Bir sabah ve bir gecenin yarısı,
sayfaları savunmasızca savrulur yıllarımın.
Kuşatır acımasızca tüm dokularımı,
SORAMAM,
YIKAMAM,
DURDURAMAM
bu yokoluşları...
Bir sabah ve bir akşamın,
alaca yansımaları,
dokunur saçlarıma,
kırlaşır mısralarım her yazdığımda,
BOZAMAM,
SİLEMEM,
DÜZELTEMEM
bu yazgıları.
Bir sabah ve bir gecenin uykusuzlukları,
nerede masmavi bulutlar,
görsem kahrolurum.
Neredesiniz umutlarım?
Zamanı bir geri alabilsem,
ah bir yapabilsem ZAMAN MAKİNESİNİ...
Kimbilir kaç gece
ve sabah pervane etrafımda,
gelip geçtiği gibi yıldız akışı.
Ömrümde geri sarsalar,
Bana ait ve benden izinsiz çekip giden
yaşanmamış dakikalarımı,
geri bıraksalar!
Neleri değiştirirdim
o yapayanlız sabahlarımdan,
Neleri söküp atardım keyifle,
yaşamımdan.
O alaca efsunlu akşamlardan
ve zifiri karanlıklardan.
Asla paslı ,puslu doğmazdı ,
bugün olduğu gibi sabahlar.
Yeniden sil baştan yaşayabilseydim eğer,
ve yapabilseydim zaman makinesini,
MUTSUZLUKLAR,UMUTSUZLUKLAR DA OLMAZDI...
Bir sabah ve gecenin gündoğumuna yakın aydınlığında,
yuva yapar serçeler
bahçemdeki erik ağacına,
dalları kırmızı ürdüm dolardı .
Dut ağacına yasladığı dev gövdesi,
upuzun dalları ile
sarmaş dolaş dolanırdı.
Bizlerin yüzyıllardır yapamadığına inat
ve yüzümüze vururcasına hain düşmanlıkları...
Nasıl da sevişirdi,
kötülüklerden uzak kolları.
Bu cansız dallar bile,
barış içinde kördüğüm olurlardı.
Biz ki yüzyıllardır,
neden ve niçin ve neyin kavgasını veriyorsak eğer,
Havada BARUT kokusu,
içtiğim suda KİN VE İNTİKAM,
yangın yerine dönüyordu ÖLÜM KOKAN sokaklar.
Kaldırımlarda harmanlanan minicik canlar,
sorgusuz sualsizce toprağa giriyorlardı
zamansız...
Bir sabah ve bir gecenin yarısı,
Mesimin ilk karı düşerken ,
iki katlı evimin saçaklarına,
yoksulluğun soğuğu, titretirdi omuzlarımı,
SEVİNEMEM,
GÜLEMEM,
GÜLÜMSEYEMEM Kİ!
Bu bembeyaz muhteşem işgaline sokakların,
üşür yüreğim,
kar yağar yastığıma
ve ben kahrolurum sefaletin sırtlarında...
DOYAMAM,
ISINAMAM,
SARINAMAM Kİ SICACIK yorganıma,
açlığın gölgesi düşerken soframa...
Bir sabah
ve bir gecenin tam ortasında,
zamansız ötüyor kafesinden firar eden kuşlar,
sanki tüm kainat susmuş,
yer gök derin uykuda,
Sadece gökyüzü var,
ve günah çıkarırcasına,
ağlayan dört bir yanda .
Gözlerim yorgun,
başım düşer uykusuzluğa,
BİR YAPRAK,
BİR YAPRAK,
BİR YAPRAK DAHA
kopup gider ömrümün sayfalarından,
Bir sabah ve gecenin başladığı
derin suskunlukta,
BİLEMEM,
CEVAP DA VEREMEM,
KİMBİLİR
kaç kişinin gözyaşı var bu soğuk
kasım soğuğuğunun akşamlarında...
Paranın köklerini yaşamından söküp atmayı başarabilmiş güzel insan,
sn BÜLENT ECEVİT anısına yazılmış bir şiirimdir.