Mesajı Okuyun
Old 24-05-2010, 00:58   #17
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Duygu hanımın kuyuya attığı taşı çıkarmak değil üstüne taşlar hatta kayalar atmak lazım bence Zira kararlar dünyasının, diğer deyişle hukukun hayattan kopması düşünülemez. İnsanlar ve topluluklar arasındaki ilişkilerin önceden belirli kurallar çerçevesinde düzene sokulması, sorunlarla bozulan düzenin ihyasını öngören adli mekanizmanın soyut normu somut olaya uygularken toplumsal ve insani değerlerden uzaklaşıp soyutlanması aslında vicdanlardaki adalet ve hakkaniyet duygularının yadsınması anlamına gelecektir.Adalet hissinin tatmin edilemediği ve hukukun hayattan koptuğu bir adli sistemde uzun vadede insanlar da hukuktan kopacak, farklı çözüm yolları arayışına girecek sonuçta kaos ortamı yaşanacaktır.

Medeni hukuk ve Borçlar Hukukundaki, "MK 3 : iyi niyet", "MK 2: dürüstlük", "MK4: hakimin takdir yetkisi", "BK 18: lafza değil öze göre yorum ilkesi", "BK 20, 41/II, BK 65 vb. ahlaka aykırılığın yaptırımları", "BK 21 : aşırı yararlanma", "BK 23-30 vd. irade fesadı halinde iptal edilebilme" , "BK 44 : tazminatın hakkaniyet çerçvesinde indirilebilmesi veya kaldırılması" , "halin icabı" ; Ceza hukukundaki "ıztırar halinde hırsızlık halinde cezasızlık" , "taksirle yakına karşı ilenen suçta cezasızlık" "yakına karşı işlenen bazı suçlarda cezasızlık " "suç konusunun düşük olmasında cezasızlık" ... gibi sayısız hukuki olgu aslında hukukun sert yapısını yumuşatabilmek ve soyut kuralın somut olaya yani insana uygulanırken nihai amacın yani adaletin tecellisini sağlayabilmek için düzenlenmiştir. Yasa koyucu bu anlamda, hakime uluslararası normları dahi doğrudan uygulayabilmek için yetki vermiştir.(AY. 90)
Kaldı ki hakimin, bir konuda yazılı veya yazısız kural olmasa dahi kendisine "çare makamı" olarak başvuran kişilerin sorununu hakkaniyete uygun bir şekilde çözmek de görevidir. (MK.1)

Alıntı:
Hayatın gerçekleri söz konusu iken, hakim iddiaların-savunmaların ve delillerin ışığında kanaatini kullanırken, en nihayetinde bir insanla ilgili bir diğer insan karar verirken, sahip olunması gereken bir ruh vardır. Bu öyle Mahkeme salonunda vatandaşı azarlayıp kararı almaya gelirsin demekle, alelacele ve umursanmamış incelemelerle, vasıfsız dilekçelerle olmaz. Bu ancak, kalpte yitirilmemiş sevgi, hayat heyecanı ve özen duygusu ile olur.


Tamamen katılıyorum.Bazen, iyimser bir ifade oldu aslında çok seyrek, bu bahsettiğiniz özen duygusuna rastlanabiliyor. Bir kararın karşı oyunda veya bir duruşmada tanık ifadesinde veya bir dilekçe okurken bahsettiğiniz hayat heyacanına rastlamak insana yaşadığını hissettiriyor.

Umarım hukuk hayattan hiçbir zaman kopmaz.