Mesajı Okuyun
Old 04-06-2009, 14:11   #3
aynur2075

 
Varsayılan

Teşekkür ederim sayın meslektaşım , ihtarın cevabına ilişkin olarak kendilerinden ben de bilgi istedim, getireceklerini söylediler. Bu noktada Genel Kurul toplantısının yapılabilmesi için şirket ana sözleşmesinde ilan yapılacağı belirtilmiş daha sonra da alınan karar tebliğ edilmemiştir. Genel Kurul kararının tebliğ edilme zorunluluğu var mıdır? Bir de 5 yıllık dava zamanaşımı süresinin dayanağını belirtirseniz çok sevinirim.

Yargıtay kararlarını taradım ve şu şekilde bir karara ulaştım.


T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/10060
Karar: 2006/13738
Karar Tarihi: 21.12.2006

ÖZET: Dava, alınan kararın, ortakların müktesep haklarından olan kar payı alma hakkının ihlali niteliğinde olduğu iddiasına dayanılarak genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Kar payının güçlü bir nispi müktesep hak olduğu ve TTK'nun 469/2'nci maddesinin TTK'nun 385'inci maddeye bertaraf eden bir hüküm olmayıp, gerektiğinde uygulanması mümkün istisnai bir nitelik taşıdığı, pay sahibinin yeterli oranda kar payı üzerinde müktesep hakkı bulunduğu ve TTK'nun 469/2'nci maddesinin uygulanması gerektiğinde gerçekten şirketin inkişafı ve sürekli kar dağıtabilir durumda tutulması için kar payı dağıtılmamasının uygun ve faydalı olup olmadığının ispat yükünün davalı şirkete yüklenerek, çeşitli ihtimalleri karşılaştırmalı olarak kapsayan içerikte bilirkişi raporu alınıp, hakların sakınılarak kullanılması ilkesi çerçevesinde genel kurul kararının iyi niyetli olup olmadığının saptanması gerekir


(6762 S. K. m. 271, 385, 469)

Dava: Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 7. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 08.03.2005 - 2005/132 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 19.12.2006 gününde davacılar avukatı E.Ö. ile davalı avukatı N.A. gelip temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.O. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı şirketin kurucu A grubu ve B grubu nama ve hamiline yazılı hisse senedi sahibi ortaklarından olduğunu, şirketin 26.03.2004 tarihinde yapılan olağan genel kurulunca müvekkillerinin usulünce çağrılmamalarına rağmen haricen öğrenerek vekaleten temsil edildiklerini, hisselerin davacılara miras yoluyla intikal ettiğini ve 2001 yılına kadar yapılan tüm sermaye artışlarına katıldıklarını, ancak bu tarihten sonra davacıların müzayakalarından yararlanılarak gerekli olmayacak miktar ve şekilde sermaye artışları yapıldığını ve rüçhan haklarının kullanmaları engellenerek paylarının düşürüldüğünü, 03.12.2003 tarihli genel kurulda alınan sermaye artışı kararının ve 02.03.2004 tarihinde yapılan A grubu hissedarlar genel kurulunda alınan kararların iptali davalarının derdest olduğunu, buna rağmen davalı şirketin 26.03.2004 tarihli genel kurulun gündemin 3'üncü maddesi ile yasa, ana sözleşme ve iyi niyet kurallarına aykırı olarak karın olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ve ortaklara dağıtılmamasına karar verildiğini ileri sürerek, kar dağıtılmamasına ilişkin genel kurul kararının iptalini istemiştir.

Davalı vekili, toplantıya çağrının yasa ve ana sözleşmeye uygun olarak yapıldığını, kar dağıtmama kararının ana sözleşmenin 36/son maddesine uygun olduğu gibi iyi niyet kurallarına aykırılığının da bulunmadığını, önceki yıl 63.000.000.000.000.TL zarar eden şirketin amacına erişmek için kar dağıtılmasının olağan olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, genel kurul toplantısına çağrının usulüne uygun yapıldığı, davacıların vekaleten temsil edildikleri ve alınan tüm kararlara muhalefet şerhi koyduklarını, ana sözleşmenin 36/son maddesine uygun olarak oyçokluğu ile karın dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına karar verildiği, kararın yasa, ana sözleşme, iyi niyet kurallarına aykırı olmadığı, bilirkişi raporunda da şirketin önceki yıl 63.000.000.000.000.- TL zararının bulunduğu, şirketin mali yapısını güçlendirmek ve halen süren ekonomik sarsıntıların etkisini azaltmak için karın dağıtılmaması yönünde aldığı kararın iptali için bir neden bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Davalı anonim şirketin 226.03.2004 tarihli genel kurul toplantısının gündeminin 3'üncü maddesi görüşmeleri sonucunda şirketin karından kanun ve ana sözleşme gereğince ayrılması gereken miktarlar düşüldükten sonra kalan kısmın tamamının olağanüstü yedeklere ayrılmasına karar verilmiş, bu karara davacılar karşı çıkarak muhalefet şerhini genel kurul tutanağına yazdırmışlardır. Dava, alınan bu kararın, ortakların müktesep haklarından olan kar payı alma hakkının ihlali niteliğinde olduğu iddiasına dayanılarak genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, şirketin daha önceki yılda 63.000.000.000.000.- TL zarar ettiği, ana sözleşmenin 36/son maddesinde şirket karının dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçeye ayrılması konusunda genel kurula yetki verildiği, ayrıca şirketin inkişafı ve sürekli kar edebilmesi amacıyla karın dağıtılmamasına karar verebileceği, bu nedenlerle genel kurul kararlarının yasa, ana sözleşme ve iyi niyet kurallarına aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Öncelikle belirtilmelidir ki, her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığın nihai amacı kar elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Bu amaç, ana sözleşmelerde yer almaz, çeşitli kanunlardaki kişi birliklerini ayıran, <müşterek gaye> kıstasından ve <ortaklık> kavramından doğar. Başka bir deyişle <anonim şirket kanunen yasak olmayan her türlü İktisadi maksat ve konular için kurulur> (TTK'nun 271) ve kar elde etmek ve paylaştırmak nihai amacını elde etmek hedefine yönelir ve bu yolda çaba harcar. Ortaklığın bütün organları bu nihai amaca uygun kararlar almak zorundadır. İşte, şirketin kar elde etmek ve dağıtmak nihai amacından doğan kar payı, bir vazgeçilmez haktır (TTK m. 385) (Poroyffekinalp/Çamoğlu - Ortaklıklar ve Kop. Hukuku 8. bası, s. 487).

Şirketin nihai amacının kar elde edip ortaklara dağıtması esas olmakla birlikte ana sözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenler bu genel ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır. Bu istisnaların en önemlisi ve uygulamada da sıkça görülüp dava konusu uyuşmazlığa da konu olan TTK'nun 469/2'nci maddesindeki düzenlemedir. Anılan düzenleme gereğince şirketin devamlı inkişafı ve mümkün mertebe istikrarlı kar dağıtımını temin bakımından ana sözleşmede zikredilenlerden başka yedek akçeler ayrılmasına şirket genel kurulunca karar verilebilir.

TTK'nun 385'inci maddesinde düzenlenen müktesep hak olan kar payı hakkı ile bu hakkın istisnasını oluşturan TTK'nun 469/2'nci fıkrası arasındaki hassas dengenin kurulması zorunludur. Ana sözleşmede ihtiyari ve kanuni yedek akçelerin ayrılmasından sonra kalan safi karın bir kısmının dağıtılmamasına ve olağanüstü yedek akçeye ayrılması mümkün ve bu konudaki genel kurul kararının ana sözleşme ve iyi niyet kurallarına aykırılığı söz konusu olmamakla birlikte, tamamının yedek akçeye ayrılması TTK'nun 469/2'nci maddesinin istisna hükmü olduğu gözetildiğinde; TTK'nun 385'inci maddesinde düzenlenen müktesep hakkın ihlal edilmediğini kanıt yükünün davalı şirkette olması sonucunu doğurur. Olağanüstü yedek akçeye ayırma kararının genel kurul kararında gerekçesi gösterilmemiş olsa bile, yargılama sırasında mahkemece davalıya açıklattırılıp somut delillerinin gösterilmesinin istenmesi gerekmektedir. Bu durum, ister bir defa, isterse süreklilik kazanmış olan kar payı dağıtılmaması kararları için de söz konusudur.

Somut olaya dönüldüğünde; davalı şirketin ana sözleşmesinin 36'ncı maddesinin 1/son maddesi gereğince 1 temettü ve diğer sözleşmesel ve kanuni yedekler ayrıldıktan sonra kalan safi karın 2'nci maddenin d bendi gereğince ikinci tertip temettü payı olarak dağıtılacağı belirtilmiş, son fıkra ile de genel kurulun ekseriyeti ile kar payının dağıtılmayıp olağanüstü yedeklere ayrılabileceği benimsenmiştir. İptali istenen genel kurulunun gündeminin 3'üncü maddesine göre de ana sözleşmenin 36/son maddesine dayanılarak oluşan karın tamamının olağanüstü yedeğe ayrılmasına karar verilmiştir.

Davacılar vekili, davalı şirketin 15 yıldır kar payı dağıtmadığını, bu şekilde azınlık pay sahibi ortakların çoğunluğun tahakkümü altında tutulduğunu, alınan kararların yasa, ana sözleşme ve özellikle iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu iddia etmiştir. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda şirketin bir önceki yıl zarar etmiş olmasına rağmen tekrar kara geçmiş olduğu gözetildiğinde en azından ana sözleşmenin 36/1 'inci maddesi gereğince % 5 oranında kar payı dağıtması ve bu nedenle genel kurul kararının iptali gerektiği belirtilmiş olmasına rağmen mahkemece bilirkişi raporundaki değerlendirmelere itibar edilmemesine ilişkin yeterli gerekçe gösterilmemiştir.

O halde, mahkemece, kar payının güçlü bir nispi müktesep hak olduğu ve TTK'nun 469/2'nci maddesinin TTK'nun 385'inci maddeye bertaraf eden bir hüküm olmayıp, gerektiğinde uygulanması mümkün istisnai bir nitelik taşıdığı, pay sahibinin yeterli oranda kar payı üzerinde müktesep hakkı bulunduğu ve TTK'nun 469/2'nci maddesinin uygulanması gerektiğinde gerçekten şirketin inkişafı ve sürekli kar dağıtabilir durumda tutulması için kar payı dağıtılmamasının uygun ve faydalı olup olmadığının ispat yükünün davalı şirkete yüklenerek, çeşitli ihtimalleri karşılaştırmalı olarak kapsayan içerikte bilirkişi raporu alınıp, hakların sakınılarak kullanılması ilkesi çerçevesinde genel kurul kararının iyi niyetli olup olmadığının saptanması gerekir iken, yazılı gerekçeyle eksik inceleme sonucu hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın davacılar yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500,00.- YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.12.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)