Mesajı Okuyun
Old 05-01-2011, 10:06   #3
detay82

 
Varsayılan

Avukatlara karşı, çoğu zaman, dizilerde, mahkemelerde, kalemlerde, yasalarda... asimetrik psikolojik harekat, adli mobbing uygulanmaktadır. Değersiz göstermeye çalışılmaktadır.

Çünkü bir avukat çağlardan bu yana, güçlünün, devletin, zenginin, aristokratın önünde, arkasında ya da yanında olmamıştır.
Sürekli bağımsızlık ateşinin güçlü yanması için binbir zorluklara katlanmıştır. Bu nedenle sözde hukuk devletlerinde avukatlara karşı özde yıldırma harekatı sözde saygı gösterilir.

Hukuk devleti olmanın anlamı, en başta, yürütme organının yargı organı tarafından denetlenmesidir. Ancak sözde hukuk devletlerinde YÜRÜTMENİN! kolayca işlemesi için önünde hiç bir hukuki engelin bulunmaması özellikle temel hak ve özgürlüklerin, yasalardan kaynaklanan diğer hakların önlerinde durmaması gerekir. Burada da bu görev AVUKATALARA düştüğünden direkt hedefe konulan meslek de avukatlar olmaktadır.

Sayın meslektaşımız Fahrettin Kayhan ın 15 Kasım 2010 tarihinde kaleme aldığı "AVUKATLIK KİMLİĞİ VE AVUKATIN YARGI SİSTEMİ İÇİNDEKİ YERİ" isimli makalesinin konuyla ilgili olan kısmından alıntı;


"Ülkemizde bir avukatın olgunluğu, mesleğin tabiatının gereği olan “karşı duruşu” ile değil; mesleğin mahiyetiyle asla bağdaşmayacak bir duruş olan “esas duruşu”yla ölçülür olmuştur.
Avukatın değersizleştirilmesi; giderek avukatların meslek kurallarına uygun davranışlarının azalmasına, mesleki geleneklerin kurulamamasına, hukuka güveninin yok olmasına; vatandaşların hukuksal uyuşmazlıkların mafyöz yöntemlerle çözümüne yönelmesine ya da halk arasında “avukat tutma hakim tut” sloganıyla özetlenen yasadışı arayışlara yönelmesine; yargının yolsuzluklarla daha sık anılır hale gelmesine neden olmuştur.

Peki, gündelik hukuk yaşamında avukatlık kimliğini değersizleştirmeye yönelik uygulamalar nelerdir? Bu konudaki yirmi yıllık gözlemlerimizle saptadığımız bazı değersizleştirme yöntemlerine kısaca değinmek istiyoruz. Bundan sonra da avukatın, avukatlık ruhsatıyla teslim edilmeyen kimliğine ne gibi destekler aradığına bir bakalım.

B. Avukatlık Kimliğini Değersizleştirme Yöntemleri

1) Avukat sayısının arttırılması ve eğitim kalitesinin düşürülmesi
Avukatlık mesleğine giriş, hukuk diplomalarıyla girebileceğiniz diğer mesleklere göre en kolay olanıdır. Bu nedenle, ülkemizde hukuk fakültelerinin sayısındaki hızlı artıştan en çok etkilenen meslek avukatlık mesleği olmuştur. Hiçbir mesleğe sınavla alınma yadırganmaz ve tartışılmazken avukatlık sınavı, her defasında Anayasaya aykırı bulunmuş ve iptal edilmiştir.
Avukat olabilmek için zorunlu olan bir yıllık stajın avukatı ne kadar mesleğe hazırladığı tartışmalıdır. Staj eğitimi, çarpık adalet sistemine uyum sağlama ve hukuksuzluğu olağan karşılama ve kanıksama aşaması gibidir. “Yasa böyle diyor, ama ne yazık ki uygulama bu” anlayışının öğrenildiği ve bu şizofrenik anlayışla yaşamayı kanıksama süreci olmuştur staj uygulamaları.
Avukat enflasyonu ve hukuk eğitimi ve staj eğitiminin yetersizlikleri avukatlık mesleğinin değersizleştirilmesinde temel yöntemlerden biridir.

2) Avukatın ajandasına hükmetme
Avukatın çalışma yeri yazıhanesi ve adliyelerdir. Ne var ki adliyeler; Türkiye avukatlık tarihi boyunca hiçbir zaman avukatın asli çalışma alanı olarak görülmemiştir. Duruşma salonlarının, kalemlerin, icra dairelerinin mekan tasarımında ve kullanımında o mekanın aynı zamanda avukatın çalışma alanı olduğu düşünülmemiştir. Son zamanlarda bu konuda olumlu gelişmeler olsa bile, bu eski yaklaşımın hala sürdüğünü görmek mümkündür. Adliyedeki mekanlar ve bu mekanların kullanım biçimi; avukatları iğreti gören bir anlayışla düzenlenmiştir.
Avukatların özgürce mesleklerini icra ettikleri yerler; ne duruşma salonları ne de kalemlerdir. Avukatlara adliyede bırakılan asıl alan, koridorlardır. Avukatın mesaisinin önemli bir bölümü duruşma salonunun kapısında duruşma beklemekle geçmektedir. Hakimlerin iş çokluğu ile gerekçelendirilen bu yerleşik uygulamanın sadece iş çokluğu ile açıklanması mümkün değildir. Bu uygulama, işin çok az olduğu küçük adliyelerde dahi bu böyledir. Bu yargının diğer unsurlarının, avukata ve yurttaşa bakış açısının ve saygı derecesinin açık bir yansımasıdır.
Bunun en isabetli ölçeği ilk duruşmanın alınış saatidir. Bazı mahkemeler düzenli olarak 09.00’a ilk duruşma saatini koymasına karşın, düzenli olarak duruşmaları 09.30’da başlatmaktadır. Bu uygulamanın keyfilikten başka bir açıklaması yoktur.09.00 ila 09.30 arasına koyduğu 5-10 duruşmanın alınış saati ise 10.00-11.00 arası olmaktadır. Buna karşılık nadiren zamanında alınan duruşmada ise avukatın yetişememesi halinde, tolerans gösterilmeyebilmektedir.

3) Hukukçuların hukuka karşı direnişi ve Devlet avukatlığı
İnsan haklarına ilişkin uluslar üstü ve uluslararası metinleri bir yandan süratle kabul eden ve mevzuata buna uygun değişiklikler yapan Devlet organları, diğer yandan bu metinleri uygulanmasına direnmenin veya bunları etkisizleştirmenin yöntemlerini de geliştirmektedir. Bugün, uygulamacılarda AB müktesebatı çerçevesinde kabul edilen hukuk normlarının uygulanmasına çok ciddi fiili bir direniş söz konusudur.
Yargılamadaki kalitesiz ve adaletsiz uygulamaları meşrulaştıran ideolojik kılıf ne yazık ki “ulusalcılık” veya “milliyetçilik” olmaktadır. Bu husus artık, açıkça ifade edilir olmuştur. Hak aramayı, hukukun doğru uygulanmasını, insan haklarına riayet edilmesini, ayrımcılık yapılmamasını talep etmeyi, evrensel hukuk değerlerini savunmayı “vatan hainliği” olarak niteleyen hukukçu (avukatlar dahil) sayısı az değildir. Pozitif bir hukuk kuralına dayanan “Doğrudan ve çapraz sorgu” talebinde bulunmak Amerikan hayranlığı, Avrupa insan hakları sözleşmesine dayanmak, vatanını sevmemek; soruşturma dosyasından fotokopi istemek suça iştirak gibi değerlendirilebilmektedir.
Avukatlık mesleğinin değersizleştirmenin sayısız örneğini ceza yargılamasında da gözlemlemek mümkündür. Ceza Muhakemesi Kanunu değişikliğiyle getirilen düzenlemeler, “CMK avukatlığı” ile ilgili yapılan düzenlemelerle etkisizleştirilmiştir.
Bu düzenlemelerle müdafilik artık serbest meslek alanından çıkarılıp, adeta devlet avukatlığı alanına dahil edilmiştir. Devlet avukatlığı, totaliter ve otoriter rejimlerde görünen bir uygulamadır.
Müdafiye dosya inceletmeme veya avukatın sinir sistemini harap edene kadar bu konuda direnme, müdafnin yapılan soruşturmayı meşrulaştıracak ve tutanaklara hukuksal geçerlik sağlayacak kadar asgari düzeyde soruşturma aşamasına katılımını sağlama, muhakeme kanunlarında tanınan hakların fiilen kısıtlanması veya buna direnenlere sayısız türlü türlü fiili engeller çıkarma, sözlü yargılama esasına dayalı ceza muhakemesinin fiilen yazılı hale dönüştürülmesi, duruşmaların aleni gizlilik diyebileceğimiz, dinleyenlerin dava konusunda hiçbir fikir sahibi olamayacağı tarzda ve muhakeme kurallarına aykırı bir şekilde yürütülmesi, doğal yargıç ilkesinin artık hemen hiç uygulanmaması gibi hususlar eklendiğinde avukatlık mesleğini icra etmek insanüstü bir sinir sistemine sahip olmayı gerektiren bir işe dönüştürülmüştür.
Bu olumsuzluklara, uzun süren yargılamalarda CMK sistemi içinde zorunlu müdafiliğin düşük ücretlerle yaptırılması, zorunlu müdafilik avukatlık ücretlerinin geç ödenmesi, avukat sayısının artmasıyla artan rekabet karşısında serbest avukatların da bu ücretlerle dava üstlenmeye mecbur kalması zaten etkin olmayan müdafiliği iyice etkisizleştirmiş ve değersizleştirmiştir.
Birçok Baroda, 1990’lı yıllardan sonra “Avukat Hakları Merkezi” nin kurulması, hak arama görevi yapan avukatların, yargı organlarının avukat hak ve yetkilerine yönelik ihlal ve tecavüzlerine müdahale etmek üzere 7x24 çalışan merkez kurmak zorunda kalmaları, demokratik oluğu söylenen bir ülke için trajik bir durum ve avukatlık kimliğine kamu gücü kullananlar tarafından yapılan taarruzların yoğunluğunun çok açık göstergesi ve itirafıdır. Normal işleyen, avukat kimliğinin yargı organları tarafından tanındığı bir adli atmosferde böyle bir merkez kurulması kimsenin aklına gelmez.

4) Adli Mobbing (yıldırma)
Avukata yönelik adli mobbing, avukatın görevini gereği gibi yapmasının hukuka ve ahlaka aykırı yöntemlerle fiilen engellenmesine yönelik her türlü psikolojik saldırılardır. Gözlemlerimizle tespit edebildiğimiz saldırı türlerinin bir kısmını sıralayalım;
a) Duruşmalarda ve duruşma dışında hakim-savcı-avukat ilişkilerinde avukat ilişkilerinde avukata yönelik olarak olumsuz, küçük düşürücü, yıldırıcı, taciz edici, kontrol edici, alaycı iletişim biçiminin tercih edilmesi ve utandırma eylemleri;
b) Duruşmada veya duruşma dışı ilişkilerde, alenen avukatın mesleki yeterliliğinin tartışılması veya ima edilmesi;
c) İlişkilerde göz teması kurmama, avukatın tutarsız gösterilmesi, görmezden gelinmesi, muhakeme hukukundan kaynaklanan yetkilerinin fiilen kullandırılmaması;
d) Duruşmada alenen bir hukuk kuralını açıkça ve ısrarla inkar ederek avukatın çok iyi bildiği bir konuda kuşkuya düşürülmesi;
e) Avukatı müvekkili ile özdeşleştirme;
f) Söyleneni tutanağa geçmeme veya ısrar halinde eksik geçme;
g) Duruşmada avukatın sözünü kesme, dinlememe ve ısrar halinde söyleneni kale almadığını beden diliyle ifade etme;
h) Aleni-gizli yargılama (izleyenin duruşmada ne olup bittiğini anlayamayacağı tarzda duruşma icrası)
i) Yargılamayı savsama, ayrıntıya boğma, konuyu yüzeysel alma;
j) Tartışma ve hak arama halinde konuyla ilgili olmayan yaptırım, örtülü şantaj, dışlama, takdir hakkının suistimali (özellikle tedbir, tespit vs. gibi acele işlerde ve ceza işlerinde);
k) Keyfi muamele ve muhakeme kurallarını uygulamamakta direnme
l) Kılık kıyafetle ilgili taciz;
m) Müvekkille görüşmesini engelleme, sınırlandırma, çok yorucu, yıpratıcı ve bıktırıcı prosedürlere bağlama; özellikle polis merkezleri, ceza tutukevleri gibi avukatın yalnız olduğu ortamlarda birden fazla görevli tarafından adli mobbing daha etkili uygulanabilmektedir.
n) Gerekçesiz ve özensiz karar;
o) Duruşma salonu ve kalemde çalışma alanını kısıtlama;
p) Ceza işlerinde soruşturma evrakını inceletmeme, eksik inceletme, sistematik fiili engeller çıkarma;
q) Örnek ve fotokopi taleplerinde zorluk çıkartma;
r) Duruşma tutanağı vermeme;
s) Duruşma salonunda avukatın hukuka aykırı olmayan davranışlarına müdahale
t) Avukatı hukuka aykırı davranmaya tahrik;
u) Yok sayma;

Meslektaşlar düzenli olarak maruz kaldıkları bu psikolojik saldırılar karşısında çoğu kez yalnız kalmakta ya da bu saldırılar diğer meslektaşları tarafından dahi önemsenmemektedir. Bu mobbing uygulamaları, kimliğini tanımama, mahkeme girişlerinde zorluk çıkarma, hukuksuz üst ve büro aramaları, yasadışı dinleme ve işkence gibi daha kaba şekillerde ortaya çıkabilmektedir.
Adli mobbing, siyasi davalarda olduğu kadar ve hatta ondan daha sık siyasi olmayan veya popüler olmayan davaları takip eden avukatlar maruz kalmaktadır. Çünkü bu tür davalara basının ve kamuoyunun ilgisi azdır. Avukat, siyasi davaların aksine bu davalarda yalnızdır. Zira siyasi davalar toplumda kutsanırken, siyasi olmayan davalar küçümsenmekte ve hatta davanın türüne göre avukat müvekkilleriyle özdeşleştirilerek aşağılanabilmektedir. Basının dikkatle takip ettiği bir davada adli mobbing uygulaması, diğer davalarda olduğu kadar kolay değildir.
Bu ortam içinde mesleğini icra etmeye çalışan her avukat 5 ila 10 yıl içinde adli mobbingin sonuçlarını mesleki ve özel hayatında görmeye başlamaktadır. Zira mobbing yıkıcı etkisini; sürekli, çoklu ve sistemli bir biçimde ve zamana yaygın biçimde yapılması halinde doğurmaktadır. Sonuç, çoğu kez mesleğinden nefret etme, mesleki tükenme (tedavisi gereken ciddi bir meslek hastalığıdır), meslek kurallarını umursamama, hukuki duyarlıklarını yitirme, adaletsizliği içselleştirme ve kanıksama, avukatlık reflekslerini yitirme ve çeşitli derecelerde psikolojik ve bedensel rahatsızlıklara maruz kalma, meslek değiştirme olarak ortaya çıkmaktadır. Bu husustaki tespitlerimiz bizim kişisel gözlemlerimize dayanmaktadır. Meslek kuruluşlarının, bu konuda bilimsel çalışmalar yaptırması ve araştırma sonuçlarını kamuoyuyla paylaşması beklenir. "


Saygılarımla.