|
Kadın dövmenin hukuku!
AKPKonya Milletvekili Halil Ürün'ün eşini dövmesi nedeniyle, eşi Esma Ürün'ün doktor raporu alarak adli makamlara başvuruda bulunması, fakat daha sonra bu başvurusunu geri alması, geçen haftanın haberleri arasındaydı.
Bu olay, Türkiye'de demokrasi ve insan haklarıyla ilgili her vakada olduğu gibi, bu konuda da tartışmanın seyri saptırılarak, AKP'ye karşı bir siyasi muhalefet tutumu veya karalayıcı bir eleştiri malzemesi olarak nitelenmeye çalışılabilir. Veya AKP de, aynı yaklaşımla, bunun bir aile içi mesele olduğunu iddia ederek, o siyasi taarruzları püskürtmeye çalışabilir. Nitekim partinin, üstelik bir kadın olan Kadın Kolları Başkanı'nın evlere şenlik açıklaması tam da bu tepkiyi ortaya koyuyordu: Başkan Selma Kavaf'a göre, bu konu "Halil beyin kendi özel hayatıyla ve aile ilişkileriyle ilgili bir konu. Bu konuda benim herhangi bir değerlendirmem olamaz" Milliyet, 14 Mayıs 2006).
Oysa, her vakada olduğu gibi, tarafların veya başkalarının ona yüklediği anlam dışında, bir vakanın taşıdığı gerçek anlamı değerlendirmek, açık bir toplumdaki ilişkiler ve kurumsal uygulamalar bakımından zor olmasa gerek. Evlilik içi veya dışında, bir kadının bir erkeğin şiddetine maruz kalması başlı başına kamunun ilgisi dahilinde bir konudur. Çünkü bu, o toplumda gücün hukuk karşısında belirleyici olabileceği gibi olasılıkları ortaya çıkarır. Bunun, aile mahremiyeti ya da özel hayatın gizliliği gibi kılıflarla örtülmeye çalışılması da, ayrıca bir hak ihlâli anlayışı içinde düşünülmelidir. Bir demokraside, suç oluşturan bir fiilin övülmesi ya da
mazur gösterilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, söz konusu olan eylem, bir erkeğin eşini dövmesi ve bunun doktor raporuyla saptanacak ölçüde şiddetli olmasıdır. Ama o siyasi partinin, böyle bir şiddet olayı karşısında göstereceği tutumun, ne ölçüde bu şiddete karşı veya ne ölçüde bunu mazur gösterici mazeretlere yakın olduğunun görülmesi, bu vaka bağlamında birincil derecede bir öneme sahiptir. Ayrıca, o erkeğin bu siyasi partinin bir milletvekili ve yöneticisi olması da, bu tepkinin önemini daha da artırır.
Bu nedenle, aslında o siyasi parti, bu olayın kendisine de sirayet etmesini önleyici bir tutum alabilir. Ve zaten alması da beklenir. Zira, siyasi partilerin, ne derecede olursa olsun, şiddete yakın olmalarını beklemek, demokrasilerde kabul görecek siyasi bir ilke değildir. Bunu kadına yönelik şiddet bakımından değerlendirmek daha da önem taşır. Çünkü kadın hakları, aslında tüm hak ve özgürlükler alanını yatay olarak kesen, onların ortak paydasında varolan bir konudur. Tüm hak ve özgürlüklerin ne ölçüde uygulanıp uygulanmadığı, aynı zamanda kadın hakları bakımından da değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Dolayısıyla, hükümeti oluşturan bir siyasi partinin, önde gelen bir mensubunun karıştığı böyle bir vaka karşısında, açıkça şiddete karşı ve kadın-erkek eşitliğini etkili kılmayı hedefleyen bir anlayıştan uzakta bir konumu tercih etmesi, o ülkede cinsler arasındaki fiili eşitsizlik sorunlarının yanı sıra hukuki eşitsizlik ağırlığında bir sorunun varlığını da ortaya koyar. Bu düzeyde bir şiddet vakası karşısında, 2004 yılında, Anayasa'da yapılan değişikliği nasıl yorumlamak gerekir? O değişiklikle, devletin, kadınlar ve erkekler arasındaki eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğu vurgulanmıştı.
Esma Ürün'ün şikâyetini geri alması başka bir konuyu daha tartışmaya sunuyor. Acaba, siyasi olarak kendisine bu yönde bir telkinde bulunuldu mu? Eğer böyle bir durum varsa, bu adalete erişim hakkının kullanılmasıyla ilgili olarak, başka bir insan hakları standardının ihlâli olasılığını gündeme getirir.
Kısaca AKP'nin, hoşgörüyle karşılanması mümkün olamayacak bu vaka karşısında tutumunu açıkça ortaya koyması gerekiyor. Bunun hangi yönde gerçekleşmesi gerektiğini tekrar etmeye sanırım gerek yok. Bir demokraside, şiddete karşı olma konusunda farklı seçenekler söz konusu değildir.
Turgut Tarhanlı
16/05/2006 Radikal Gazetesi
|