Mesajı Okuyun
Old 17-12-2009, 09:00   #1
serdarserdar

 
Varsayılan ayıplı ifada ihbar yükümlülüğüne riayet etmeden Bk.96ya göre zarar istenebilir mı?

Ayıplı ifa durumunda BK.96’ya göre zararın tazmini istenebileceğine ilişkin Yargıtay kararları incelemiştim.

Ancak aşağıdaki Yargıtay kararında BK.96’ya göre zararın tazmini istenebilmesi için “ayıbın tabi olduğu muayene ve ihbar yükümlülüklerine uyulması gerektiği” belirtilmiş.
Bu durumda ayıp hükümlerindeki muayene ve ihbar sürelerinin kaçırılması halinde Bk.96 ‘ya göre zararın tazmini istenemez mi?

Ör.Ticari olarak çelik levhalar alınmış.Ancak levhalar açıkça görünecek şekilde dalgalı.Levhalara ilişkin ihbar yapılmamış ve ayrıca 6 ay içinde ihbar veya dava açılmamış.Teslimden 7 ay sonra doğrudan BK.96’ya göre zararın tazmini davası açılabilir mi?

Burada ikili bir ayrıma gidilebilir mi sizce?
1-Sözleşme yoksa veya malın vasıfları açıkça belirli değilse, süresinde ihbar yapılmayınca malı teslim edildiği şekilde kabul edildiği anlamına gelir ve BK.96’ya göre dava açılamaz.
2-Sözleşmede malın vasıfları belliyse, (ör.Çelik levhalar dalgalı olmayacak maddesi) ayıp sürelerini kaçırsak bile alım satım için 10 yıllık genel zamanaşımı içinde BK.96’ya göre zararın tazmini istenebilir.






T.C.
YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas:1992/384
Karar:1992/2617
Karar Tarihi:19.03.1992

ÖZET: Bir olay içersinde ayıba karşı tekeffülün maddi koşulları ile, akdin gereği gibi ifa edilmemesinin koşulları aynı zamanda gerçekleşmiş olabilir. İşte bu hallerde davacı Borçlar Kanununun 202. maddesinde düzenlenen satıcının ayıba karşı tekeffül borcu hükümlerine dayanan semenin indirilmesi davası açabileceği gibi şartları varsa borcun gereği gibi ifa edilmemesinden dolayı Borçlar Kanununun 96. maddesi uyarınca uğradığı zararın tazminine ilişkin bir dava da açabilir.

(818 S. K. m. 96, 202)

Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı; Milli Eğitim ve Spor Müdürlüğü'nce lojman olarak kullanılmak üzere 1984 yılında 16 daire ve dükkandan oluşan binayı davalıdan satın aldıklarını, satımdan 3 yıl sonra binada çatlaklar oluştuğunu, binada proje ve yapım hataları ile beton kalitesinin düşük olmasından dolayı tahliye edilmesi gerektiğinin tespit edildiğini, binanın takviyesi ve ayıplarının giderilmesi için 73.3.27.639 TL.na ihtiyaç olduğunu öne sürerek zararın tazminini istemiştir.
Davalı; binayı müteahhite yaptırdığını, yan binadaki yüklemelerden dolayı çatlaklar meydana gelmiş olabileceğini, Valinin istekleri üzerine binadaki çatlaklıkları ve (6) kolonu takviye ettiğini savunmuş, daha sonra yargılamaya gelmemiştir.
Mahkemece, satış tarihi 13.12.984 tarihinde binanın ayıplı değerinin, satış bedelinin % 20 altındaki değeri olacağı, bunun da 70.400.000.- TL. olduğu, satış değeri 88.000.000.- TL.sından çıkarıldığında kalan 17.600.000 TL.sının davacının zararını oluşturduğu kabul edilmiş, 17.600.000.- TL.sının ödetilmesine karar verilmiştir. Hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmasına göre davalının temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 - Davacı İdarenin temyizinin incelenmesinde;
Bir davada dayanılan olguları belirlemek ve hukuksal açıdan nitelemek uygulanacak yasa hükmünü arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir (HUMK. m. 76).
Mahkemece, dava ayıp nedeniyle semenin tenzili davası olarak nitelendirilerek sonucuna kavuşulmuştur.
Dava ayıplı taşınmaz satışından kaynaklanmaktadır. Gerçekte, Borçlar Kanununun 217. maddesi yollamasıyla taşınmaz mal satışlarında uygulanması gereken BK.nun 202. maddesi hükmünce ayıba karşı tekeffülden alıcı lehine seçimlik bazı haklar doğar. O, dilerse satılanı redde hazır olduğunu beyanla satımın feshini, dilerse satılanı alıkoyup satış parasından indirim yapılmasını talep edebilir. Veya misli eşya satımında satılanın ayıptan ari misli ile değiştirilmesini isteyebilir (BK. m. 203). Ancak, semenin indirilmesi, çok defa satılan şeyin ayıplı olmasından ileri gelen zararı karşılayamaz bir mahiyet arzedebilir. Farklı bir anlatımla bazen bir olay içerisinde ayıba arşı tekeffülün maddi koşullarıyla, akdin gereği gibi ifa edilmemesinin (BK. m. 96) koşulları aynı zamanda gerçekleşmiş olabilir. İşte bu hallerde davacı Borçlar Kanununun 202. maddesinde düzenlenen satıcının ayıba karşı tekeffül borcu hükümlerine dayanan semenin indirilmesi davası açabileceği gibi şartları varsa borcun gereği gibi ifa edilmemesinden dolayı Borçlar Kanununun 96. maddesi uyarınca uğradığı zararın tazminine ilişkin bir dava da açabilir. Hemen belirtelim ki az yukarıda açıklanan gereği gibi ifa edilmeme dolayısıyla tazminat davasında da ayıba ilişkin muayene ve ihbar yükümlülükleriyle ayıbın tabi olduğu zamanaşımı hükümlerinin (BK. m. 207, 215/3) uygulanması gözardı edilmeyecektir (Bakınız, Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt: I/I, 1985, Sh. 202 vd.; Prof. Dr. Necip Bilge, Borçlar Hukuku Özel Borç Münasebetleri, 1962, Sh. 75; Prof. Dr. Avni Göktürk, Borçlar Hukuku İkinci Kısım Aktin Muhtelif Nev'ileri, 1951, Sh. 406-407). Borçlar Kanununun 96. maddesi gereğince alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bundan ileri gelen zararı tazmine mecburdur. Açıklanan nedenlerle, semenin indirilmesi davası Borçlar Kanununun 96. maddesine dayanılarak zararın tazmini davasının açılmasına engel değildir. Dosya içeriğine ve toplanan delillere özellikle bilirkişi raporuna göre binadaki ayıpların gizli olduğu davacının muayene ve ihbar yükümlülüklerini yasal süre içinde davalı tarafa bildirdiği olayda davalının kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. İleri sürülen maddi olayların ve isteklerin niteliği özellikle semenin indirilmesi, davacının satılan şeyin ayıplı olmasından ileri gelen zararını karşılamadağına dair olgular değerlendirildiğinde davacının satış bedelini indirme yolunu seçmediği, BK.nun 96. maddesine dayanılarak uğranılan zararın tazminini istediği açık bulunmuştur.
Hal böyle olunca, satılan binanın ayıplarının giderilmesi için davacı İdare tarafından ihtiyar edilen giderlerin tazminine karar verilmesi gerekirken dava yanlış nitelendirilerek bedel tenziline karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
Sonuç: 1. bent gereğince davalının tüm temyiz itirazlarının reddine. 2. bendde açıklanan nedenlerle mahkeme kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 19.3.1992 gününde oybirliği ile karar verildi.