Mesajı Okuyun
Old 01-09-2009, 15:13   #2
v. Aynur

 
Varsayılan

(3402 S. K. m.12)

Dava: Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Yerel Mahkemece verilen süre yönünden davanın reddine ilişkin kararlar yasal süre içerisinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Tapulama (kadastro) tespiti yoluyla bir taşınmaz malda hukuki duruma ilişkin olarak belirlenen hakka karşı çıkmak isteyen ve bu yerde mülkiyet iddiasında bulunan kişi yönünden izlenecek iki yol vardır. Hak iddiasında bulunan kimse dilerse kadastro tespitine karşı 3402 sayılı Yasada belirtilen süre içerisinde komisyona ve gerektiğinde anılan komisyon kararına karşı da kadastro Mahkemesine başvurarak kadastro tespitine itiraz hakkını kullanabileceği gibi, dilerse tespitin kesinleşmesini takiben 10 yıllık hak düşürücü süre içinde genel Mahkemede açacağı iptal ve tescil davası yoluyla hakkının alınmasını sağlayabilir.

Genel Mahkemede açılacak iptal davası, adına tespit kesinleşene yöneltilerek açılıp yürütülebilir. Yine hemen belirtmek gerekir ki, tespite itiraz edilmesi halinde itirazın sonuçlanmasına kadar tespitin kesinleşmeyeceği de kuşkusuzdur. Tespit tutanağı bütün olduğundan itiraz eden yönünden kesinleşmedi, itiraz etmeyen yönünden kesinleşti şeklinde düşünmekte mümkün değildir. Her davada, davacının gerçek hasmını tespitle davasını ona yöneltmesi temel usul kuralıdır. Olayda davacılar, genel mahkemeden tespitin iptalini isteme yolunu tercih etmişlerdir.

Çekişmeli taşınmazda tespit ile belirlenen hakka karşı davacılar dışında başka şahısların tapulama (kadastro) mahkemesine itiraz etmiş olmaları; diğer bir anlatımla davacıların itiraz etmemiş olmaları 10 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıç tarihinin saptanmasında sonuca etkili olamaz. Zira tespite itiraz nedeniyle tespit askıda kalmıştır. Dava konusu taşınmazda hak sahibi, ancak tespitin kesinleştiği tarihte belirlenecektir. Olayda da çekişmeli parselin tespitine dava dışı kişiler tarafından tapulama (kadastro) mahkemesinde açılan itiraz davasının kesinleştiği tarih esas alındığında 10 yıllık sukutu hak süresinin geçmediği saptanacaktır. Çünkü davacı yönünden de mülkiyet iddiasında bulunduğu taşınmazdaki hak sahibi olan gerçek hasım, ancak, tapulama mahkemesinde kurulan hükmün kesinleştiği tarihte belirli hale gelmiştir. Açıklanan bu ilke Dairenin istikrarlı uygulaması olup, Hukuk Genel Kurulu’nun 31.5.1985 gün ve 1-795/531 sayılı kararında da açıkça vurgulanmıştır.

Sonuç: Hal böyle olunca, mahkemece taraf delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile 3402 sayılı Yasanın 12. maddesindeki koşulların gerçekleştiğinden bahisle davanın reddedilmesi isabetsizdir.

Temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.5.1992 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Yargıtay 1.HD., 1992/4189 Esas , 1992/6378 Karar, 14.05.1992 tarih.

Tam emin değilim ama bence süre kardeşler arasında da geçerli.