Mesajı Okuyun
Old 16-04-2002, 19:23   #28
Av. Adil Giray ÇELİK

 
Varsayılan Avukat Yargının Neresindedir?

Öncelikle savunma mesleğinin yargılamanın ayrılmaz parçası olduğu düşüncesinin kesin ve mutlak olduğu gerçeğinden hareket etmemiz gerekir. Bu durumda sav, savunma ve yargıç, saç ayağının birbirinin ayrılmaz parçasıdırlar. Bu değerlendirme ile savunmayı yargının kurucu unsurlarından olduğunu kabul etmemiz ve savunma mesleğine özellikle bu açıdan bakmamız gerekir.

Bu kuramsal gerçek içerisinde yargılama tarihin ilk çağlarından bu yana kutsal bir tören havasında yapılmıştır. Sokratesi yargılayan Beşyüzler Meçlisinde, Eski Roma da ve günümüz çağdaş hukuk devletlerinde yargılama kutsal bir tören havasındadır. Bu törende yılların yazılı ve yazılı olmayan kuralları vardır, bu törende ulus iradesi vardır, tarih vardır, hukukun üstünlüğü vardır.

Eski Yunan da yargılama yapılan Yere Aeropag denilmiştir. Aeropag yargılama öncesi bir kutsal törene hazırlanır gibi tertemiz yıkanır, tüm kötülüklerden arınır, yeni bir yargılamayı tertemiz biçimde beklerdi.

Çünkü yargılayan kurum ulus adına karar vermektedir. Ulus adına karar veren bir kurum bu işlevini ana temasına, şekil koşullarına uygun olarak yerine getirir.

Öncelikle tüm tartışmaların içerisinde cübbe değerlendirmesinde yargının ayrılmaz parçası yargıç ve savcılar için taşıdığı değer benzer biçimde savunmanlar içinde geçerlidir. Özel giysi (CÜBBE) yargıç ve savcılarda yargılama süresince bir yetkinin ifadesi ise savunmanlar içinde aynı yetkinin ifadesidir. Avukatlar için cübbe avukatın yargının ayrılmaz bir parçası olunduğunun, başkasına ait bir hukuku temsil edildiğinin ifadesidir. Özel giysi (Cübbe) giyimi yargılamanın kutsal töreni ile başlar, ulus adına yerine getirilen görev, bu kutsal törenin bitmesi ile sona erer.

Ancak avukatlık kariyeri yargılama ile sınırlı değildir. Avukat bir anlamda yargılamanın ayrılmaz parçası olduğu kimliği toplum önünde devamlıdır. O anlamda klasik düşünce avukatlığı hayatın her alanında sorgular ve değerlendirir. Av. Ali Haydar Özkent, Av. Dr. Faruk Erem, Av. Dr. Muammer Aksoy Yekta Güngör Özden, de aynı görüştedirler. Özellikle Paris Barosu nun benimsediği bu görüşe katıldığımızı söyleyebilirim.

Belli bilimsel kimlikleri tekelinize alamaz, bu nitelendirmeleri kendinizle özdeşleştiremezsiniz. Avukatlık, yargıçlık, savcılık, Hukuk Profesörlüğü, Hukuk Doktorluğu bu kimliklerin bazılarıdır. Bir tıp dergisinde veya tıpla ilgili internet sitesinde sadece Tıp Doktoru olarak bilimsel görüş açıklamak diğer tıp doktorlarına haksızlık etmektir.

Bizim kuşak hukuk doktoru olarak genellikle saygı ile andığımız, Dr. Faruk Erem i (Türkiye Barolar Birliği Kurucu Başkanlığı Yapmıştır), Dr. Muammer Aksoy u (Ankara Baro Başkanlığı Yapmıştır), Dr. Çoşkun Üçok (Ankara Üniversitesinin Sevgili Hocalarındandır), tanır. Saydığım Hukuk Doktorları avukatların yargıçlar gibi yargının ayrılmaz parçası olduğunu ısrarla bize aktarmışlardır.

Bir de Hukuk Doktorluğunu sadece yüreğinde ve Dünya Görüşünde yaşatan Uğur Mumcu yu tanıdık. Hukuk Doktoru tanımını duyunca içimizdeki acıyı bir kez daha hisseder ve hep onun;
“Bilgi sahibi olmadan, Fikir sahibi olunmaz”
Özdeyişini hatırlarız.

Yine de,
yine de,
Nazım Ustanın dediği gibi
“Yine de kararmasın sol memenin altındaki cevahir”