Mesajı Okuyun
Old 04-03-2010, 17:05   #4
kapbana

 
Varsayılan bir karar

Davanızın türü hakkında pek bir bilgi vermemişsiniz. Yardımcı olabilir düşüncesiyle ekliyorum...

Kolay gelsin...
T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas: 2006/20659
Karar: 2007/21564
Karar Tarihi: 27.12.2007
H
İZMET TESPİTİ DAVASI - TANINAN KESİN SÜREYE KARŞIN ARA KARAR GEREĞİNİN YERİNE GETİRİLMEMESİ NEDENİYLE DAVANIN REDDİNE İLİŞKİN VERİLEN KARAR - KARARIN ESASA İLİŞKİN OLMASI
ÖZET: Somut olayda, kabule göre; tanınan kesin süreye karşın, ara karar gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle davanın reddine ilişkin verilen karar esasa ilişkin olduğu halde, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu, davanın usul yönünden reddine ilişkin hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
(506 S. K. m. 79) (1086 S. K. m. 27, 160, 163, 185, 409)
Dava: Davac
ı, davalı işverenlere ait işyerlerinde 01.01.2001 tarihinden itibaren geçen ve SSK'na bildirilmeyen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan SSK Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi T.Ö. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Karar: 1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
Dava, 01.01.2001 - 05.10.2004 (dava) tarihleri arasında davalı işverenlere ait iş yerlerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışmaların tespiti istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79 uncu maddesinin onuncu fıkrasıdır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 159 uncu maddesinde; sürelerin kanun veya hakim tarafından saptanacağı, kanunda gösterilen ayrık durumlar dışında hakimin yasal olarak belirlenen süreleri artırıp, eksiltemeyeceği, kendisince saptanan sürelerin ise, ancak, iki taraf dinlendikten sonra ve kabul edilebilir sebeplere dayanılarak hakim tarafından azaltılıp, çoğaltılabileceği yönünde düzenleme yapılmış; 160 ıncı maddesinde; sürelerin, iki tarafa tefhim ve gerekirse yöntemince tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı açıklanmıştır. 163 üncü maddesinde ise; kanunun belirlediği sürelerin kesin nitelikte olduğu, anılan sürelerde yerine getirilmesi gereken işlem yapılmadığında o hakkın düşeceği, ayrıca, hakim tarafından belirlenen süreler yönünden bu sürenin kesin olduğuna karar verilebileceği, aksi takdirde, saptanan süreyi geçirmiş olan tarafın yenisini isteyebileceği, bu suretle tanınan sürenin kesin olup, bir daha verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemelere göre; hakim tarafından saptanan ve kural olarak kesin nitelikte olmayan sürenin kesin olduğuna karar verilebilir ise de, anılan kararın hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta olması ve kesin süreye uyulmamasının yaptırımının aynı kararda gösterilmesi zorunludur. Davanın taraflarından birine kesin nitelikte süre tanınması, diğer taraf yararına kazanılmış hak doğurduğundan, daha sonra kesin sürenin uzatılması yönünde karar verilemez. Hakim tarafından verilen kesin süre, yukarıda öngörülen koşulları taşımadığı takdirde, süreyi geçirmiş olan taraf yeni süre verilmesini isteyebileceği gibi, bu başvuru üzerine verilecek ikinci süre, kararda kesin olduğu belirtilmese de söz konusu kanun hükmü gereğince kesindir ve ilgili tarafa bir daha ek süre tanınamaz.
İnceleme konusu davada yürütülen yargılamada mahkemece; davacı tarafından bilirkişi ücretinin öngörülen kesin süre içerisinde yatırılması yönünde 22.06.2006 günlü oturumda ara karar verilmiş ise de, bu yükümlülüğe uyulmamasının doğuracağı yasal sonuçlar (yaptırımlar) açıklanmamış olmakla, anılan Kanunun 163 üncü maddesi ile yerleşik Yargıtay kararlarına uygun kesin sürenin varlığından söz edilemeyeceğinden, yöntemince verilmeyen kesin süreye uyulmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin hüküm kurulması isabetsizdir.
Öte yandan; hukuk yargılamasında kararlar, ara ve nihai olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ara kararları, yargılamaya son vermediği gibi, onu yürütmeye, ilerletmeye yarayan kararlardır. Yargılamaya son veren ve hakimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran kararlara, nihai kararlar denmektedir ve esasa ilişkin (hükümler), usule ilişkin, davanın konusuz kalması durumunda verilen olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Mahkemenin verdiği her karar, hüküm niteliğinde değildir. Hüküm, davayı esastan çözümleyen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren nihai karardır. Başka bir anlatımla, hükümler, davanın esası hakkında verilen nihai kararlardır. Hüküm ile taraflar arasındaki uyuşmazlık esastan sona erer ve hüküm kesinleşince, anılan uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, nedeniyle yeni dava açılamaz.
Usule ilişkin nihai kararlar ile, yargılama sona ermekte ve davaya bakmakta olan hakim, o davadan elini çekmekte ise de, bu kararlar ile dava konusu (istem sonucu) hakkında karar verilmediğinden taraflar arasındaki uyuşmazlık çözümlenmemekte, usule ilişkin sorunlar karara bağlanmaktadır. Örneğin; görev veya yetki yönünden dava dilekçesinin reddine (HUMK/27), davalının rızası ile davanın takibinden vazgeçilmesi nedeniyle davanın son bulduğuna (HUMK/185), davanın açılmamış sayılmasına (HUMK/409), davanın nakline, göndermeye, dava koşullarından birinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine ilişkin kararlar bu türdendir. Kanıtlama yüküne ilişkin kesin süreye aykırılık nedeniyle verilen davanın reddi kararı ise, iddianın kanıtlanamadığı anlamını taşımaktadır ve bu yönüyle esasa ilişkin karar olup, kesin hükmün tüm hukuki sonuçlarını doğurur.
Somut olayda, kabule göre; tanınan kesin süreye karşın, ara karar gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle davanın reddine ilişkin verilen karar esasa ilişkin olduğu halde, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu, ilişkin hüküm kurulması da usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazı kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya geri verilmesine, 27.12.2007 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları