Mesajı Okuyun
Old 24-01-2010, 12:30   #13
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Sayın YILDIZOĞLU, " soru sahibi Eersöz, kararın ne şekilde kesinleştiğinden (temyiz edilmediğinden mi yoksa temyize kapalı olduğundan mı)bahsetmediği halde, neye göre bunu iddia ettiğinizi asıl ben anlayabilmiş değilim" demektesiniz. Soru sahibibinin "...Kesin olarak verilen bir mahkeme kararının hüküm fıkrasında ..." şeklindeki ibarelerini görmediniz sanırım.
Mahkemeler tarafından verilen kararlarda tarafların gösterilmesi, iddia ve savunmaların özetlenmesi, ihtilaflı konular hakkındaki delillerin tartışılması ret ve üstün tutma sebeplerinin açıklanması zorunludur. Kararın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 489. 388 ve 389 maddelerinde tanımlanan unsurları taşıması ve

1- Kararı veren mahkeme ile hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin ad ve soyadları ve sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa kararın hangi sıfatla verildiği,

2- Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri,

3- İki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep,

4- Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi,

5- Kararın verildiği tarih ve hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin imzaları, yönündeki hükümlerin kararın yazımında dikkate alınması gerekir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Aynı kural HUMK.nun 389. maddesinde de tekrarlanmıştır. Keza HUMK. nun 381. maddesi (kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur.) Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.

1086 SAYILI HUMK'un 388/4. maddesi gereği kanun yol ve süresi hükümde açıklanmak zorundadır. Kanuin yolu yoksa kararın kesin olarak verildiği karara yazılacaktır. Öyle ise kesin olarak verilen ve kesin olduğu hüküm fıkrasında belirtilen bir kararın altına ayrıca kesinleşme şerhi verilmesi gerektiğini düşünmüyorum.
İYİ ÇALIŞMALAR