Mesajı Okuyun
Old 08-11-2009, 23:02   #1
serhatçetin

 
Olumlu Stajyer Avukatın boşboğazlığı, hukukçu şehitlik ziyaretine gitmemelidir !

Bu yazıyı aslında bir başka konuya cevaben yazmıştım ama anladım ki esasında apayrı bir konu olarak açılmalı ve hep birlikte irdelenmeli...

İşini usulune uygun yapanlar alınmasın sözüm yurtdışında ve uzayda bulunan mahkemelerdeki uygulama yanlışlıklarına :

Uygulanması konusunda "Genel inanç" şartı oluşmamış usul hükümleri yürürlükten kaldırılsa ya da uygun değişiklikler yapılsa nasıl olur?

Örneğin avukattan beyan alınmasa, savunma yapmasa avukat, her celse "bu aşamada bir diyeceğim yoktur , dilekçemi aynen tekrar ederim ya da sadece tutuklu müvekkilimin tahliyesini ve beraatini talep ediyorum" demiş sayılsa?

Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde 2 seneden önce tutuklama kararına itiraz etmek yasaklansa?Baştan hiç umutlanmasa tutuklu müvekkiller?
Hatta özel yetkili ağır ceza mahkemesi çok uzun bir ad bence. Oraya "Askeri üyesi çıkartılmış DGM" dense?

Tutuklamalara gerekçe göstermek zorunda olmasa mahkemeler?
"Mevcut suç şüphesi" göz önüne alınsa ve yeterli olsa? Hatta bazı sanıkları ayrı tutukevlerine alsak adına da "suçluluğu konusunda fazla şüphe uyandıranların tutukevi" desek? Tutukevi de nedir hatta? Cezaevi diyelim bunların yattığı yere? Sonuçta tutukular "tutukevi aracıyla" gelmiyor "cezaevi aracıyla" geliyorlar ADALET'İN önüne. Bunları Silivri Kandıra gibi YAKIN! yerlere değil de Irak sınırına ya da Yunanistan sınırına kursak? Sırf cezaevi aracı ya da jandarma yetersizliğinden trafikte kaldığından getirilmeseler duruşmalara? Yokluklarında daha bir rahat olur yargılamalar? Karışan görüşen olmaz? Savunma yapmak için parmak kaldıran da olmaz? 4.5 dk da bitmesi gereken celseyi savunma falan yaparak taaa 5.5 dk ya çıkartırlar bu hadsizler? Her duruşma aynı şeyleri tekrarlayıp dururlar? daha önce de söylemişlerdir halbuki aynı şeyleri? Sonra da yok efendim bu dava niye 7 sene sürdü "Usul ekonomisi" nerede kaldı derler?

Cezaevi araçlarını Otokar minibüslerden ya da kapalı kasa KAMYONLARDAN değil de "paletli tanklardan" seçsek? Kaçmaya yelteneni de tankın topuyla infaz etsek oracıkta?

Ayrıca Beşiktaştaki malum adliyedeki uygulama eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bayan nezarethanesi olmadığı için erkekler nezarethanede bekliyor bayanlar ring aracının içinde. Hatta duruşmalar geciktiği için yeri geldiğinde 5-6 saat bekliyor o araçta. Yemek verilmiyor yanında ekmek arası getirirse yiyorlar? Erkekleri de kamyon kasalarına koyalım bence? EŞİTLİK! ilkesine zeval gelmesin? "Kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesine" imza koyduysa bu devlet , onlar da ring aracında beklesin saatlerce?

Mahkemeleri hakim ya da başkan değil de mübaşir yönetir dense kanunlarda? Duruşmada kimin dışarı çıkacağına, kimin içeri gireceğine mübaşir karar verse? Yeri geldiğinde aleniyet! hükmünün değil mahkeme salonundaki tenhalığının sessizliğin daha önemli olabileceği kanunlarca tanınsa? Hatta sanıkların annelerinin duruşmadaki sukuneti bozma ihtimaline binaen "3 dereceye kadar kan ve sıhri kısımları" alınmasa duruşma salonlarına?

Sanık kelepçeli olarak kürsüye getirilir , kürsünün önünde bağı çözülür, duruşma daha bitmeden , daha ara karar bile okunmadan yeniden kelepçelenir, kelepçeli kollarına da 2 asker girer ve duruşma salonundan çıkarken yakınlarına "Ben iyiyim siz içinizi ferah tutun" diyemesin diye gerekirse itekleyerek götürülür dese kanunlar?

O zaman kimse bu durumlardan gocunmazdı değil mi???
Yasa koyucuya teklif götürmek lazım bence?
Böylece hem yurtdışında hem uzayda Türkiyedeki kadar adil ve usulüne uygun bir yargılama yapılabilir?

Ama kanunlarda yazmamasına rağmen adliyelerde gerçekleştiğini sürekli duyduğumuz bu örnek uygulamaların yaygınlaştırılması için tüm avukat meslektaşlarımı ve baromuzu , sivil toplum kuruluşlarımızı, (vakitleri pek olmaz ama) milletvekillerimizi göreve davet ediyorum...

Daha bu sabah Edirne'deki Lozan Anıtına gittim, şehitlerimiz (Şükrü Paşa) adına dikilmiş anıtı ve tabyaları ziyaret ettim. İsmim konu olmuş "Serhad ilimizin" işgalini kurtarılışını yerinde andım. Savaş zamanı erzakların yetersiz gelmesinden ötürü belediyenin EKMEKELERE %10 KUM KATMA kararını okudum.

Hatta ve hatta Şükrü Paşa'nın "Düşman hatları geçtikten sonra ölürsem beni mezara koymayın.Etimi itler ve kuşlar çeke çeke yesinler.Fakat müdaafa hattımız bozulmadan şehit olursam kefenim lifim ve sabunum çantamdadır.Beni bu mahale gömeceksiniz ve gelen nesiller üzerime bir abide dikecekler" sözünü söylerken hissettiklerini anlamaya çalıştım.
Ve maalesef bu ülkede halen bir şeylerin değişebileceğine inandım bir an.

Sonra bir baktım akşam olmak üzere? Dedim ne yapıyorsun Serhat? Sen ki Ankara Hukuk'u 6 senede bitirebilmiş bir stajyer avukatsın, senin haddine mi düşmüş bunlara kafa yormak? Orhan Kemal'in Murtazası ne diyor ? Büyüklerimiz düşünür bizim için en uygun olana karar verir. Terbiye sahibi bir vatandaş ta bunlara riayet eder harfiyen...

Yine de umarım yarın daha güneşli bir gün olur... Yanlış anlaşılmasın mecaz yapmıyorum , hacze çıkacağım da sırf o yüzden...