Mesajı Okuyun
Old 21-03-2009, 11:25   #4
hilallal

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No.
1993/2-497
Karar No.
1993/713
Tarihi
10.11.1993
743-TÜRK KANUNU MEDENİSİ/146
ZİYNET EŞYALARININ İADESİ
BOŞANMA HALİNDE MALLARIN TASFİYESİ
MALLARIN TASFİYESİ
ÖZET
KARŞILIK DAVA KONUSU, ZİYNETLERİN KADIN TARAFINDAN KOCASINA VERİLDİĞİ VE BUNLARI BOZDURULARAK OTOMOBİL ALINDIĞI ANLAŞILMIŞTIR. KOCA ZİYNETLERİ VEYA BEDELLERİNİ EŞİNE İADE ETTİĞİNİ İSBAT EDEMEMİŞTİR. BU DURUMDA ZİYNETLERİN VEYA BEDELİNİN İADESİNE KARAR VERİLMEK GEREKİRKEN DAVANIN REDDİ İSABETSİZDİR.
DAVA VE KARAR : "Taraflar arasındaki "eşya alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Konya 3.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce mukabil davanın reddine dair verilen 21.2.1992 gün ve 47- 85 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dalresi'nin 22.9.1992 gün ve 7244-8263 sayılı llâmı; ( ...Toplanan delillerden, karşılık davanın konusunu oluşturan ziynet eşyalarının kadın tarafından kocasına verildiği ve bunlarırr bozdurularak otomobil alındığı anlaşılmaktadır. Koca ziynetleri veya bedellerini eşine iade ettiğini isbat edememiştir. O halde mahkeme'ce bu konuda açılan davanın kabulüne karar vermek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve Yasa'ya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkeme'ce önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüidü:
Dava, kayden boşanmış bulunan taraflar arasındaki alacak istemine ilişkindir. Direnme kararı yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı kadının kocası aleyhine açtığı ziynet eşyalarından doğan alacak ile ilgili karşılık dâvadan kaynaklanmaktadır. Davalı kadın, karşılık davasında mülkiyeti kocaya bırakılan arabanın alınmasında borç olarak verdiği, ancak kendisine iade edilmediğini ileri sürdüğü ziynet eşyalarını aynen, olmadığı takdirde bedellerinin kocadan alınmasını talep etmiştir. Gerçekten, taraflar arasında düzenlenen ve karşı çıkılmayan ( Tutanaktır ) başlıklı kendilerinin imzasını taşıyan yazılı belgede, açıkca ev malzemelerinin bölüştürüldüğü belirtilmiş ve arabanın mülkiyeti kocaya bırakılmıştır. Anılan belgede, arabanın kocaya bırakılmasına karşın arabanın alınmasında kullanıldığı ileri sürülen ziynet eşyalarıyla ilgili bir çekince konulmuş değildir. Ancak, hemen belirtmek gerekirki yazılı belgenin içeriği itibariyle de, arabanın mülkiyetinin kocaya bırakılmış olması dolayısıyle kadının, kocasına ödünç olarak verdiğini ileri sürdüğü ziynet eşyaları üzerindeki hakkından vazgeçtiğinin kabulü mümkün değildir. Yine koca tarafından açılan ve tutanakta kendisine bırakılan bilgisayarla ilgili davada, dava dilekçesine ekli olarak ibraz edilen ve kadının imzasını taşıyan yazılı belgede, bilgisayarın araba alınmasında kullanılan ziynet eşyalarının kendisine iade edilmesi halinde geri verileceği belirtilmiş ve belge mahkemece kurulan davanın kabulüne ilişkin karara etkili olmuştur.
Bu belgenin bir bütün teşkil ettiği ve içeriğinin bölünmemesi gerekeceği kuşkusuzdur.
Ayrıca da tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterdikleri yeminle dinlenilen ve birlikte değerlendirilen tanık beyanlarından, eşler arasındaki anlaşmada kocaya bırakılan arabanın alımında, kadına ait ziynet eşyalarının paraya çevrilerek kullanıldığı anlaşıldığı gibi, koca tarafından kendisine ödünç verilen bu ziynet eşyalarının aynen veya bedellerinin iade edildiği de kanıtlanabilmiş değildir.
Bu durumda karşılık davanın kabul edilmesi gerektiğine değinen ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daira bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ) ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Evlilikleri boşanma ile sonuçlanan taraflar arasında Yargıtay denetimine gelen uyuşmazlık; davalı ve karşılık davacı kadına ait takılarla ilgilidir.
Mahkeme, takıların davalıda bulunmadığını kabul ederek davacının isteğinin reddine karar vermiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca da benimsenen bozma kararında "dava konusu takıların davalı ve karşılık davacı tarafından eş kocası davacı ve karşılık davalıya verildiğini ancak bunların iade edildiğinin kanıtlanmadığı" gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur.
Bir davada olguların belirlenebilmesi için yargılama sırasında tarafların gözönünde ve onların katılımıyla sorunların tartışılması bu işleme esas olacak kanıtların doğrudan doğruya yargıç tarafından toplanıp değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle olguların ( olay ve vakıa ) belirlenmesi yargılamayı yapan yargıca aittir.
Yargıtay alt dereceli mahkemeler tarafından verilen kararları denetlerken yargılama ( duruşma ) yapmamaktadır; bu nedenle taraflarında katılımıyla olgu sorunlarını doğrudan doğruya belirleme olanağına sahip değildir. Başka bir anlatımla olgulann belirlenmesi için olayın tekrar yaşatılması sözkonusu değildir. İşte bu nedenlerle; Yargıtay, yargılama yapmadan mahkemenin belirlediği olguları bir tarafa bırakarak olgu belirlemesi yapamaz. Yaparsa bu "adil yargılanma hakkına" ve "onu gerçekleştirecek garantör normlara" aykırı olur.
Çalışma düzeni ve iş çokluğu nedeniyle karara iştirak eden üyelerin dosyadaki kanıtlan dpğrudan ele alıp değerlendirme olanağı da yoktur; değerlendirme tetkik yargıcının ve karara katılan bir başka üyenin açıklamalarıyla yapılmaktadır. Böyle bir ortamda olgulann belirlenmesi hem sağlıklı olmayacak hem de çelişki yaratacaktır. Bu nedenle; Yargıtay, yargıcın belirlediği olguların yanlış olduğunun kabul ederek kendisi yeni olgular belirlememelidir. Kuşkusuz böyle bir yargı, alt dereceli mahkemelerin kararlarında olguların belirlenmesinin tümden denetimsiz bırakılacağı anlamına gelmemelidir. Bu bağlamda gerekçe denetimi söz konusu olmalıdır. Yargıtay, mahkemenin belirlediği olgunun nedenlerini ve dayanaklarını göstermemiş veya göstermekle birlikte mantık, deneyim ve kurullar açısından çelişki yaratmışsa gerekçesizlik veya yetersiz gerekçeden bozma yapmalıdır, Bu yolla yargıçlann olası özensiz ve keyfi davranışlarını önleme olanağı olduğu gözardı edilmemelidir.
Mahkeme, H.U.M.K.'nun 388/ S.maddelerinde açıklandıği gibi "Uyuşmazlık konusu hakkında toplanan kanıtlan teker teker gösterip tartışmadan red ve üstün tutma nedenlerini açıklamadan "bir kısım davacı tanıkları karşılık davacınm üzerinde takılan gördüğünü; bir kısmının ise takıların bir kısmının koca tarafından alındığını, boşanmadan hemen önce takıların davacı Gülşen'in üstünde görüldüğünü ayrıca boşanma sırasında taraflar arasında düzenlenen protokolde takılarla ilgili bir açıklama bulunmadığı" gerekçesiyle karşılık davacı Gülşen'in isteğinin reddine karar vermiştir.
Ne varki; davacı Gülşen'in evlilik birliği içinde takılarını kocası davalıya oto alımı için verdiği ve daha sonra iade edilmediği yolunda açık tanık açıklamaları vardır. Diğer taraftan davacı ve karşılık davalının dilekçesine ekli ve karşılık davacı' Gülşen'e ait belgedeki "ailemin taktığı altınları aldığım zaman bilgisayan iade edeceğim" sözleri de yeterince tartışılmamıştır.
O halde; mahkeme kararı, usulun buyurucu kuralında gösterilen biçimde yeterli gerekçeyi içermemektedir. Tanık açıklamalan ile belgelerin değerlendirilmesi yeterli olmadığı gibi açık çelişki yaratmıştır; özellikle Gülşen'in düzenlediği ve yukarıda açıklanan belgedeki takılarla ilgıli açıklaması protokole dayanarak varılan sonuçla çelişkili kalmıştır.
Mahkeme, bu somut olayda gerekçelendirme açısından şöyle yöntem izlemeliydi; Öncelikle karşılık davacı kadının, kocası davacıya şu veya bu nedenle takılarını verip vermediğini "tanıkların açıklamalarını tek tek belirterek red ve üstün tutma nedenleri açıklayarak" daha sonra gerek bu konuda açıklama yapan tanıklar ile karşılık davacı Gülşen'ın el yazısıyla düzenlediği belgedeki yaptığı açıklama ( ailemin taktığı altınlar ) aynı şekilde birlikte değerlendirılerek kocaya verilen altınlar kapsam ve niteliği hakkında varılan olguyu son olarak da geri verme hususundaki tanık açıklamaları yine ayni yöntemle ve usulun açık buyuğu gereğince gerekçelendirilerek değerlendirilmeliydi
İşte bu yöntemle ve Yasa'nın buyruğuna uyularak yapılacak bir yargılama çalışması ve sorulabilecek tüm soruları önceden yanıtlar şekilde gerekçelendirme yapılması durumunda, mahkemenın, belirlediği olgularla ( altınların verilip verilmediği verildi ise kapsamı ve İade edilip edilmediği ) Yargıtay bağlı olmalıdır; yargılama yapmadan ve yenıden hüküm kurmadan mahkemenin belirlediği olguları tartışamaz. Denetim gerekçe ile sınırlıdır.
Gerçek anlamda gerekçe yapılması durumunda yargıcın hukuk ve olgu sorunlarında hata yapma olasılığın oldukça az olacağı kabul edilmelidir; çünkü yargıç, gerekçe yazmak için araştırmak, düşünmek ve tartışmak zorundadır. Hukuk usulünde bir takım kuralların bulunmasını gerekçe denetimı ile sınırlı kabul edilmelidir, Yargıtay, yargılama yapmadan ve tarafların katılımı sağlamadan gerçek olayı ve olgulan belirlemeyi yeğlerse evrensel kural "adil yargılama hakkının ( İHAS.m.6 )" gerçekleşmesini riske ve tehlikeye sokar. Nitekim, karşılık davacı, Gülşen'in kendi elinden çıkan belgede iade edilmeyen takıları "ailemin taktığı altınlarla" Sınırlamasına rağmen; çoğunluğun oluşturduğu bozma tüm altınları içine alacak şekilde olmuştur.
Bu nedenle sayın çoğunluğun görüşüne bu gerekçeyle katılmıyorum.: mahkemece kararı eksik ve çelişik gerekçe nedeniyle bozulmalıydı. Çetin Aşçıoğlu
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No.
2004/4-249
Karar No.
2004/247
Tarihi
05.05.2004
4721-TÜRK MEDENİ KANUNU (MK)/220
EVLENME SIRASINDA KADINA TAKILAN ZİYNET EŞYALARI KADINA AİTTİR
KADININ RIZASI İLE BOZDURULUP EV İHTİYAÇLARINA HARCANAN ZİYNET EŞYALARININ İADESİ İSTENEMEZ
EV EŞYASI VE ZİYNETLERİN İADESİ
ÖZET
DAVACI KADIN, DAVALI EŞİNDE KALAN ZİYNET VE EV EŞYALARININ İADESİNİ TALEP ETMİŞTİR. EVLİLİK SIRASINDA KADINA TAKILAN ZİYNET EŞYALARI KİM TARAFINDAN ALINMIŞ OLURSA OLSUN ONA BAĞIŞLANMIŞ SAYILIR, İADESİ GEREKİR. ANCAK ZİYNET EŞYALARININ İADE EDİLMEMEK ÜZERE KOCAYA VERİLDİĞİNİN, KADININ RIZASI İLE BOZDURULUP EV İHTİYAÇLARINA HARCANDIĞININ DAVALI KOCA TARAFINDAN İSPATLANMASI HALİNDE KOCA İADE YÜKÜMLÜLÜĞÜNDEN KURTULUR. ELDEKİ DAVADA, DAVACI KADININ KENDİ RIZASI İLE ZİYNET EŞYALARINI VERDİĞİ İSPAT EDİLEMEDİĞİNDEN DAVALI KOCA İADE İLE YÜKÜMLÜDÜR.
Taraflar arasındaki "ev eşyası ve ziynetlerin iadesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 18.3.2002 gün ve 1998/162-2002/145 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 17.3.2003 gün ve 12549-2919 sayılı ilamı ile, (...1- Dava, davalı eşte kalan ziynet ve ev eşyalarının verilmesine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ve karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun onu bağışlanmış sayılır. Böylece davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında davalı tarafından alınarak bozdurulup harcanmış olduğu davalı yanca da kabul edildiğine göre davacıya iadesi gerekir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan ziynet eşyalarına ilişkin isteğin tümden reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
2- Davacı ile davalının müşterek evden ayrılmadan önce kavga ederek karakola başvurdukları, davalının henüz karakolda bulunduğu sırada davacının eve girerek bir valiz içine yerleştirdiği eşyalar ile evden ayrıldığı anlaşılmıştır. Davacının bu tarihten sonra yeniden eve geldiği ve eşya götürdüğü konusunda dosyada herhangi bir delil yoktur. Dava konusu edilen eşyaların miktar ve nitelikleri de gözetilerek hepsinin bir valiz ile taşınmasının mümkün olup olamayacağı üzerinde durulmadan ev eşyalarına ilişkin davanın da tümden reddi doğru değildir. Kaldı ki bir kısım davalı tanıkları dahi dava konusu edilen ev eşyalarının önemli bir bölümünün davalı tarafından alındığını bildirmişlerdir.
O halde dosyadaki tüm deliller birlikte incelenerek davacıya aidiyeti belirlenecek eşyaların verilmesi gerekir. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmiş olması bozma nedenidir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davalı eşte kalan ziynet ve ev eşyalarının iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemenin "davacının, davalının evde olmadığı sırada kendisindeki anahtar ile içeri girerek bir takım eşyaları götürdüğünün, davalının da kendisine ait eşyaları alıp, davacıya ait olanlan bıraktığının tanık beyanlarından anlaşıldığı, davacının eşyalarının davalıda kaldığını kanıtlayamadığı, ziynet eşyalarının kadının yanında bulunması gerektiğinin hayatın olağan akışına uygun bulunduğu, davalı eş tarafından zorla veya başka bir sebeple alındığının davacı tarafından kanıtlanması gerektiği, ziynet eşyaları bozdurulmuş olsa bile evin ortak ihtiyaçları için harcandığından iadesinin istenemeyeceği" gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine dair verdiği karar yukarıda belirtilen nedenlerle özel dairece bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Yerleşmiş Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır, ona iadesi gerekir. Ancak, ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur. Davada, davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında davalı tarafından bozdurularak ev ihtiyacı için harcandığı davalı yanca kabul edilmiştir, davalı, kadının kendi rızası ile ziynet eşyalarını verdiğini kanıtlayamadığından dava konusu ziynet eşyalarını davacıya iade ile mükelleftir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan ziynet eşyalarına ilişkin talebin tümden reddedilmiş olması isabetsizdir.
Öte yandan; taraflann müşterek evden ayrılmadan önce kavga ederek karakola başvurdukları, davalının karakolda bulunduğu sırada davacının evin kapısını çaldığı, evde bulunan eltilerinin kapıyı açmaması üzerine balkon kapısından eve girerek, paketlenmiş eşyaları, çuvala konan giysileri ve çocukları alarak evden ayrıldığı, dava konusu edilen eşyalardan önemli bir bölümünün kendisine ait olduğu gerekçesiyle davalı tarafından alındığı, bir kısım eşyanın evde bırakıldığı tanık beyanlanndan anlaşılmaktadır. Her ne kadar evin anahtannın davacıda bulunduğu iddia edilmiş ise de, davacının bu tarihten sonra yeniden eve geldiği ve eşya götürdüğü konusunda dosyada herhangi bir delil bulunmamaktadır.
Bu durumda mahkemece tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek, dava konusu edilen eşyalann miktar ve nitelikleri, taraflardan hangisine ait olabileceği gözetilmek suretiyle, hepsinin paketlerle taşınmasının mümkün olup olmayacağı üzerinde durulmak, davacıya ait olan eşyalar tek tek belirlenmek ve davacıya iadesine karar vermek gerekirken bu yönler üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.05.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.