Mesajı Okuyun
Old 30-11-2010, 12:06   #3
kilit27

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tangela
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/3457
K. 2001/7134
T. 3.7.2001
DAVA : Davacı Abdullah tarafından, davalılar T.C. Ziraat Bankası Şubesi aleyhine 18.5.1999 gününde verilen dilekçe ile davalının talebi üzerine yapılan haksız haciz ve muhafaza işlemi nedeniyle maddi ve manevi tazminatın istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 6.6.2000 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

KARAR : Dava, haksız icra takibi ve haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki bilgi, belge ve açıklamalar itibariyle davacının davalı bankadan ipotek karşılığı kredi kullandığı, bu kredi borcu nedeniyle davalının davacı borçlu aleyhine hem ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip hemde ilamsız takip yaptığı anlaşılmaktadır. İlamsız takip dosyasının incelenmesinde borçlu olan davacının ödeme emrine karşı süresinde mal beyanında bulunduğu ve ayrıca yine süresinde şikayet yolu ile ödeme emrinin ve icra takibinin iptali için İcra Tetkik Merciine başvurduğu, İcra Tetkik Merciinin 15/7/1998 tarihli kararı ile mükerrer olarak yapıldığı belirtilen ilamsız icra takibinin davacı yönünden iptaline ve şikayetin kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtayca 28/12/1998 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı bu davada ilamsız icra takibine ilişkin olarak otomobilinin haciz ve muhafaza işlemine tabii tutulması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemektedir.

Haksız icra takibi ve haksız haciz yapılması işlemleri sorumluluk hukuku ilke ve kuralları gereğince haksız eylem niteliğin de olup, maddi ve manevi tazminatı gerektirdiği kabul edilmektedir. Haksız haczin, takibin kişilik hakkına saldırı oluşturduğu da belirgindir. Somut olayda davacı hakkındaki ilamsız icra takibinin icra tetkik merciince iptal edilmiş olması bu icra takibinin haksız yapıldığını göstermektedir. Otomobilin haczi işlemi ise 19/3/1999 tarihinde yani icra takibinin iptaline ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra davalı tarafından talep edilmiş ve davacıya ait otomobilin 6/5/1999 tarihinde muhafaza altına alınarak takibin iptal edilmiş olduğunun anlaşılması üzerine 7/5/1999 tarihinde davacıya teslimine karar verilmiş olduğundan icra takibinin iptalinden sonraki aşamada haciz yapılmış olması itibariyle bu haciz işleminin de haksız olduğu kabul edilmelidir. Açıklanan şu durum karşısında hem icra takibinin hem de haciz işleminin haksız olması gözetilerek davacının maddi tazminata ilişkin istemi yönünden gerekli inceleme yapılmak suretiyle davalının maddi ve manevi tazminat ile sorumluluğuna karar verilmesi gerekmektedir. Takibin iptaline ilişkin icra tetkik mercii kararının onanmasına dair Yargıtay İlamının hernekadar taraflara tebliğ edilmediği anlaşılmakta ise de icra tetkik merciinin 15/7/1998 tarihli takibin iptaline ilişkin kararının taraflara haciz işleminden önce tebliğ edilmiş olmakla davalının takibin iptaline ilişkin mercii kararını bilerek haciz işlemi yaptığının anlaşılması karşısında yerel mahkemenin red gerekçesi uygun görülmemiştir. Şu durum karşısında yukarıda açıklandığı üzere davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 3.7.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 1986/4270
K. 1986/5265
T. 1.7.1986

- MANEVİ TAZMİNAT ( Haksız İhtiyati Haciz Dolayısıyla )
- İHTİYATİ HACİZ ( Haksız Olması Halinde Manevi Tazminat İstenebilmesi )
- HAKSIZ İHTİYATİ HACİZ ( Manevi Tazminat İstenebilmesi )
2004/m.97
818/m.49

ÖZET : İhtiyati haciz bilerek veya ağır kusurlu olarak, dayanağı olan olay yanlış biçimde mahkemeye gösterilir ise hak kötüye kullanılmış olacağından eylem hukuka aykırı olur. Bu durumda Borçlar Kanununun 49. maddesi uyarınca manevi giderim istenebilir.

DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı yerinde görülmeyen davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:

KARAR : Dava şahsiyete bağlı hakların saldırıya uğramış olması sebebiyle manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödetilmesi isteğidir. Davacının amcası olan davalı, mahkemeye başvurarak henüz muaccel olmayan bonoya müstenit bir alacağı bulunduğu iddiasıyla bu davada üçüncü kişi durumundaki kendi kardeşi ve davacının babası E. aleyhine ihtiyati haciz kararı almıştır. Avukat Ş., alacaklı davalının vekili sıfatıyle verilen kararı infaz için icra ve polis memurları ile birlikte Fatih ... Caddesi`ndeki 16 numaralı Bahar Apartmanı`nın 8 numaralı dairesine gelmiştir. Daire kapısında borçlunun adı yazılıdır. İçeriden çıkan ve borçlunun karısı olan N. ile oğlu davacı hazır bulundukları halde icra memuru haciz işlemine başlamıştır. Bunlardan N., orada konuk olarak bulunduğunu ve davacı da bir kira kontratosu ve noterden tasdikli senet göstererek daire kiracısının kendisi olduğunu ve eşyayı devren aldığını bildirmişlerse de alacaklı vekilinin ( tüm hukuki ve cezai mesuliyeti kabul ediyorum haciz ve muhafaza yapılsın ) demesi üzerine evdeki eşya haczedilmiş ve mahcuz mallar icra kefili olmayı kabul eden iki kişiye teslim edilmiştir. Sonradan borçlunun mahkemeye itirazen başvurması üzerine alacağın henüz muaccel olmadığı ve yasal unsurların varlığını gösterecek bir karine bulunmadığı gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.

Dava dilekçesinde haczine kalkışılan eşya ile borçlunun bir ilgisinin bulunmadığının ileri sürülmesine karşılık, davalı vekilinin tüm sorumluluğu üstlenip haczi uygulaması sonucunda davacının mali ve içtimai itibarının haleldar olduğu iddia edilmektedir. Mahkemece olayda kusursuz sorumluluğun varlığı ve sonradan kaldırılmakla ihtiyati haciz kararının haksızlığının ortaya çıktığı benimsenmekle birlikte ihtiyati haciz isteyen alacaklının hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan sorumlu olduğuna dair İcra ve İflas Kanununun 259. maddesindeki hükme göre infaz olunan ihtiyati hacizden dolayı yalnız maddi tazminat istenebileceğine işaret edilip, manevi tazminat isteğine ilişkin olan bu davanın reddine karar verilmiştir.

Gerçekten ihtiyati haciz, mal varlığında eksilme sonucunu doğurursa bir zarardan söz edilebilir ve bu genellikle maddi zarar olarak ortaya çıkar. Ancak ihtiyati haciz bilerek veya ağır kusurlu olarak, dayanağı olan olay yanlış biçimde mahkemeye gösterilir ise hak kötüye kullanılmış olacağından eylem hukuka aykırı olur. Bu durumda Borçlar Kanununun 49. maddesi uyarınca manevi giderim istenebilir ( Bkz. Mustafa Reşit Karahasan, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, 1981, Sahife: 554 ). Yargıtay`ın içtihatları da bu yoldadır. Örneğin: Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi`nin esas 1975/8265, karar 1976/5541 sayılı ve 4.6.1976 günlü kararında bir kimsenin ihtiyati haciz kararı almak suretiyle diğer bir kimsenin mallarını haczettirmesi onun haksız olması halinde şeref ve haysiyetini halele uğratan bir davranış niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. Bu itibarla mahkemenin haksız ihtiyati haciz kararının infaz edilmiş olmasından ötürü yalnız maddi tazminat istenebilip manevi tazminat talep edilemeyeceğine dair gerekçesi yasal dayanaktan yoksundur.

Ancak davaya konu olan icra takibinde davalıya borçlu olan davacı değil, bir başkasıdır. Buna rağmen haciz işlemine davacı maruz kalmıştır. O halde üzerinde durulacak yön manevi tazminat talep edilebilmesi için BorçlarKanununun 49. maddesinde sözü edilen ağır zarar ve ağır kusur unsurlarının olayda davacı yönünden bulunup bulunmadığıdır. Böyle bir işleme maruz kalan kimsenin uğramış olduğu zararın ağır olduğunda kuşku yoktur. Kusura gelince, özelliklerine göre davalının eyleminde kusur bulunmadığı görülmektedir. Şöyle ki: Haczin yapıldığı apartman dairesinin kapısında borçlunun adı yazılıdır. Borçlu kendi eşi ile birlikte davacının evinde oturmaktadır. Bu durumda haciz için sözü edilen daireye gelinmiş olmasında ve orada mevcut eşyanın borçlunun yerinde bulunduğunun kabulü ile haciz edilmesinde kusurun varlığı benimsenemez. Çünkü İcra ve İflas Kanununun 97/A maddesi hükmüne göre borçlu ile üçüncü kişinin menkul malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Haciz sırasında ibraz olunan kira kontratosunda kiracı olarak davacının gözükmesi bu sonucu değiştirmez. Ayrıca alacağın dayanağı olan senedi düzenledikten sonra ticareti terketmiş olan borçlunun menkul ve gayrimenkullerini devir ettiğine dair bir sözleşme yapmış olması da düşündürücüdür. Bir an için kusurun varlığından söz edilse bile bunun ağır olduğundan bahsedilemez. O halde davanın reddine dair hüküm sonucu bakımından usul ve kanuna uygun olmakla gerekçesi değiştirilerek ve düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 438. maddesinin son fıkrası uyarınca temyiz olunan kararın gerekçesi yukarıda gösterilen şekilde değiştirilerek ve düzeltilerek ONANMASINA, 1.7.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi
sayın meslektaşım ilginiz için tşk ederim. ancak sanırım sorumun tam yanıtı bu kararlarda yok. zira ortada gerçekleşmiş haciz işlemi yok. icra takibi açıldıktan sonra müvekkil itiraz süresi içerisinde itirazın iptali açıyor ve ticaret mahkemesinden itiraz ettği kısım yönünden icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemisin talep ediyor. mahkemece teminat karşılğında paranın alacaklıya ödenmemisne karar veriliyor. yargılama sonucunda müvekkilin davası kabul edilditen sonra müvekkil yaklaşık 3 yıldır icra veznesinde boşu boşuna yatan parasını alabilmiştir. hal böye olunca alacaklıya karşı bir munzam zarar davası açmak mümkünmüdür. onu merak ediyorum.