Mesajı Okuyun
Old 05-10-2010, 16:18   #6
laborlawyer

 
Varsayılan Bazı cevaplar ve Yargıtay Kararı

Sayın Gemici,

Açıklamamı istediğiniz noktalara değineceğim ancak biraz uzuyacak bu mesaj o yüzden sizin ve diğer forum üyelerinin peşinen affına sığınıyorum. Bu tip kurumlardan kastım Viyana Sözleşmesini yapan kurumdur zira Birleşmiş Milletler'de 4 yıl kadar hizmetim var. Tek tek kurum ismi zikretmek istemiyorum ancak bu tip misyonların elbette çalıştıkları devlet nezdinde belirli bir itibarı vardır ve buna zarar vermek istemezler. Ayrıca yine örnek olarak giren her doküman bazen çok üst kademelere, Genel Merkeze kadar gidebilir (Ya da ilgili ülkenin Dışişleri Bakanına/Bakanlığına). Örnek verecek olursak Türkiye'de Birleşmiş Milletler çalışanlarının yargılanabilmesi veya yaptığı işle ilgili herhangi bir konuda tanık sıfatıyla yargılama sürecine katılabilmesi için yine başka bir sözleşme uyarınca (Türk personel dahi olsa) Adalet Bakanlığı'nın Dışişleri Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığı'nın BM Genel Sekreterliğine yazı ile dokunulmazlığın kaldırılması için başvurması gerekiyor. Ama uygulamada bu kurala defalarca uyulmadığını ve böyle prosedürler yüzünden karşılıklı notalar yazıldığını biliyorum. Dolayısıyla, her ne kadar ideal olmasa da, işleyen sistem içerisinde kesin kurallar koymamakta fayda olduğu inancındayım.

İkinci husus ise Vatandaşın kendi ülkesi içerisindeyken diplomatik korumadan faydalanamayacağıdır. (yukarıdaki olayda dikkat ederseniz yaptığı işle ilgili durumlarda dedim, bu şahsa değil işe tanınan bir dokunulmazlıktır). Konuyu buradan alıp Sosyal Güvenlik hususuna getirecek olursak, sosyal güvenlik anayasal ve temel insan hakkıdır. Sayın Umutlaw'ın verdiği örnekte bu haktan mahrum kalan insanlardan bahsediliyor ve benim nacizhane tavsiyerlerimde bu kişiler başka sigorta sistemlerinden faydalanamaz yönünde değildi. Elbette faydalanabilir ama görünen o ki burada bir mağduriyet var ve Avukat olarak da bizim görevimiz bunu en kolay şekilde çözmek diye düşünüyorum. Bu açıdan gönderilecek bir ihtarnamenin ya da mahkeme celbinin ulaşacağı yerler açısından bir baskı unsuru oluşturup karşı tarafı dostane çözüme itebileceğini düşündüm. Tüm bu varsayımları da çalışanların Türk personel olması ihtimaline dayanarak yaptım zira yabancı personel için diplomatik ya da teknik statüye girdikleri zaman zaten Türk sigorta sistemine üyelik söz konusu olmaz.

Konuyu daha iyi açıklayabilmek için aşağıdaki Yargıtay kararını sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim:

YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 1993/5620
Karar Numarası: 1993/10875
Karar Tarihi: 14.10.1993

DAVA: Davacı, 01.01.1944-30.09.1984 tarihleri arasında davalı elçilikte sigortalı işçi olarak çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakim tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR: Davacı, davalı Danimarka Kraliyeti Büyükelçiliği işyerinde 01.01.1944-30.09.1984 tarihleri arasında sigortasız geçen hizmetlerin tesbitini istemiş, ancak, mahkemece, Türkiye'nin de taraf olduğu Viyana Sözleşmesi'nin 31. maddesindeki dava bağışıklığından söz ederek, davanın reddine karar vermişse de, Türkiye ve Danimarka'nın taraf oldukları 18.04.1961 tarihli Diplomatik ilişkiler Hakkıdaki Viyana Sözleşmesi'ne Türkiye, 24 Aralık 1984 tarih ve 18615 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı şekliyle bu tarihte taraf olmuştur. Bu sözleşmenin 31. maddesinin 1. fıkrasında; diplomatik ajanın, kabul eden devletin cezai, medeni ve idari yargısından bağışık olduğu hüküm altına alınmıştır. Buna göre, bu hususta bir tartışma sözkonusu değildir. Ancak, sözleşmenin olayımızda uygulama yeri tartışmalıdır. Davalı Danimarka Kraliyeti Büyükelçiliği, Danimarka Kraliyeti'nin (Devleti'nin) Türkiye temsilcisidir. Diğer bir ifade ile Danimarka Kraliyeti'ni Türkiye de temsil etmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'deki sorumluluğu Danimarka Kraliyeti'nin sorumluluğu ile eşdeğerdedir. Davacı ise, sözleşmenin 31. maddesinin 1. fıkrasının aksine diplomatik ajanın şahsi işinde değil, Danimarka Kraliyeti'ni temsil eden elçilikte, daha açık bir ifade ile davacı, Danimarka Kraliyeti'nde (Devlette) çalışmıştır. Durum böyle olunca da, burada sözleşmenin 31. maddesinden söz etmek mümkün değildir Kaldı ki, diğer taraftan Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki 2675 sayılı Yasanın 33. maddesi ile; "yabancı devlete, özel hukuk ilişkilerinden doğan hukuki uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınmaz. Bu gibi uyuşmazlıklarda yabancı devletin diplomatik temsilcilerine tebligat yapılabilir" hükmü getirilmiştir.
Demek oluyorki, olayımızda davalı Elçiliğin savunmasına ve Sözleşmenin 31. maddesine itibar edilemez. Aksi düşünüldüğü takdirde yabancı devlet elçiliklerinde çalışan Türk uyrukluların hiçbir hak arama imkanı ve müracaat edecek bir merci ve makam kalmayacaktır. Bu da insan haklarına, hukuka ve mevzuata ters düşecektir. Bu görüş ve düşünce Yargıtay'ca da benimsenmiştir. Uygulama da bu biçimde şekillenmiştir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin davanın reddi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.[/font]
Mahkemece yapılacak iş, davanın esasına girip tarafların tüm delilleri toplandıktan sonra varılacak sonuç uyarınca hüküm kurmaktan ibarettir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 14.10.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Alıntı:
Yazan Gemici
Sayin laborlawyer,
Viyana anlasmalari yabanci devlet temsilciliginde calisan kisilerle yabanci devlet elcilk veya konsolosluk personelinin yaninda calisan personel arasinda ayirim yapiyor benim görüsüme göre. Anlasmalarin metni tetkik edildiginde bunun nedenini anlamakta zorluk cekilmez bence.Sizin alintiladiginiz madde yeteri kadar acik bence. "konsolosluk mensuplarinin özel hizmetinde bulunan özel personel mensuplarina da keza asagidaki sartlarla uygulanir." ifadesi ile konsolosluk veya elcilik hizmetinde degil, konsoloslugun veya elciligin personeli yaninda calisanlari kast ediyor.

Bunun neden böyle oldugunu ve tarihi gecmisi aciklamaya calismak biraz zaman alir ama nedeni ve tarihi gecmisi anladiginizda, uygulamaya hak vermek zorunda kalirsiniz. Siz bir yabanci devletin konsolosluguna veya elciligine icra memuru vasitasiyla giremediginiz gibi, yabanci bir devlet nezdindeki Türk temsilciliklerine de kimse giremez.

Benim görüsüme göre bir Faransiz, bir Alman, bir Libya"li veya Suriye vatandasi yaninda calistigi bu ülkelerdeki Türk temsilciligininin elemanidir ve bu sifati ile Türk Sosyal sigortasina baglidir. Konsolosun, Elcinin veya diger bir temsilcilik mensubunun yaninda özel olarak calisan kimseler icin durum degisiktir.48.ci maddenin 2. firkasindaki düzenlemeden bu degisik durumun anlasilmasi gerektigini düsünüyorum.


Türk Sosyal Sigorta uygulamasinin disinda olmak veya bu sisteme bagli olmamak, bunun yerine baska bir sisteme bagli olmak, sosyal güvenlik hakkindan mahrum kalmak anlamina mi geliyor sizce?


Hangi tip kurumlari, hangi durumu ve neyin gecerli olamiyacagini sanmadiginizi biraz aciklarsaniz memnun olurum.

Not: Önemli olan kimin hangi sifatla is sözlesmesini imzaladigi.
Saygilarimla