C.
YARGITAY
5. HUKUK DAİRESİ

E. 2009/7583
K. 2009/10094
T. 25.6.2009

Taraflar arasındaki kamulaştırılarak sicilden yol olarak terkin edilen taşınmazın kadastro tespiti sırasında davalı adına tespit edildiği ve bu tespitin kesinleşmesi suretiyle tapuya tescil edildiğinden, davalı adına oluşan tapu kaydının iptali ile yol olarak terkini davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri yönünden verilen dilekçeler ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, kamulaştırılarak sicilden yol olarak terkin edilen taşınmazın kadastro tespiti sırasında davalı adına tespit edildiği ve bu tespitin kesinleşmesi suretiyle tapuya tescil edildiğinden, davalı adına oluşan tapu kaydının iptali ile yol olarak terkini istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Yapılan incelemede; davalının dava konusu taşınmaza 16.11.1974 tarihinde kadastro tespitinin kesinleşmesiyle malik olduğu anlaşılmaktadır.

Dosyada bulunan delil ve belgelere göre, davacı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Davalı vekilinin temyizine gelince;

14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin 3. fıkrasına "taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır... yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" hükmü ilave edilmiştir.

Bu nedenle kadastro tespit tutanağının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gözetilerek, açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK'nın 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), davalıdan peşin alınan temyize başvurma harcının Hazine'ye irad kaydedilmesine ve temyiz harcının istenildiğinde iadesine, 25.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
20. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/9195
K. 2009/11531
T. 8.7.2009

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı Orman Yönetimi, Evcili Köyü 193 ada 22 parsel sayılı 1380 m2 yüzölçümündeki taşınmazın yörede yapılan ve 16.11.1982 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığını belirterek tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Mahkemece, 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Yasanın 12. maddesi gereğince 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili istemine ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 16.11.1982 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu ile 1991 yılında yapılan ve 13.06.1991 tarihinde kesinleşen arazi kadastrosu bulunmaktadır.

Mahkemece, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesi gereğince 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin gerekçesi dosya kapsamına uygun olmamakla birlikte karar sonucu itibariyle doğrudur. Çünkü; dava konusu taşınmaz, orman kadastro tutanaklarına göre kesinleşen orman kadastrosunun sınırları dışında kalmaktadır. Dava konusu taşınmaz, 1982 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalmış olsa idi orman kadastrosu daha önce yapılıp kesinleştiğinden ve taşınmaz orman kadastro sınırları içinde olacağından, arazi kadastro ekiplerinin bu durumu göz önünde bulundurmadan, hata ile ikinci kere kadastrosunu yapıp yolsuz olarak sicil oluşturacaklarından, 766 Sayılı Yasanın 46/2 ve 3402 sayılı Yasanın 22/1. maddeleri gereğince ikinci kadastronun yolsuz ( TMY.nın 1025. md. ) ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve TMY.'nın 1026. ( EMY. 934. - İsviçre 976 ) maddesi gereğince sicil hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edilebilecek ve bu halde 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağı da bulunmayacaktı. Ne var ki; somut olayda, dava konusu taşınmaz orman kadastro sınırlarının dışında kalmaktadır.

SONUÇ : Mahkemece bu gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, karar sonuç olarak doğru olduğundan hükmün bu gerekçelerle ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, 08.07.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/2219
K. 2009/4031
T. 1.4.2009

Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, davalılar adına kayıtlı olan çekişme konusu taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, kaydın iptali ile tescil harici bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalılardan bir kısmı, çekişmeli taşınmazla bir ilgilerinin olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, çekişmeli yerin keşfen belirlenen kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, bir kısım davalılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Berna Dizdaroğulları Koç’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp, düşünüldü:

Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve sicilin kütükten terkini isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazın kadastro tesbitinin 05.10.1972’ de yapıldığı, 17.01.1974 tarihinde kesinleştiği ve davanın 12.08.1986 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Her ne kadar nizalı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak ( Anayasanın 43. 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince ) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.02.2009 tarihinde kabul edilip, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” ve 3. maddesi ile eklenen geçici 8. maddesinin “bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlülük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır” şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tesbitinin kesinleştiği tarih olan 17.01.1974 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.

Bilindiği üzere, hak düşürücü süre olumsuz dava şartlarından olup, kamu düzeni ile ilgilidir. Mahkemece, davanın her aşamasında res’en gözetilmesi gerekli bir kuraldır.

Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

SONUÇ : Davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.04.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.