4721 S.K. m.149/2: "Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı
kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse. " demektedir.
Evlilik taraflar arasında belli şartların varlığı ile gerçekleştirilen bir akittir. Maddede, akitlerinden biri için sine qua non görülen bir şartın varlığında yanılmadan bahsediliyor; yani akit tarafın kişisel özelliği ve algılaması, seçimi sebebiyle "çekilmez durum" ve bunun ispatlanması gereği söz konusu. Bu bağlamda "bekaret bir vasıf mıdır?" tartışmasının bu başlık altında anlamsız olduğu kanaatindeyim.
Evlilik birliğinde A şahsı için hiç önemli olmayan bir konu B şahsı için çok önemli olabilir. Bu sebeple ne A şahsının B şahsını ne de B şahsının A şahsını yargılayamayacağı kanaatindeyim. Olaya bir de şu açıdan bakalım: X kişisi bakire bir hanımla evlenmek istiyor ve Y kişisi ile evleniyor; Y kişisi bakire değil ve X bunu öğreniyor; X in Y ye evliliği ve kuvvetle muhtemel hayatı zindan etmesini mi yoksa bu kişilerin ayrılmasını mı yeğlersiniz? Akla şöyle bir soru gelebilir: Y kişisi de bu sebeple baba evine gönderildiğinde hayatını sona erdirecekler... Bu durumda ben de şu soruyu sormak isterim: böyle bir cehaletin ve anlayışın çözümü X ile Y nin evliliğinin devamı gerektiğini savunmakta mıdır???
Yargıtayın bu maddeyle ilgili çifte standartlı kararları olduğunu biliyorum ve kesinlikle maddenin her iki taraf için uygulanması gerektiği kanaatindeyim
(1); açıklamalarım Sayın Demirel in eklediği kararda Yargıtayca bu konuda "vasıf" kelimesinin kullanılmasını ve hatta Sağlık Raporu varken tanık anlatımlarına değer verilerek hüküm kurulmasını v.s. desteklediğim ve buna katıldığım şeklinde algılanmasın lütfen; sadece Kanunun ilgili maddesindeki "kişisel algılamaya dayalı" düzenlemeyi gözardı etmemek gerektiği kanaatindeyim.
Bu bir aldatma mıdır? sorusuna gelince; bekaretin olmaması bir hastalık değildir, kişiye fiziksel ve/veya psikolojik anlamda zararlı bir husus da değildir... Haricen bildiğim kadarıyla (keşke bir doktora sorma imkanımız da olsaydı) sırf bu sebeple Hastaneye başvurulması halinde bekaret zarı dikilmesi de söz konusu değildir; bu sebeple kızlarımız bir yerden düştükleri v.b. yalanlarla bu işlemi yaptırmaktadırlar. Bu şekilde hareket eden ve hayatını geçireceği kişiden böyle birşeyi gizlemeyi seçen kişinin aldatma tavrı sergilemediğini savunmak fazla iyimserlik olur (diye düşünüyorum
)
(1) Davacının hangi taraf olduğu belli olmamakla birlikte: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 03.10.2006 Tarih, Esas: 2006/5711, Karar: 2006/12979: "Türk Medeni Kanunu'nun 149/2. maddesi "eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse" ve Türk Medeni Kanunu'nun 150/2. maddesi ise "davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse" hükümlerini taşımaktadır.
Toplanan delillerden davalının cilt ( sedef ) hastalığının bulaşıcı nitelikte olmadığı ve
tedavi edilebilir olduğu(??? ), altsoyun sağlığı için ağır bir tehlike de oluşturmadığı ve yukarıda bahsedilen her iki madde hükmüne uymadığı anlaşılmaktadır. Davacının davasının reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir."
Saygılarımla...