Mesajı Okuyun
Old 13-03-2009, 20:20   #3
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,

Menfi tespit hükmü 2005 yılında kesinleştiğine göre, aşağıdaki karardan istifade etmeniz mümkün görülmüyor.Kararda biraz da zorlama bir takdirle, açılmış olan menfi tespit davası istirdat davasına dönüşmesi gerekirken bu gerçekleşmemiş vefakat menfi tespit hakkında karar verilene dek başka bir esasta istirdat davası açılmışsa borçlu lehine yorum yapılarak istirdat davasının görülebileceğine hükmedilmiş.

Sizin olayınızda ise tahsilat ve kesinleşme üzerinden kanunda bahsi geçen süreler bir hayli geçmiş gözüküyor.

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1977/380
K. 1977/609
T. 14.2.1977
• MENFİ TESPİT DAVASI ( Dava Sürerken Borcun Ödenmesi )
• MENFİ TESBİT DAVASINA İSTİRDAD DAVASI OLARAK DEVAM EDİLMESİ
• İSTİRDAT DAVASI ( Menfi Tesbit Davasına Devam Ederek )
2004/m.72
ÖZET : İİK`nin 72.maddesinin 6.fıkrasına göre, borçlu menfi tespit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya "istirdat davası" olarak devam edilir. İptal davasının istirdat davasına dönüşmesi için davacının herhangi bir talebine lüzum ve zaruret yoktur. Her nedense, davaya "menfi tespit davası" olarak devam edilerek hüküm tesis edilmiştir. Her ne kadar bahsi geçen maddenin son fıkrasında, takibe itiraz etmemiş veya takibin kaldırılmış olması yüzünden parayı ödemek zorunda kalanın bir yıl içinde istirdat davası açabileceği öngörülmüş ise de, bu iki fıkrayı birlikte mütalaa etmek gerekir. İptal davasında hüküm verilinceye kadar, davanın resen istirdat davası olarak devamı kanun icabıdır.

DAVA: ( C ) ile ( Y ) arasında çıkan davadan dolayı, Mudanya Asliye Hukuk Hakimliği`nce verilen 7.7.1976 gün ve 5/259 sayılı hükmü onayan dairenin 18.11.1976 gün ve 4484/5006 sayılı ilamı aleyhinde davacı avukatı tarafından "karar düzeltilmesi" isteğinde bulunulmuş ve "karar düzeltme" dilekçesinin, süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalıya vermiş olduğu senetlerin iptali için dava açtığını, dava devam ederken davalının bona bedellerini icra marifetiyle tahsil ettiğini, iptal davasının ise lehine sonuçlandığını beyanla, davalının icradan tahsil ettiği 13.860,30 liranın istirdadına karar verilmesini istemiş, mahkemenin davanın bir yıllık süre içinde açılmadığından bahisle verdiği ret kararı Daire`mizce onanmış, davacı avukatı, tashihi karar talebinde bulunmuştur.

Davacı, iptal davası zımnında, icra veznesine yatırılmış paranın ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiş, mahkemece bu yolda karar ittihaz edilmiş ise de, bilahara tedbirin kalkması üzerine, 14.1.1972 tarihinde alacaklı tarafından para tahsil olunmuştur.

İptal davası, davacı lehine sonuçlanmış ve 24.2.1975 tarihinde, "tashihi karar" talebi de reddedilerek, bahis konusu senetlerin iptaline dair verilen karar kesinleşmiş ve bu senetlerin geçersizliği ile senetlerde yazılı meblağdan ötürü, onun borçlu olmadığı sübut bulmuştur.

Davacı, bu iptal davası devam ederken, 18.2.1974 tarihli dilekçesi ile, davalının bu senetlere dayanarak yaptığı takip sonunda icra veznesine yatırılmış paranın istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

İİK`nin 72.maddesinin 6.fıkrasına göre, borçlu menfi tespit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya "istirdat davası" olarak devam edilir. İptal davasının istirdat davasına dönüşmesi için davacının herhangi bir talebine lüzum ve zaruret yoktur. Her nedense, davaya "menfi tespit davası" olarak devam edilerek hüküm tesis edilmiştir.

Her ne kadar bahsi geçen maddenin son fıkrasında, takibe itiraz etmemiş veya takibin kaldırılmış olması yüzünden parayı ödemek zorunda kalanın bir yıl içinde istirdat davası açabileceği öngörülmüş ise de, bu iki fıkrayı birlikte mütalaa etmek gerekir. İptal davasında hüküm verilinceye kadar, davanın resen istirdat davası olarak devamı kanun icabı olmasına ve hüküm de 15.5.1974 tarihinde verilmiş bulunmasına göre, davacının aynı mahkemeye verdiği 15.1.1974 tarihli dilekçesinin ayrı esasa kaydedilerek, buna ayrı bir dava şeklinde bakılmasının sonuca etkisi yoktur. Talep, kanuna uygundur isafı ile istek gibi karar verilmesi icap ederken, süre yönünden davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olduğu halde, hükmün yanlışlıkla onandığı anlaşılmıştır.

SONUÇ : Davacı avukatının "tashihi karar" talebinin kabulü ile Daire`mizin 18.11.1976 gün ve 4484/5006 sayılı kararının kaldırılmasına, hükmün yukarıda yazılı nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, 1.400 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine ve ödediği temyiz peşin harcının, isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.2.1977 tarihinde, biroya karşı çoğunlukla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

1- Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi, halli gereken hukuki sorun, menfi tespit davası, vaki ödemeye rağmen istirdat davasına dönüştürülmemiş ve verilen hüküm kesinleşmiş olduğu halde, bu arada ayrıca açılan istirdat davasında, ödeme tarihinden itibaren işlemeye başlayan bir yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağıdır.

2- Daire çoğunluğu, kararı kesinleşen menfi tespit davasının vaktiyle istirdat davasına dönüştürülmesi gerektiğini ve istirdat davası ayrıca açılmış olmasına rağmen, dava dilekçesinin menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülmesi niteliğinde bulunduğunu kabul suretiyle, menfi tespit davasının kesinleşen kararı, temyiz edilmiş gibi, istirdat davasına ait kararın "karar düzeltilmesi" yolundan bozulmasına karar vermiştir.

Nitekim, istirdat davasına ait mahalli mahkeme kararını vaki temyiz üzerine inceleyen Daire`nin kararında, önceki menfi tespit davasının görülmesi sırasında ödeme yapılmış ve o davanın istirdat davasına kalbi mümkün bulunmuş ve İİK`nin 72.maddesinin 7.fıkrasında yazılı, ödemeden itibaren bir yıldan fazla bir süre geçtikten sonra istirdat davası açılmış ve bu süre, hak düşürücü nitelikte bulunmuş olmasına göre, temyiz itirazları reddedilerek, hüküm, oybirliğiyle onanmıştır.

3- İİK`nin 72.maddesi, 538 sayılı Kanun`la değiştirilmeden önce, borçlu olmadığı bir parayı icraen ödemek mecburiyetinde kalan şahsın, ödeme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde, genel hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak, paranın istirdadını dava edebilmesini sağlamakta idi.

538 sayılı Kanun, bu maddede menfi tespit davasına ait esaslar koyarak bu konuyu düzenlemiş, istirdat davasına ilişkin hükümleri aynen muhafaza etmiş ve "borçlu menfi tespit davası zımnında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edileceğini" de hükme bağlamıştır.

Bu hükümden de anlaşılacağı gibi, menfi tespit davasına, istirdat davası olarak devam edilince, artık davada, istirdat davası koşul ve esaslarının uygulanması lazımdır.

Bu itibarla, ödemenin vukuundan itibaren bir yıl içinde, menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülmesi gerekir. Aksi takdirde, Daire çoğunluğu gibi, menfi tespit davası devam ettiği sürece, ödemeden itibaren aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, istirdat davasına dönüştürme olanağının mevcudiyetinin kabulü, 72.maddenin kabulü, 72.maddenin 6 ve 7.fıkraları hükümlerinin birlikte mütalaasının bir sonucu olan bir yıllık hak düşürücü sürenin ödeme tarihinden başlaması ilkesi ile bağdaşmaz.

4- Örneğin, BK`nin 62.maddesinde de, borçlu olmadığı şeyi ihtiyariyle verilen kimsenin, hataen kendisini borçlu zannederek verdiğini ispat etmedikçe, onu istirdat edemeyeceği kabul edilmiş ve bu husustaki dava hakkı, ıttıladan itibaren 1 ve olayın vukuundan sonra 10 yıllık zaman aşımına tabi kılınmıştır. Şu halde, istirdat için burada da bazı koşulların gerçekleşmesi, hataen verildiğinin kanıtlanması ve dava hakkının zamanaşımına uğramamış bulunması lazımdır.

TTK`nin 6, BK`nin 127 ve 128.maddeleri gereğince, zamanaşımı süreleri mukavele ile değiştirilemeyeceği gibi, başlangıç tarihi de değiştirilemez.

5- Kaldı ki, İİK`nin 72.maddesinin 7.fıkrasındaki bir yıllık süre, yukarıda da değinildiği gibi, hak düşürücü süredir. Ne sürenin uzunluğu, ne de başlangıç ve bitim tarihleri değiştirilemez.

Hak düşürücü sürenin geçmesi, borcu sukut ettirir. Zamanaşımına uğrayan borç ise, borçluya ancak def`i hakkı verir. Bu nedenle, birinciyi hakim ve resen nazara alır. İkinciyi kendiliğinden uygulayamaz. Zamanaşımının kat`ı ve tatil nedenleri de hak düşürücü süre için söz konusu olmaz ( B.K. V.Tuhr 1944, Sh.604; Oser-Schönenberger, 1929, Sh. 604; Enneccerus-Lehmann, 1950 Sh.21-22- 162-163,464; Palandt, 1954, Sh.215-216 ).

6- Bu ndenlerle, İİK`nin 72.maddesinin 7.fıkrası hükmü gereğince, borçlu olmadığı paranın ödenmesi tarihinden itibaren bir yılık hak düşürücü süre geçtikten sonra, ödemede bulunanın, yani olayda davacının, haksız olarak iktisap eden alacaklıdan, yani davalıdan bu parayı istirdat hakkı düşer, bir başka deyişle, Davalının borcu kendiliğinden sakıt olur ve hakim bu hükmü, resen uygular.

Olayda, hak düşürücü sürenin geçtiğinde uyuşmazlık yoktur. Davacı, icrada parayı 14.1.1972 tarihinde ödemiş, istirdat davasını ise iki yıl sonra, 15.1.1974 tarihinde açmıştır. Menfi tespit davasının bu tarihten dört yıl önce, 1970`de açılıp, istirdat davasının açılmasından sonra bitirilmesi ve menfi tespit davasının vaktiyle istirdat davasına dönüştürülmemiş bulunması, o davanın temyiz incelemesi yapılmadığına ve kararı kesinleştiğine göre, bu davayı etkilemez.

7- Bundan başka, istirdat davası hakkı düştüğünden, borcun bu suretle sukutundan sonra davacının menfi tespit davasını kazanması da, ölen istirdat hakkını diriltmez; zira batıl, mak-usanaleyh olamaz. Çünkü, aynı düşünce tarzına dayanarak denebilirki, para, icraen ödendikten sonra, menfi tespit davası istirdat davasına dönüştürülmemiş olsa bile, ödemeden itibaren bir yıllık sükutu hak süresi geçince, davaya, hukuki yarar kalmadığından, menfi tespit davası olarak dahi devam olunamaz. Binaenaleyh davacı, esasında bir kül halinde düşünülmesi gereken davasını kaybetmiştir. Hak düşürücü sürenin geçmesi, borcu sukut ettirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle çoğunluk kararına karşıyım.

Başkan

( K.R. )