Mesajı Okuyun
Old 23-10-2010, 11:34   #2
Av. Ayşegül Okçu

 
Varsayılan

Merhabalar,

Sorunuz hem bir insan hem de bir hukukçu olarak çok ilgimi çekti. Bu konuda fikirlerimi paylaşmak istedim.

Hastaneye yapılması gereken ödemeler müvekkiliniz tarafından yapılmış, ancak görünüşteki işlem olarak ödemeler davacının kredi kartından yapılmış gibi gösterilmiştir. Bu durumda müvekkiliniz ile davalı arasındaki işlemin mutlak muvazaa koşullarını taşıyan bir işlem olduğu anlaşılmaktadır. Aslında müvekkiliz ve davacı taraf, kredi kartını veren bankayı aldatmayı hedeflemiştir. Bu durumda muvazaanın gerçekleştiğini düşünüyorum.

Genelde muvazaaya ilişkin işlemlere resmi senetle yapılması gereken örneğin gayrimenkul atışı v.b. işlemler olduğu için, taraf muvazaasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği yönünde bir kanı vardır. Ancak sizin olayınızda muvazaa bankayı aldatmaya yönelik, resmi şekilde yapılmayan ve hatta senede bile bağlanmayan bir işlem söz konusudur.

Davacı taraf alacaklı olduğunu iddia etmekte ise de, muris tarafından veya müvekkiliniz tarafından verilmiş bir senet bulunmamaktadır. Bu nedenle aslında alacağı ispat yükünün öncelikle davacı tarafta olduğunu düşünüyorum. Fakat ispat yükünün sizde olması durumunda da muvazaaya dayanmanız halinde ispat sorunu yaşamazsınız diye düşünüyorum. Zira yapılan ödemenin murisin hastane masrafları için olduğu ortadadır. Davacı ile davalı da aynı işyerinde iş arkadaşı olan kişilerdir. Müvekkiliniz kardeşinin hastalığının tedavi masraflarını karşılamak üzere bankadan kredi çekmiştir. Ayrıca işyerinde çalışan ve tarafları tanıyan kişilerin tanıklık yapması da söz konusudur.

Benim düşünceme göre, HUMK madde 290 ile düzenlenmiş bulunan ispat kuralı, madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere “ senede bağlı alacaklara “ ilişkindir. Davacı tarafın elinde murisin elinden çıkmış bir “senet” bulunmadığından senetle ispat zorunda değilsiniz kanaatindeyim.

Davacı tarafın dayanabileceği hukuki nedenler ve savunmalar şu şekilde olabilir.

1- Davacı, hastaneye olan borcu muris adına ödediğini, yani borcu ifa etiğini beyan edip alacaklının haklarına halef olduğunu iddia edebilir. Bu durumda B.K. madde 109 da şartları sağlamış olduğunu ispatlaması gerekecektir. Özellikle B.K. mad 109/2 deki şartı sağlamadığını ispatlaması gerekecektir. Bu durumda davacının alacaklının haklarına halef olacağının muris tarafından alacaklı hastaneye bildirilmiş olması gerekir. Bu beyanın davacının ifasından önce veya en geç ifa anında yapılmış olması gerekir.

2- Davacı, davasını karz aktine dayandırabilir. Bu durumda karz ilişkisinin davacı tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Kredi kartı ektreleri ödeme belgesi olduğu için tek başına karz (ödünç) ilişkisini ispatlamaya yetmeyecektir. Nitekim benzer olaylarda Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlar mevcuttur.
T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/1046

K. 2003/3423

T. 25.3.2003

• KARZ İLİŞKİSİNİN İSPATI ( Havalenin Ödeme Belgesi Olması Nedeniyle Karz Akdinin Varlığını Kanıtlamaması )

• HAVALE ( Havalenin Ödeme Belgesi Olması Nedeniyle Karz Akdinin Varlığını Kanıtlamaması )

1086/m.289

818/m.306,309,457

ÖZET : Davacılar, davaya konu parayı murisleri babalarının Almanya'dan davalıya borç olarak gönderildiğini ileri sürmüşler; davalı ise bu paraların kendisine ödünç olarak değil, bağış olarak gönderildiğini savunmuş ve böylece karz ilişkisini inkar etmiştir. Bu durumda davacıların iddialarını yasal delillerle ispat etmeleri gerekir. Davada dayanılan havale makbuzlarında paraların hangi amaçla gönderildiği hususunda bir açıklama yoktur. Bu nedenle bu makbuzların tek başına alacağın varlığını kanıtladığının kabulüne olanak bulunmamaktadır. Havale dekontları borç ödeme belgesi niteliğindedir. Davalının açık muvafakatı olmadığı için HUMK 289 maddesi hükmünce olayda miktar itibariyle tanık dinlenemez ve dinlenilen tanıkların beyanlarına itibar edilemez. Davacılar, murisleri babaları tarafından davalıya borç para gönderildiğini yasal delillerle ispat edememişlerdir. Bu durumda davanın reddine karar verilmelidir. Ne var ki davacılar dava dilekçelerinde "her tür yasal delil" demek suretiyle yemin deliline de dayanmış bulunduklarından davacılara yemin hakları hatırlatılmalı, hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
3- Davacı davasını sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayandırabilir. Kanaatimce en zor durum budur. Şartları varsa 1 yıllık zamanaşımı değerlendirilebilir. Ayrıca somut olayların mahkemeye beyan edilerek muvazaalı işlem nedeniyle sebepsiz zenginleşmede aranacak illiyet bağının kesilmiş olduğu savunulabilir.
Biraz uzun ve karışık olmuş olabilir ama yine de paylaşmak istedim. Umarım faydalı olur.