Mesajı Okuyun
Old 03-03-2010, 00:42   #7
Ase

 
Varsayılan

Sizin bulduğunuz yol bana HUMK 237 hükmünden ziyade "kanun yararına bozma" (HUMK 429) kurumunu düşündürdü. Sırf mevcut hukuka aykırılığın ileri sürülebilmasi nedeniyle. (Tebligat K. 32 ve HUMK 363 vd). Süreç uzun ve uğraştırıcı olacaktır ama satışı durdurabilir mi bilemiyorum.

Şu makale, delillerin tespiti ile ilgili olarak işinize yarayabilir. 169 numaralı dipnotta bir Yargıtay kararından bahsedilmiş, davalının yokluğunda yapılan keşif ile ilgili:

http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/a...58-01-akil.pdf

Çok felsefe okuyorum sanırım, pozitif ve özellikle usul hukukundan kopmuşum. Oldukça da dağınık yazmışım. Biraz toparlayayım.

Aynı konuda verilmiş ve kesinleşmiş hüküm varken aynı konunun yeniden yargılamaya konu edilemeyeceği kuralının hukuk felsefesi bakımından temellendirilebilecek istisnaları olabileceğini düşünüyorum. Gelişen olayları, felsefi yaklaşımı öne alıp, usulü bir kenara bırakırsak,

1- Müvekkiliniz dava sürecinden tamamen bihaber olduğuna ve davacının husumeti yanlış kişiye yönelttiğine bakılarak; "kendi hatası ile hukuki fayda elde edemez" kuralı gereğince, kararın icrasının hukuka aykırı olduğunu, müvekkilin borçlu olmadığını,
2- Kararın icrası müvekkilinizi hiçbir şekilde borcu olmayan bir parayı ödemesinin hem haksız olduğu açık ve üstelik davacı alacaklının dürüstlük kuralına uyması zorunlu bulunduğunu, ödemenin telafisi imkansız bir zarara neden olacağı, hukukun asıl işlevi adaleti sağlamak iken bu durumu korumaması gerektiğini,
3- Menfi tespit davası o konuda yargı kararı bile olduğu halde açılabildiğinden onunla beraber teminat karşılığı da olsa talep edilebilen satışın durdurulmasının söz konusu olabileceğini düşünüyorum.