Mesajı Okuyun
Old 23-11-2006, 12:13   #2
hidayet

 
Varsayılan

Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığından bahsetmişsiniz.Kural olarak bu durumda aynı dava içinde ıslah yolu ile müddeabihi arttırmanız mümkün olmayacaktır.Somut olaya göre ayrı bir dava ile fazlaya ilişkin talepte bulunabilirsiniz.Olayın ne olduğu tam olarak yazdıklarınızdan anlaşılamasada faiz konusunda da temerrüt tarihi dikkate alınacaktır diye düşünüyorum.Umarım aşağıdaki karar biraz daha netleşmenize yardımcı olur.Saygılar.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1997/11-278
K. 1997/529
T. 11.6.1997
• ÖZELLEŞTİRMEDE VERGİ AVANTAJI ( VUK. 8/B16 )
• KANUNİ FAİZ
• TİCARİ FAİZ
• TEMERRÜD
• TEMERRÜD FAİZİ
• REOSKONT FAİZİ
• İSKONTO FAİZİ
• TİCARİ İŞ ( Faiz uygulaması )
• PARA BORÇLARINDA FAİZ
• FAİZ TALEBİ ( Müddeabinin değişmesi yasağı )
• MÜDDEABİHİN DEĞİŞMESİ YASAĞI ( Faiz işlevi )
• ISLAH ( Faiz talebinin değiştirilmesi )
3095/m.2
818/m.103
6762/m.9,3,21,1461/11
1086/m.87/son
ÖZET:1. Kurumlar Vergisi Kanunun 8/B16 maddesindeki istisnadan doğan vergi avantajı davacı idareye aittir.

2. Alacaklı, 3095 Sayılı Kanunun faiz halleri yönünden kendisine tanıdığı yasal imkânlardan yararlanmak istiyorsa, reeskont faizi oranında temerrüd faizi talep ettiğini kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıkca belirtmek zorundadır.

3. Kaynağı Ticari bir iş olsun olmasın, tüm para borçları için %30 temerrüd faizi öngörülmüş; ticari işlerde ise alacaklılara T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont faizi oranına göre talepte bulunmak imkânı tanınmıştır. Bu imkândan yararlanabilmek için; bir para borcunun mevcut olması, borcun ticari bir işten ( TTK. 3 ve 21 ) doğmuş olması, ödeme yer ve zamanında geçerli banka iskonto haddinin kanuni temerrüd faizinden yüksek olması gerekir.

4. Dava dilekçesinde kanuni faiz isteyen davacı, ıslah yolu ile dahi müddeabihi aldıramayacağından, sonradan reeskont faizi talep edemez.

DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.10.1995 gün ve 1990/444 E1995/1318 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 1.4.1996 gün ve 1996/19442209 sayılı ilamı:

( ...Davacı vekili , müvekkili idareye Yüksek Planlama Kurulu kararıyla dava dışı TEK'in davalı şirketteki hisselerinin devredildiğini, Kurumlar Vergisi Kanunun ( KVK ) 7/B20 ve 8/B16. maddeleri uyarınca müvekkilinin davalıdaki hissesine düşen kâr payının yarısı üzerinden hesaplanacak kurumlar vergisinden muaf tutulduğu halde, davalının 19871988 yılı kârından bu şekilde hesaplama yapmak suretiyle bulunan toplam 347.000.000 TL’sını müvekkiline ödemediğini ileri sürerek, fazlaya ait haklar saklı tutulmak suretiyle, mezkur meblağın beyanname süresinin bitim tarihleri olan ( 1998 yılı 30 Nisan 30 Nisan 1989 ) tarihinden itibaren ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, cevabında, KVK.nun yükümlüsünün ortaklar değil, kazancı yapan davalı şirket olduğunu, bu imtiyazın ancak şirket ana sözleşmesiyle tanınabileceğini, bu görüşün .kabulü halinde, anılan kanunun 8. maddesi hükmünün Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olacağından, mahkemenin bu iddiayı Anayasa Mahkemesine götürmesi gerektiğini, bilahare 17.1.1994 ve 22.3.1994 tarihli dilekçelerinde faizin başlangıç tarihi ve oranlarına itiraz ettiğini beyanla, davanın reddini istemiştir.

Davalı vekili bilahare açtığı 1992/341 E. sayılı davasında da aynı gerekçelerle 19891990 yılı kârından toplam ( 2.279.913.122 ) lirasının, beyanname tarihlerinden itibaren ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, davalar bağlantı nedeniyle birleştirilmiştir.

Mahkemece; birkaç kez anılan bilirkişi raporu, ek rapor, Maliye Bakanlığının 6.12.1988 tarihli yazıları, toplanan delillere göre; KVK.nun 8/B16 maddesindeki istisnadan doğacak vergi avantajının davacı idareye ait olduğu, aykırılık iddiası Anayasa Mahkemesine gönderilmesine gerek görülmediği, davacının asıl davasında 1987 ve 1988 yılları için talep edilen ve raporla belirlenen ( 347.000.000 ) lira ana para ve KV. taksitlerini ödenmesi gereken tarihten, dava tarihine kadar cari reeskont oranlarına göre birikmiş faizi ile birlikte toplam ( 623.269.935 ) lira, 19891990 yılları için ana para ( 1.400.608.234 ) lira, birikmiş faizi ( 835.150.416 ) ki toplam ( 2.235.758.650 ) lira olduğu sabit addedilerek, asıl davanın kısmen kabulüne, ( 623.269.935 ) liranın davalıdan tahsiline, asıl alacağa dava tarihinden itibaren kısa vadeli krediler için öngörülen reeskont oranında faiz yürütülmesine, fazla istemin reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne, ( 2.235.758.650 ) liranın davalıdan tahsiline, alacak aslına dava tarihinden itibaren reeskont oranında faiz yürütülmesine, faiz isteminin reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1 Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillere gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bentler dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2 Ancak; dava dilekçesinde faiz, ( ticari faiz ) olarak istenmiş olup, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre bu kavram yasal % 30 faizi ifade etmektedir. Yargılama sırasında davacı tarafından bu istemin ( reeskont faiz ) olduğu açıklanmış, karşı taraf ise iddiasının genişletilmesine karşı çıkmıştır. Bir davanın açılmasından sonra, davacı o davadaki iddiasıyla bağlı olduğundan diğer tarafın rızası olmadan, iddiasını genişletemez ( HUMK. 185/2 md. ) Bu nedenler % 30 yasal faiz yerine, reeskont faizine hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

3 Davacı vekili, temerrüt faizine beyanname tarihinden itibaren hükmedilmesini istemiş, mahkemece ise taksitlerin ödenmesi gereken tarihlerden itibaren temerrüt faizine hükmedilmiştir. Bunun için BK. nun 104. maddesi gereğince, davalının, ayrıca davacıya temerrüde düşürmesi gerektiği halde, bu konuda temerrüde düşürme söz konusu olmadığından, faize, dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu yönden bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.

Davacı isteminin, Temerrüt faizine ilişkin olduğu tartışmasızdır. Temerrüt ( gecikme ) faizi, alacaklının alacağını zamanında alamaması nedeniyle uğradığı zararı karşılamak üzere borçlunun ödediği asgari bir maktu tazminat niteliğindedir. Sağlıklı sonuca kavuşabilmek için Türk Hukukunda temerrüt faizini düzenleyen temel norm 4.12.1984 tarih ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanundan öncesi ve sonrasına bakmak gerekir. 3095 sayılı Yasa'dan önce adi işlerde temerrüt faizi B.K. 103. maddesinde düzenlenmiştir. Yürürlükteki metniyle, bu maddenin 1. fıkrası, adi işlerde yasal temerrüt faizi yıllık %5 olarak belirlemiştir. Ancak ödeme yerinde banka iskonto haddi yüzde ondan fazla ise alacaklı bu konuda sözleşme bulunmasa dahi ( TTK. 1461/11 ) temerrüt faizinin iskonto haddi üzerinden hesaplanmasını talep edebilmekteydi. Daha sonra 3095 sayılı "Faiz Kanunu" nun 2. maddesi genel olarak temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüne ilişkin düzenleme getirmiş en önemlisi ticari iş, ticari olmayan iş ayırımı yapmayarak sadece 2 md. 3 cü fıkra ile ticari işlerden doğan para borçlarında alacaklıya ek bir imkan tanınmıştır. 3095 sayılı Kanunun 2/1 fıkra hükmünce kaynağı ticari bir iş olsun olmasın tüm para borçları için yüzde otuz oranı öngörülmüş 2/III fıkrası ile yalnız ticari işlerden uygulanacak hüküm getirilerek "ödeme yerinde ve ödeme zamanındaki banka iskontosu %30 veya Bakanlar kurulunca belirlenecek temerrüt faizi oranından fazla ise "arada sözleşme olmasa bile" ticari işlerde temerrüt faizi, T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için öngördüğü re'eskont faiz oranına göre istenebilir" denilmiştir. Hemen belirtelim ki alacaklının anılan yasanın 2/1 II maddesinden yararlanabilmesi için; bir para borcunun mevcut olması ve para borcunun bir ticari işten doğmuş olması gerekir. İşin ticari nitelik taşıyıp taşımadığının belirlenmesinde TTK. 3 ve 21. maddelerinden yararlanılacaktır. Yine bir koşul olarak ödeme yer ve zamanında geçerli banka iskonto haddi kanuni temerrüt faizi oranından yüksek olmaması gerekir, diğer bir önemli koşul ise alacaklının bu konuda talepte bulunmasıdır. Alacaklı kendisine tanınan bu yasal imkandan yararlanmak istiyorsa, re'eskont faiz oranında temerrüt faizi talep ettiğini kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıkca belirtmek zorunluluğundadır. Örneğin talepte re'eskont sözleri kullanılmamakla beraber doğrudan doğruya geçerli bulunan re'eskont faiz oranına yer vermiş veya 3095 sayılı Yasanın md. 2/fıkra III açıkca atıfta bulunmuş veya reeskont yerine iskonto ibaresini belirtmiş veya buna mümessil Reeskont oranında faiz isteğini içeren bir oran açıklayarak istemini belirtmiş ise az yukarıda açıklanan talep koşullarını yerine getirmiş sayılır. Buna karşılık alacaklı "Kanuni faiz" "Kanuni temerrüt faizi", "ticari temerrüt faizi" veya "Kanunda öngörülen faiz" gibi soyut ibareler kullanarak talepte bulunmuşsa, bu istekler 3095 sayılı Yasanın 2/111 fıkrayı içermediğinden, re'eskont faize hükmedilmeyecektir. ( Bak. X. Ticaret Hukuku ve Yargıtay kararları Sempozyumu 9. Nisan 1993; Temerrüt faizi, Birleşik Faiz Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Bildirisi sh: 8 vd, Dr. Nami Barlas Para Borçlarının ifasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar İst. 1992 sh. 154 vd, Y.H.G.K. 13.11.1991 GÜN E. 1991/1130 K. 1991/567 ). Şu durum karşısında olayımızda her ne kadar, arasındaki temerrüt faiz alacağının, ticari işten doğduğu açık ise de, davacı, dava dilekçesinde, alacağına ticari temerrüt faizi uygulanmasını istediği görülmektedir. Nitekim davacı vekili de bu istemin TTK. 2 md/lll fıkra hükmünü içermediğini benimseyerek 20.6.1995 tarihli dilekçe ile isteğinin re'eskont faizi olduğunu vurgulama ihtiyacını duymuştur. Buna karşı davalı vekili 27.6.1995 tarihli dilekçe ile bu isteme karşı koymuştur. Hakim, davacının talebi ( talep sonucu ) ile bağlı olup, talebten fazlasına karar veremez ( H.U.M.K.Md.74 ) öte yandan yerleşik Yargıtay içtihatları altında miktar belli edilmeksizin ticari temerrüt faizi şeklinde bir işlem yasal %30 faiz istenmiş olduğu anlamındadır. Hal böyle olunca re'eskont faiz oranı istem tarihi itibariyle %30 faiz oranın çok üstünde olduğundan davacı vekilinin 20.6.1995 tarihli dilekçe ile re'eskont faiz istemi müddeabinin artırılması ve talep sonucunu genişletmek olarak kabul edilmesı gerekir. 0 nedenle davacı ıslah yolu ile dahi müddeabihi artıramayacağından ( H.U.M.K. 87. son ) dahası davalı vekili buna karşıda koyduğundan, davacı yararına re'eskont oranı üzerinden faize hükmedilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ) oyçokluğu ile karar verildi.

Karar Kazancı yayınlarından alınmıştır.