Mesajı Okuyun
Old 16-08-2010, 14:29   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan yeshilim
Somut olayda:
Şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür, görevden ayrıldıktan sonra, eskiden temsil ettiği şirketin kaşesini bastığı senetlerle şirketi kefil sıfatı ile borçlandırmış durumda. Senetteki asıl borçlunun varlığından dahi şüpheliyiz. Yani müvekkil adayı şirket, hiçbir ilişkisi bulunmayan borçlu ve lehdarın yazılı olduğu senette kefil sıfatı ile borçlandırılmış ve hakkında icra takibine geçilmiş. Senette ve takipte bir unsur eksikliği bulunmamakta. Esasa ilişkin önerileriniz için şimdiden teşekkürler...

Şirketin bir başka kişi ya da şirkete kefil olması,Yargıtaya göre geçerli sayılmaktadır. Yargıtay, bu kefalet hususunun şirket ana sözleşmesinde yer almaması halinde bile, şirketin mutad işleri kapsamında varmışcasına değerlendirilmesi gerektiğini aynen:

Alıntı:
TTK.`nun 137. maddesi gereğince ticaret ortaklıkları tüzel kişiliği haiz olduğundan şirket ana sözleşmesinde yazılı işletme konusu çevresi içinde kalmak koşulu ile bütün hakları edinebilir ve borçları yüklenebilirler.

Ticaret ortaklıklarının işletme konuları içinde ( kefalet etmek ) gibi işlemler yer almaz. (S.D'nin notu: Yargıtay yazılı olmasına gerek yoktur diyor!) Bir ticaret işletmesinin belli konudaki faaliyetini sürdürebilmesi için gerektiğinde kredi temini yoluna gitmesi ve bu nedenle başkasının kefaletini temin etmesi iktiza ettiği gibi aynı suretle başkasına kefil olması olanağı da vardır.
Şeklindeki gerekçeyle kabul ediyor. Bu gerekçeye ben kesinlikle katılmıyorum!

Somut olaya dönecek olursak, -kanaatimce- şirketin bir başka kişiye veya şirkete kefil olabilmesi için öncelikle, kefil olduğu şirket veya kişi ile hukuki bir irtibatının olması gerekir. Aksi durum hayatın olağan akışına ters olur. Şirketler aldıkları ve verdikleri her türlü belge, bilgi, makbuz, senet, para, mektup vs. gibi şeyleri defterine kaydetmek zorundadır. Başka bir ifade ile şirketler karşılıksız ve sebepsiz bir harcama yapamazlar. Kefalet için de durum aynen geçerlidir. Şirket, kendi yararına ise ancak bir sözleşmeye kefil sıfatıyla imza koyabilmelidir. (Bu benim şahsi fikrimdir)

Sonuç olarak; Yargıtay uygulamasına göre, şirket ana sözleşmesinde ayrıca ve açıkça hükme gerek duyulmadan, şirketi temsile yetkili görünen kişi tarafından şirket kefaletle borçlandırılabilir. Sizin olayınızda da şeklen dahi olsa borçlandırma tarihinde, şirketi temsilen kefalet imzası atan kişi maalesef temsilci görünmektedir. Hal böyle olsa bile bunun tersini savunmanızı/savunmamızı hukuk adına zorunlu görüyorum. Şirket ana sözleşmesinde kefalet hususu açıkça yazılı değilse, kefalet geçersiz sayılmalıdır. Şirket ortaklarının, temsil yetkisi verdikleri temsilcilerinin, kendilerini hangi konularda temsil edeceğini başlangıçta bilmeye hakları vardır. Nasıl ki kefilin bizatihi kendisi dahi neye kefil olduğunu bilmiyorsa eğer, imzaladığı sözleşme ile bağlı tutulmuyorsa, şirket ana sözleşmesinde şirketi temsilen temsilcinin kefil olabileceği hususu yazılı değilse, ortakların bu kefalete itiraz etmeleri ve kefaletle bağlı olmamaları evleviyetle kabul edilmelidir.