Mesajı Okuyun
Old 12-11-2009, 16:41   #6
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.cevat
İlginize çok teşekkür ediyorum Sayın Meslektaşım;
Ancak davanın özü ve gelişimini tam olarak yansıtamadığım için böyle düşünmenizi çok doğal karşılıyorum. Beş duruşma görüldü. Verilen dört dilekçede de bu ve buna benzer ,hatta bazen haddini aşan ifadeler kullanılıyor.Hani bazen bende meslektaşıma bir cilve yaparak artık durması gerektiğini hatırlatmak istiyorum doğrusu.Sevgiyle Kalın.

Merhabalar;

Ben, bir meslektaşımın kaleminden (dava konusu her ne olursa olsun) bu tür cümlelerin çıkmaması gerektiği düşüncesindeyim. Davacı yahut davalı değil "vekili" olduğumuzu unuttuğumuz anlarda ya da gereksiz bir "mesleki hırs"a yenik düştüğümüz anlarda çıkıyor sanırım bu tür sözler. İfadeler; cümlenin kuruluş biçimine, dilekçenini genel yapısına ve bu yapı içinde durduğu yere, olaya, davaya ve elbette ki yöneldiği kişinin yapısına göre değişik şekillerde algılanabilir. Kimisi bu tür cümlelerde bir sıkıntı olduğunu düşünmezken dava ile doğrudan ilgilenen meslektaşıma doğru/yerinde gelmeyebilir. Ancak, kullanılmaması/kullanmaktan kaçınılması bence yeğdir.

Böyle bir durumda ilgili cümle, ibare ve isnatları 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 1.-2., 4721 sayılı Medeni Kanun’un 24.-25., 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 78. ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 128. maddeleri dolayımında düşünmek ve değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla HUMK 78. maddeye göre dilekçenin dilekçeyi veren tarafa iade edilmesi yeni bir dilekçe ibrazı için kendisine süre verilmesi gerektiği kanaatindeyim.

İlgili Yüksek Yargı kararları da faydalı olacaktır sanırım:

Alıntı:
“O halde, kesin olarak denilebilir ki, savunma dokunulmazlığının da bir sınırı mevcuttur ve bu sınır, Egger'in de açıkça belirttiği gibi (age-299) haklı yararları korumanın çizdiği sınır ile sınırlıdır. Diğer bir deyimle dava ile korunan çıkarın haklı gösterdiğinden öteye gitmeyen, bir taşkınlık teşkil etmeyen, hakkın korunması için gerekli bulunan ve yersiz biçimde saldırgan olmayan, objektif bir uslûpla yapılan savunma, hukuka aykırı değildir. (Karahasan - age 559).
Buna karşılık, avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarının korunmasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif bir tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, onu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir.” (4. HD 1974/1160 E., 1975/5782 K., 02.05.1975 Tarih)

ve

Alıntı:
Dairemiz, Anayasa ve Avukatlık Yasası'nın öngördüğü biçimde, savunmanın kutsallığı ve avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, avukatların mesleki faaliyetlerini geniş bir dokunulmazlık çerçevesi içinde yapmaları gerektiği inancı içerisindedir.
Ancak, avukatların da, karar makamında olan, Anayasa, Kanun'a ve Hukuk'a uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar veren hâkimlerin de dürüst, bilgi yüklü, onur ve erdem sahibi kişiler olduklarını gözden uzak tutmamaları gerekir. Temsil ettikleri müvekkillerinin çıkarlarını savunurken karşı tarafın ve karar makamının onurunu kıracak davranışlardan sakınmaları mesleki etik kuralının da bir gereği olmalıdır. Güzel Türkçe'miz, hakareti içeren sözcüklerin dışında, savunmanın, başkasını incitmeyecek kelimelerle yapılmasını içeren güzel ve veciz sözcüklerle dolu olduğu bir gerçektir.
Bu nedenledir ki, anılan avukatın yukarıda alıntı yapılan cümlelerinin HUMK.nun 78/2 maddesi uyarınca, münasebetsiz ve savunmayla bir ilgisi olmadığı sonucuna varıldığından, anılan karar düzeltme dilekçesinin iadesine, yeniden tanzimi için kendisine 15 günlük süre verilmesine, bu süre içerisinde yeni dilekçe verilmediği takdirde karar düzeltme isteminden vazgeçmiş sayılacağının mahalli mahkemesince kendisine tebliğine, bu işlemlerin yapılması için dosyanın mahalli mahkemesine gönderilmesi gerekmiştir. (11. HD 2000/958 E., 2000/1211 K. ve 18.02.2000 Tarih)

Saygılarımla...