Mesajı Okuyun
Old 15-12-2009, 18:58   #2
ismailduygulu

 
Varsayılan Bu GÖrÜŞte DeĞİlİm Ama!

Avukatlık ücreti yazılı olmak zorundadır. (Avukatlık KAnunu m. 163/1)

Eğer yazılı değil ise, asgari ücret tarifesine göre ücret talep edilebilir.

Fakat bu durum, değeri para ile ölçülebilen ve kazanılan davalar için geçerli bir kuraldır. (Av. Kanunu m. 164/4. fıkra, değişik 3 ve 4. cümle)

Değeri para ile ölçülebilen ve kaybedilen davalar için ise, Av. Kanunu m. 164/4. fıkraya göre -eğer tarafların arasında aksine yazılı sözleşme yok ise- herhangi bir avukatlık ücreti talep edilemez.

Bana göre yasanın bu hükmü, Anayasa'nın angarya yasağı hükmüne açıkça aykırıdır. Ancak ne yapalım ki, TBB ve Barolar hamaset ile ilgilenip bu madde ile ilgilenmediği için, avukatlar, verdikleri hukuki hizmetlerde, eğer yazılı bir sözleşme yapmamışlar ve davayı da kaybetmişler ise, bu halde herhangi bir ücret talebinde bulunamazlar. (Av. Kanunu m. 164/4. fıkra, değişik 3 ve 4. cümle)

Sizin olayınızda da, eğer yazılı herhangi bir avukatlık ücreti sözleşmesi yok ise, dava kaybedilmiş olduğu için, avukatlık ücreti talebi hukukidir ama yasal değildir.

Buyursun bakalım,
Avukat arkadaşlarımız, böyle bir angaryaya neden ses çıkarmazlar? Terzi kendi söküğünü neden dikemez?


Bu davayı üstlenecek iseniz eğer, Avukatlık Kanunu m. 38/1-f bendinde yer alan mesleki dayanışma gereklerine göre reddetmek zorunluluğunuz ile

Avukatlık Kanunu m. 34, 134, Avukatlık Meslek Kuralları m. 11, 27/2 hükümleri uyarınca da bu durumu, işi üstlenmeden önce, bağlı bulunduğunuz baronuza yazılı olarak bildirim yapma yükümlülüğünüz olduğunu unutmamalısınız.

Buna ne buyrulur peki?

Avukatlık Kanunu m. 38/1-f bendindeki hal, kanunun emrettiği bir husus iken, kimsenin dikkate almadığını ve ne TBB'nin ve ne de Baroların bu hükme dayanarak, kimseye herhangi bir müeyyide uygulamadığını da ayrıca ifade etmek gerekir. Oysa bu yasa hükmü, avukatlık mesleği yönünden oldukça önemli bir hüküm iken ve mesleki dayanışma gereklerini ifade ederken, mesleklerine sahip çıkmayan avukatlar, ellerindeki bir imkanı da reddetmektedirler.

Bunun en bariz örneği, bu sitede saldırıya uğrayan avukatın karşısındaki sanığın savunulmasını doğru bulan oranın yüksekliğidir.

Böyle durumlarda, bir avukata karşı hak arayan kişinin vekilliğini özel hukuk ilişkilerine göre değil de, Baro'larca, işi kabul edilmeyen yurttaşlara atanması gereken avukatlık prosedürü çerçevesinde yürütülmesi ve nihayetinde bu şekilde savunmanlık imkanlarından yararlanması gerekir. Yani avukatlar, güle oynaya, meslektaşlarına karşı dava üstlenmemeli ve hem etik, hem de mesleki dayanışma yönünden, bu konu üzerine yeniden düşünülmeli.

Kolay gelsin.