21-08-2006, 18:06
|
#13
|
|
Öncelikle "süre tutum" kavramının Usul Hukukumuzda yeri var mı ? diye sormak gerek.
Süre tutum -müddeti muhafaza- kavramı temelini HUMK.m.435/2 hükmünün (temyiz dilekçesinin verilmesinden itibaren BİR HAFTA içinde verilecek başka bir dilekçe ile temyiz nedenlerini bildirmeye olanak sağlıyordu) 2494 sayılı yasa ile ortadan kaldırılmasından evvel hukuki değer ifade eden bir kavram idi. Anılan maddenin 2494 sayılı yasa ile ortadan kaldırılmasından sonra hukukumuzda SÜRE TUTUM kavramından söz etme olanağı yoktur.
"Süre tutum dilekçesi" adı altında verdiğimiz dilekçeler aslında doğrudan temyiz dilekçesidir. Bu dilekçede KARARI TEMYİZ ETTİĞİMİZİ somut olarak belirtmemizin yanında HARCI ÖDEMEYİ ve TEMYİZ DEFTERİNE KAYDETTİRMEYİ ihlam etmemek durumundayız.
Temyiz süresi, kararın sözlü anlatımı (tefhim) ile başlayan davalarda kararı temyiz ettikten sonra ayrı bir dilekçe ile temyiz nedenlerinin bildirilmesinin hukuki temeli SAVUNMA HAKKIdır.
Uygulamada da mahkemeler süre tutum dilekçesi zannı ile verdiğimiz asıl temyiz dilekçesini (ki yukarıda belirttiğim gibi temyize dair koşulları yerine getirmek gerekir) aldıktan sonra TEMYİZ NEDENLERİNİN AYRI OLARAK BİLDİRİLMESİ İÇİN MAKUL BİR SÜRE -ki bu süre çok kere tebliğ mazbatasının dosyaya dönüş süresidir- BEKLEMEKTE, sonrasında da temyiz incelemesi için dosyayı Yargıtay'a göndermektedir.
Kanaatimce;
İnceleme mercii YARGITAY oludğuna ve hakimin de sizin dilekçenizi reddetme hakkı olmadığına göre [ki anayasa ile sağlanan teminat uyarınca (dikelçe hakkı) ikinci kez vereceğiniz dilekçeyi de havale edip dosyaya koymak zorunda] gerekçeli kararın tebliğinden itibaren makul bir süre içerisinde TÜM TEMYİZ NEDENLERİNİ İÇERİR BİR DİLEKÇEYİ yerel mahkemeye vermeniz yararlı olacaktır.
Saygılarımla...
|