Mesajı Okuyun
Old 27-10-2010, 13:45   #3
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

4389 Sayılı Bankalar Kanunu'na dair olmakla beraber;

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2008/7-30
Karar: 2008/43
Karar Tarihi: 30.01.2008

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI - KESİN HÜKÜM - REDDEDİLEN ÖNCEKİ DAVADA İHALENİN YAPILMASI NEDENİYLE UĞRANILAN ZARARIN RED KAPSAMI DIŞINDA TUTULDUĞU - HAKKINDA KESİN HÜKÜM BULUNMAYAN BİR KONUDA KESİN HÜKÜM GEREKÇE GÖSTERİLEREK HÜKÜM VERİLEMEYECEĞİ

ÖZET: Diğer davada yalnızca icra takibinin başlangıcından ihale aşamasına kadar olan işlemler yönünden icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmiş, ihalenin yapılması, nedeniyle uğranılan zarar red hükmünün kapsamı dışında tutulmuş, bu zararın genel hükümlere göre talep ve dava edilebileceği açıklanmıştır. Hal böyle olunca hakkında kesin hüküm bulunmayan bir konuda kesin hüküm gerekçe gösterilerek hüküm verilemez.

(1086 S. K. m. 237) (4389 S. K. m. 15) (818 S. K. m. 41) (2004 S. K. m. 72)

Dava: Taraflar arasındaki <maddi ve manevi tazminat> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen 02.03.2006 gün ve 2003/147 E, 48 K.sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 27.02.2007 gün ve 2007/335-660 sayılı ilamı ile;
<... Davacı tarafın temyiz itirazlarına gelince; mahkemece davacı tarafın maddi tazminat isteminin icra inkar tazminatı istemi niteliğinde olduğu kabul edilerek kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç davadaki isteme, önceki hükmün niteliğine, dosya kapsamında toplanan delillere uygun düşmemiştir.

Toplanan delillerden davacının, Toprakbank Trabzon Şube Müdürlüğünce dava dışı Trabzon Giyim Sanayi AŞ’ye kullandırılan döviz kredisinin kefili olduğu, kredinin ödenmemesi üzerine Toprakbank AŞ tarafından kredi borçlusu ve kefil olan davacı aleyhine İstanbul 14.İcra Müdürlüğünün 1998/6103 sayılı dosyasında icra takibine başlandığı, Akçaabat İcra Müdürlüğünün 1999/129 Talimat sayılı dosyasında davacı kefile ait 114 ada 9 parsel sayılı taşınmazdaki 3/4 payın haczedildiği, icra giderleri ve sigorta bedeli de ödenerek kredi borcu tamamen kapanmasına ve davacıya bunu tevsik eden 15.01.2001 günlü iki yazı verilmesine rağmen alacaklı bankanın takibe devam ederek satış istediği ve 15.01.2001 tarihinde davacıya ait taşınmaz payının 38.250.000.000 TL bedelle satıldığı, daha sonra alacaklı bankanın davalı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildiği, davacı tarafın görülen dava ile taşınmaz payının değerinden çok aşağı bir fiyata satıldığını, satışın haksız olduğunu öne sürerek gerçek değeri ile satış değeri arasındaki farkı maddi tazminat olarak istediği anlaşılmaktadır.

Koşulları HUMK. nun 237. maddesi hükmünde öngörülen kesin hükümden söz edilebilmesi için her iki davanın taraflarının dava konusunun ve dava sebebinin aynı olması zorunludur. Dava konusunun aynı olup olmadığının belirlenmesi için kesin hüküm itirazına konu hükmün hüküm sonucu ile açılan yeni davadaki son istemin, bir başka deyişle iddia ve savunmanın karşılaştırılması gerekir. Burada göz önünde bulundurulacak en önemli nokta, ikinci davadaki istemin birinci dava sonucunda hüküm altına alınan sonucu kapsayıp kapsamadığıdır. Dava sebebi ile kastedilen ise, hukuki sebep olmayıp, davada dayanılan maddi vakıaların aynı olmasıdır. Kesin hüküm, kamu düzenine ilişkin olup, taraflarca yargılamanın her aşamasında öne sürülebilen, istek olmasa bile mahkemelerce de resen (kendiliğinden) gözetilmesi gereken olumsuz dava koşuludur ve hükmün taraflarını, tarafların haleflerini bağlar.

Somut olaya gelince, davacı tarafın daha önce Trabzon 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/361 esas sayılı dosyasında açtığı dava ile, kredi borcu kapanmasına ve kefil olarak sorumluluğu kalmamasına rağmen alacaklı bankanın takibe haksız olarak devam ettiğini, ihale sonucu taşınmaz payının satıldığını öne sürerek, bankaya bir borcunun bulunmadığının tespitini, uğradığı zarar karşılığı %100 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini istediği, yapılan yargılama sonucunda davacının davalı bankaya borçlu bulunmadığının tespitine, davacı genel hükümlere göre ihalenin yapılmasından ötürü uğradığı zararı dava ve talep edebileceğinden dosya kapsamına binaen davacının icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verildiği, hükmün Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Kesinleşen hükme esas dava, borçlu olmadığının tespiti (menfi tespit) istemine ilişkin olup davanın dayanağı İcra İflas Kanununun 72. maddesidir. Anılan maddenin beşinci fıkrası hükmüne göre bu dava sonucunda borçlu lehine tazminata hükmedilebilmesi için, borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız olması yeterli olmayıp alacaklının da kötü niyetli olması zorunludur. Ayrıca Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin onama ilamında da belirtildiği gibi 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15/9-b maddesi hükmüne göre, Fonun taraf olduğu icra takipleri ile icra takiplerinden kaynaklanan her türlü hukuk davalarının kısmen veya tamamen Fon aleyhine neticelenmesi halinde, İcra ve İflas Kanununda yazılı tazminat ve cezaların Fon hakkında uygulanması mümkün olmadığından mahkemenin hiçbir koşulda bu dava sonunda borçlu davacı yararına tazminata hükmetmesi yasal olarak da mümkün değildir.

Görülen davada da, aynı icra takibi sırasında taşınmaz payının haksız olarak satılması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen zararın tazmini istenilmiş, Borçlar Kanununun 41 ve devam eden maddelerinde düzenlenen haksız fiil kurallarına dayanılmıştır. Her iki davada istenilen zararın olması kesin hüküm için yeterli değildir. Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında illiyet bağı, zarar, kusur ve hukuka aykırılık gibi haksız fiilin unsurlarının gerçekleşmesi yeterli olduğu halde, kendine özgü koşullar içeren menfi tespit davasında borçlu yararına tazminata hükmedilebilmesi için alacaklının icra takibinde haksız ve kötüniyeti olması yeterlidir. Bu yönü itibarıyla her iki davada tazminata hükmedilebilmesinin koşulları farklıdır. Kaldı ki, kesinleşen kararın gerekçesinde alacaklının kötüniyetinin kanıtlanamadığı gerekçe gösterilmiş ise de, hüküm fıkrasında <davacı genel hükümlere göre ihalenin yapılmasından ötürü uğradığı zararı dava ve talep edebileceğinden dosya kapsamına binaen davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine> denilerek yalnızca icra takibinin başlangıcından ihale aşamasına kadar olan işlemler yönünden icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmiş, ihalenin yapılması, bir başka deyişle ihale sonucu taşınmaz payının düşük bedelle satılması nedeniyle uğranılan zarar red hükmünün kapsamı dışında tutulmuş, bu zararın genel hükümlere göre talep ve dava edilebileceği açıklanmıştır. Hal böyle olunca menfi tespit davası sonucunda verilen hükmün, görülen davadaki tazminat istemi yönünden kesin hüküm oluşturduğundan söz edilemeyeceğinden hakkında kesin hüküm bulunmayan bir konuda kesin hüküm gerekçe gösterilerek hüküm verilemez.

O halde, mahkemece az yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak davanın esasına girilmeli, zararın kanıtlanması yönünden taraflardan delilleri sorulup saptanmalı, gösterilecek deliller toplanmalı, gerekirse zarar kapsamının belirlenmesi için mahallinde keşif yapılmalı, uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan rapor alınmalı, toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm verilmelidir.
Mahkemece kesin hüküm değerlendirirken yanılgıya düşülerek eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...> gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının bozma nedenine göre bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının davacıya geri verilmesine, 30.01.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları